Perşembe, Temmuz 24, 2008

LEZZETLİ KELİMELER DÜNYASI


Siber sosyalleşmeyi sağlayan blogosfer altyapısı ve bunun etrafında dönen imkanlar sayesinde yeryüzündeki insanların birbiri ile farklı (sanal) bir etkileşim ve iletişim içine girmeleri, birbirlerinin deneyimlerinden istifade etmeleri, kendileri ile benzerlik gösteren, ortak özelliklere sahip bireylerle tanışma imkanlarına sahip olmaları bugünün interneti içinde standard özellikler halini almakta.


Blogosferle ilgili sürdürdüğümüz dizinin bu bölümünde bloglara eklenen yazıların okunurluluğunu artırmada önemli bir faktör olan “tag” kavramını ele alacağız. Bloga bir yazı eklenirken, o yazıyı en iyi özetleyecek anahtar kelimeleri de sisteme tanıtmak mümkün. Bu anahtar kelimelere tag denmekte.

Böylece yüzlerce binlerce yazı bulunan bir blogda belli bir konuyu arıyorsanız, tag listesine başvurarak aradığınız konuya en yakın anahtar kelimelere göre yazılara erişmeniz mümkün. Diyelim ki İstanbul’da yaz aylarında verilen konserlerle ilgili bir blogda özellikle Aya İrini’de gerçekleştirilen etkinlikleri incelemek istiyorsunuz. “Aya İrini” anahtar kelimesini seçtiğiniz zaman, tag listesine Aya İrini de eklenmiş tüm yazılar alt alta ekranda belirecektir.

Anahtar kelimelerin faydası sadece bir blog içinde arama yapmayla ilgili değildir. Genel anlamda blogosferde de arama yaptığınızda, arama motorları bu anahtar kelimeleri de endekslemekte ve arama sonuçları kapsamına bunları da dahil etmekteler.

Öte yandan anahtar kelime olgusuna yeni bir bakış açısı getiren bir hizmet de internette ücretsiz olarak blog okur-yazarlarına sunulmuş durumda. http://del.icio.us/ gibi yazması zor bir web sitesinde sunulan bu “lezzetli hizmete” göre (delicious İngilizce lezzetli demektir) takip ettiğiniz web sitelerini ya da blogları del.icio.us sitesinde kendi adınıza tahsisli ortamda saklayabilirsiniz (favoriler listesinin muadili).

Favori listesinin bilgisayarda değil de böyle bir web sitesinde saklanmasının çeşitli avantajları var. Bunların başında dünyanın neresine giderseniz gidin bu siteye erişebildiğiniz sürece favori listenize erişmenizin mümkün olması (tarayıcı programındaki favorilerim bölümüne sakladığınız taktirde o programın üzerinde çalıştığı bilgisayardan başka bir bilgisayarı kullanarak internete erişirseniz, favorilerim listenize erişemezsiniz – o liste o bilgisayara özgüdür).

Buna ek olarak bir yandan favorilerinizi anahtar kelime ile saklama imkanınız da bulunmaktadır. Bu hizmetin dağıtık olarak bilgisayarlarda değil de merkezi bir web sitesinde saklanmasının doğal bir sonucu olarak, favorileriniz ve anahtar kelimeleriniz sitenin diğer üyeleri tarafından da paylaşılabilmekte. Böylece aynı anahtar kelimeye sahip olup da başkasının favori listesinde olan ancak sizin haberdar olmadığınız bir web sitesinin varlığından haberdar olabilir, o siteyi ziyaret edebilir, aradığınızı orada bulabilirsiniz.

Bu açıdan bakıldığında del.icio.us sitesinin de kendisini sosyal yönü olan bir web hizmeti olarak lanse etmesi normal.

http://del.icio.us/ sitesinin sunduğu hizmetlerden bir tanesi de favorilerim listesine en çok eklenmiş web sayfalarının ya da blogların neler olduğunu sürekli sunmasıdır. Bu sayede del.icio.us imkanını kullanarak beğenilen web sitelerinin neler olduğunu yakından izleme imkanı da tüm üyelere sağlanmış olmaktadır.

Benzer şekilde sadece favoriler listesine eklenen web sayfaları değil, en çok kullanılan anbahtar kelimeler de listelenmektedir. Bu sayede de gerek en popüler gerekse de en son eklenen taglerin (anahtar kelimelerin) neler olduğunu görmek, bu kelimelerden herhangi birisini seçmek, o kelime seçildiğinde onunla irtibatlandırılmış web sayfalarının neler olduğuna erişmek, bu listeyi belli bir üyeye ait sayfalar için sınırlamak gibi imkanlardan istifade etmek mümkün.

Görüldüğü üzere siber sosyalleşmeyi sağlayan blogosfer altyapısı ve bunun etrafında dönen imkanlar sayesinde yeryüzündeki insanların birbiri ile farklı (sanal) bir etkileşim ve iletişim içine girmeleri, birbirlerinin deneyimlerinden istifade etmeleri, kendileri ile benzerlik gösteren, ortak özelliklere sahip bireylerle tanışma imkanlarına sahip olmaları bugünün interneti içinde standard özellikler halini almakta.

Bu imkanlar yeryüzünün internete açık her köşesinde şu an ve her an yaşanmakta. Yaşanan bu deneyimlerden sonuçlar üretilmekte, aksiyonlar alınmakta, gündelik yaşama uygulanmakta. Bir de bu imkanları altyapısızlıktan ya da daha vahimi yasakçı zihniyetler nedeniyle ıskalayanlar var.


Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 18 07 2008

BLOGLARDAN BESLENME - RSS


Takip ettiğiniz blogların web sitesine gidip düzenli olarak ilgi çekici yeni bir malzeme var mı yok mu diye araştırmak yerine bunları RSS imkanı sayesinde merkezi bir noktaya toplamak çok pratik ve verimlidir.


Bir süredir üzerinde durduğumuz blog dünyası bugün 70 milyon blog adedi ile inanılmaz bir boyuta ulaşmış durumda (2003’te bu rakam daha hala 2 milyonun altında idi). Günde ortalama 100 bin yeni blog oluşturuluyor. Dikkatinizi çekerim; bunlar mevcut bloglara yeni yazılan yazıların adedi değil. Yepyeni açılan blog adedi. Son üç yıldır blogosfer ortalama altı ayda iki katına çıkarak büyümekte.

Böyle bir hacmin altında ezilmeden nasıl yaşanabilir? Diyelim ki yirmi tane blogu düzenli olarak takip etmeniz gerekiyor. Her gün yirmi farklı web sitesine gidip bu bloglara yeni eklenen bir yazı var mı diye bakmak belki pek çoğumuz için zor gelmeyecektir ama siberuzayın yerlileri için bu seyahatler çok yorucu ve verimsiz. Onun yerine şöyle takip ettiğim tüm blogları tek bir yerde toplanmış görsem; yeni eklenen bir blog yazısı varsa oradan okusam.

Bu kadar düzgün tanımlanmasından tahmin edileceği üzere bu hizmet blogosferde tüm blogculara ve blog okurlarına ücretsiz olarak sunulmuş durumda. Bunlardan en popüler olan RSS (Really Simple Syndication).

Bir blogda RSS imkanı varsa o bloga eklenen her yeni yazının sizin sanal kapınıza kadar otomatik uyarsı sistemi ile gelmesi (“feed”) yani sizin o blogdan beslenmenizin sağlanması ücretsiz bir şekilde mümkün demektir.

Bu besinlere iki yerden ulaşabilirsiniz. Ya sörf yaptığınız tarayıcı yazılımdaki favoriler bölgesinden ya da kimi yazılım şirketlerinin özel olarak geliştirmiş olduğu besin okuma (feed reader) ortamlarından.

Birinci opsiyonda, tıpkı favori web sitelerinizi sakladığınız gibi tarayıcı yazılımınıza favori bloglarınızın RSS besinlerini de saklayabiliyorsunuz. Ne zaman ki yeni bir besin var mı, takip ettiğim bloglardan herhangi birine yeni bir şey eklenmiş mi diye merak ederseniz bu favori bölgesine eriştiğinizde başlıkları görebilirsiniz. Varsa yeni gelmiş bir besin maddesine ulaşmak için ilgili linki seçtiğinizde karşınıza ilgili blogun sayfası gelir.

Besin okuyucular içinde ise en favori olan Google’un sunduğu imkan. iGoogle imkanı sayesinde kendinize bir Google ana sayfası oluşturabilir ve bu ana sayfaya Google okuyucusu ile uyumlu bir şekilde yayın yapabilen bloglardaki yenilikleri ekleyebilirsiniz. Google dışında başka besin okuyucular da mevcut olduğundan, bir blogun RSS beslemesini iGoogle ortamınıza almak için o blogun ana sayfasındaki RSS linklerinde Google Reader linkinin yer alıp almadığını araştırmanız gerekir.

Eğer takip etmek istediğiniz blogun kullandığınız besin okuyucusu ile uyumu yoksa en pratiği standard RSS kayıdı yaparak blogu tarayıcı yazılımı içindeki favoriler bölümüne almanızdır.

Özellikle araştırma yapan bireyler için RSS türü imkanlar oldukça kritiktir. Çünkü araştırma derinleştikçe beslenilen blog sayısında da artma olacaktır. Öte yandan takip edilen her bloga eklenen her yeni malzeme illa ki merakla beklenen, ilgi çeken bir içerik olmayabilir. Tıpkı haber sitelerine her eklenen malzemenin ilgi çekmemesi gibi.

O nedenle blogun web sitesine gidip düzenli olarak ilgi çekici yeni bir malzeme var mı yok mu diye araştırmak yerine bunları RSS imkanı sayesinde merkezi bir noktaya toplamak çok pratik ve verimlidir.

Yaşı 90lı yıllardaki internet eğilimlerine yetenler anımsayacaktır o dönemde bir süre oldukça popüler olan bir imkan vardı. PointCast firmasıyla özdeşleşen haberlerin bilgisayarınıza pompalanması (Push Teknolojisi). Bu teknoloji sayesinde ekran koruyucusu türünde bir yazılım bilgisayara kuruluyordu ve bu yazılım düzenli aralıklarla internete bağlanıp, güncel bilgileri indiriyordu. Bu bilgiler de haber başlıkları vb oluyordu. Bu sayede ekran koruyucusu devreye girdiğinde indirilmiş olan haberler animasyon mantığına uygun olarak ekranda uçuşmaya başlıyordu.

RSS (ve blogger.com sitesindeki muadili olan ATOM) teknolojileri de 90lı yıllardaki push (itme) teknolojisinin reforme edilmiş ve blogosfere uyarlanmış hali. Blogosferde okumak ya da yazmak RSS/ATOM imkanları olmadan her zaman eksik ve verimsiz kalacaktır.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 11 07 2008

ZİHİNDEKİ BLOKLARI BLOG KIRAR


Beynimizdeki ve kalbimizdeki yaraları artık birer gizli hazine olarak görmeyelim. Onlar ancak paylaştıkça bir hazine haline gelebilir. Paylaşılan bilgi azalmaz çoğalır. Küçültmez yüceltir.


Bireylerin kendini doğrudan ifade etmesinde sanal dünyadan azami istifade etmesinde 2002 yılı önemli bir dönemeç olarak ele alınıyor. Teknolojik konulardaki eğilimleri, moda akımları fiziksel dünyadaki eğilimlerden izole ederek irdelediğimizde her zaman anlamlı tanımlar, açıklamalar bulamayabiliyoruz.

Ancak blogosferin böyle bir dönemde oluşmaya başlaması ile 11 Eylül 2001’de ABD’de gerçekleştirilen terör saldırısının sonrasında dünyanın içine girmiş olduğu yeni evrenin irtibatlandırılması pek de hatalı olmasa gerek.

Devletler daha totoliter bir yönetim modeline başvurmak zorunda kaldılar ve bunun sonucu olarak yaşların yanında haksız yere yanan kurular, belki de bunun direkt ve dolaylı (olumsuz) sonuçlarını kendi bireysel yaşamlarında daha derinden hissetmeye başladılar; yaşadılar.

Buna karşılık olarak da kendilerini sanal dünyaya attılar. Bloglar patladı.

Bugün 2008 yılında blogosfer diye adlandırılan blog dünyası artık içinde ne ararsanız bulunan bir dijital ekosistem halini almıştır ve bu sayede de yeni problemler ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi de bir blogun okunmasının, popüler olmasının nasıl sağlanacağı hakkındadır.

Blogosfer o denli büyüdü ki artık sadece blog dünyasıyla sınırlı arama yapma imkanları ortaya çıktı. Herhangi bir konuda Google’un blog arama ortamında bir arama yapın, karşınıza yüzlerce binlerce blog çıkacaktır.

Bloglar bugün söyleyecek bir sözü olan herkesin sahip olması gereken, zamanından başka harcayacak hiçbir şeye gerek duymayan ücretsiz sanal bir imkan. Öte yandan bir blogun okunurluluğunun sağlanması için de yeni araçlar ortaya çıkmış durumda.

Öncelikle blogun sürekli güncel kalması gerekmekte. Periyodu ne olursa olsun, düzenli olarak blogunuzu güncel tutmanız “olmazsa olmaz” koşullardan bir tanesidir. Artık bloglar sadece yazı yazma ile sınırlı birer ortam olmaktan çıktı. Örneğin çektiğiniz fotoğrafları da bloglarınıza ekleyebilir ya da flickr gibi fotoğraf paylaşım ortamlarıyla blogunuzu birbirine bağlayabilirsiniz. Yani flickr sitesine yüklediğiniz fotoğraflarınızı blogger.com sitesindeki blogunuzda gösterebilirsiniz; ikinci kere yükleme yapmadan. O nedenle yazı yazmayı sevmiyor olmak artık blog sahibi olmama sürecinde bir bahane olmaktan çıktı.

Okunurluluğu sağlayacak önemli konulardan birisi de blogun technorati.com gibi blog uzmanı sitelerden erişilebilir hale getirilmesi. Bu imkan eskiden web sitelerinin kendilerini yahoo.com arama sitesine eklemesinin blogcası. Bu tür blog arama sitelerine kendi blogunuzu tanıttığınızda blogunuzla ilgili okunurluk ve referans gösterme türü konularda istatistiki bilgilere ulaşabiliyorsunuz.

Türkçe’yi blogunuzun okunurluluğu açısından bir sorun olarak görüyorsanız yeniden düşünün. Çünkü 2008 yılında siberuzayda en çok kullanılan dillerden bir tanesi de örneğin Farsça. Demek ki İngilizce dışındaki dillerin de internette bir şansı var.

eBay’in yakın zamanda yapmış olduğu bir araştırmaya göre bugün Türkiye’de 7,5 milyon ADSL abonesi 26 milyon internet kullanıcı var. Bunları iyimser rakamlar olarak düşünsek bile bugün Türkiye internet kullanıcısı açısından dünyanın onbirinci ülkesi konumunda.

Böyle bir hacimden taş üstüne taş koyan blogların çıkmasını beklemek hayal olmasa gerek. Tabii taş üstüne taş koymayı pratik metrikler açısından tanımlıyorum. Yani Türkçe blogların global istatistiklere girebilecek düzeyde trafik çekebilmesi.

Şu an ülkemizde blog-kavramının-keşfedilmesi halkası dışında eksik bir şey kalmamış durumdadır. Bilgisayarsa bilgisayar, internet kullanımı ise internet kullanımı, ucuza ADSL erişimi ise ucuza ADSL erişimi. Hatta ve hatta konuşma ihtiyacı ise konuşma ihtiyacı.

Sadece 12 Eylül sonrası sendromu bile bloglara taşınsa sanırım 2009 yılında yapılacak blogosfer istatistiklerinde Türkçe bloglar da dünya çapında istatistiklere girmeyi başarır. Bugüne dek bu tür konularda açık iletişim kurmayı tu-kaka olarak damgalamış olan birinci elden tanıklarda yavaş yavaş gözlenmekte olan tavır değiştirme süreci belki de bir umut ışığı olabilir.

Beynimizdeki ve kalbimizdeki yaraları artık birer gizli hazine olarak görmeyelim. Onlar ancak paylaştıkça bir hazine haline gelebilir. Paylaşılan bilgi azalmaz çoğalır. Küçültmez yüceltir.


Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 04 07 2008