Çarşamba, Aralık 16, 2009

14. TÜRKİYE’DE INTERNET KONFERANSI

Bu yıl 14.sü gerçekleştirilecek olan Türkiye’de Internet Konferansı’nda ağırlıklı olarak sosyal ağlar ve internet yasakları ele alınacak. Katılımın ücretsiz olduğu konferansta paneller ve bildirilerin yanısıra seminer ve çalışma grupları da yer alıyor.


1995’ten beri yapılmakta olan Türkiye’de Internet Konferansı bu yıl 12-13 Aralık 2009 haftasonu Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere’deki kampüsünde gerçekleştirilecek. Konferansa katılım ücretsiz.

“Türkiye'de Internet ile ilgili grupları biraraya getirerek İnternet'i tüm boyutlarıyla tanıtmak, geliştirmek, tartışmak, İnternet teknolojileri aracılığı ile toplumsal verimliliği artırmak ve toplumun dikkatini olabildiğince bu yöne çekmek amaçlarıyla” gerçekleştirilen bu konferansların bu yılki ana konuları “Sosyal Ağlar", "Yeni Medya", "Fikri Haklar", "İnternet ve Demokrasi” ve “İnternet Yasakları”.

Bu çerçevede 12 Aralık Cumartesi günü “Internet, Siyaset ve Demokrasi”, “Sosyal Ağlar, Fikir Hakları ve Internet Yasakları” adlı paneller, 13 Aralık Pazar günü ise “Internet Gazeteciliği Öldürüyor mu?”, “Toplumsal Paylaşım Ağı : Facebook”, “Sosyal Ağlar: Dünya ve Türkiye”, “Internet ve Hukuk” isimli paneller düzenlenecek.

Panellerin yanısıra çeşitli konularda hazırlanmış olan bildiriler de konferansta sunulacak. Bunlar içinde bazıları şöyle: Megatrends: Geleceğin Eğilimleri (Zafer Babür), Türkiye'de e-Belediye Uygulamaları Araştırma Sonuçları (Mustafa Çoruh), Türkiye'de Facebook Kullanımı Araştırması (Gülüm Şener), Internetin Geleceğine Mantıksal Yaklaşımlar: Marro.ws (Ali Riza Babaoğlan), Bir Toplumsal Yaşam Olasılığı Olarak Internet (Tarık Aktaş), Türkiye’de Sosyal Ağların Yeri ve Sosyal Medyaya Bakış (Ercüment Büyükşener), Bir Türkiye Parodisi: Telekulak! (R. Engür Pişirici), Türkiye'nin Bilgi Toplumu Stratejisi ile Fransaninkinin Karşılaştırılması (Arzu Alpagut), Bilgiye Giden Kestirme Yolda, Demokrasinin Ruhu Olan Eylemselliğe Veda ve Sebebi Olarak Internet Kavramı (Meltem Kurtoğlu), Internette Cevap ve Düzeltme Hakkı (Prof. Dr. Ahmet Çiftçi), Haber Elden Gidiyor mu? Yurttaş Muhabir Büyük Medyaya Karşı (Esra Arsan), Geleceğin Interneti ve Avrupa 7. Çerçeve Programı (Hüseyin Metin).

Konferans sadece panel ve bildirilerden oluşmuyor. Buna ek olarak seminerler ve çalışma grupları da konferansın önemli bir yerini oluşturuyor. Bu seminer ve çalışma gruplarına örrnekler vermek gerekirse: (12 Aralık) Soysal Ağlarda Pazarlama ve Tanıtım özet (Aytaç Mestçi, İnternet Pazarlama Ltd), Web 2.0 Uygulamaları ve Sosyal Ağlar (Yaşar Tonta, Hacettepe Ü., Umut Al, Hacettepe Ü., Orçun Madran, Başkent Ü.), Körler için Bilişim (İbrahim Elibal), Çocuklar için Güvenli İnternet - TBD İstanbul (Levent Karadağ, Arzu Alpagut, Devrim Özcü, Burak Özcü). Bunlara ek olarak Linux ve PHP konularında da teknik seminerler düzenlenecek.

Konferansın ana konularından olan sosyal ağların Türkiye gibi ülkelerdeki algılaması oldukça farklı. Temel internet kullanım istatistikleri ülkemizde internetin genel olarak eğlence ve “sosyalleşmek” amacıyla kullanıldığını göstermekte. Hal böyle olunca işin merkezindeki sosyal ağ siteleri o denli popüler ki Türkiye’den yapılan google aramalarının başında bile “facebook” geliyor. Öte yandan bu denli popüler bir olgunun dönüp dolaşıp yabancı menşeili siteler marifetiyle yaşandığını, yerli sitelerin ise sınırlı bir amacın (partner bulmak) ötesine geçemediğini tespit etmek de şaşırtıcı gelmemeli. Her ne kadar üzücü olsa da.

Odaktaki bir başka konu ülkemizde internete getirilen yasaklar. Geçtiğimiz günlerde (bu konferansın da organizasyonunu yapan ve yıllardır yükünü çeken) Internet Teknolojileri Derneği Mayıs 2008’den beri uygulanmakta olan youtube yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı. Erişim yasağı sadece youtube ile sınırlı değil; çeşitli mahkeme kararlarıyla ya da re’sen yapılan işlemlerle bu yasak bugün yüzlerce web sitesini kapsar hale gelmiş durumda. Konferansla ilgili detaylı bilgiler şu web sitesinde bulunabilir: http://inet-tr.org.tr/inetconf14/

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1186) - Ooof Off Line Köşesi - 11 12 2009

ÖTEKİNE TOLERANS GELENEĞİMİZDİR

Youtube’un kapalı olması gündelik hayatımızı nasıl sekteye uğratabilir ki diye soran çok olacaktır. Çünkü youtube ya da daha genel bir ifadeyle internet dediğimizde aklımıza ilk gelen şey “boş zaman aktivitesi” ya da “eğlence kaynağı”.


Bir mizah dergisinde Başbakan Erdoğan kediye benzetildiği için konu mahkemeye yansıdı. Internette zaman zaman Atatürk ile ilgili asılsız içerik sunan video klipler yayınlanıyor ve bunun sonucunda mahkemeler marifetiyle bu siteler youtube kadar popüler dahi olsa kapatılabiliyor. Ben de dahil olmak üzere pek çok kişi de pire için yorgan yaktığımız için bu sansürcü mentalitenin sağlıklı olmadığını savunuyoruz.

Sonra da ABD Başkanı Obama’nın eşi Michelle Obama’nın Google’da yapılan aramalarda eşeğe dönüştürülmüş resmi ön sıralarda çıktığında global kıyamet kopuyor. Önce bu tür resimleri yayınlayan siteler sansürleniyor. İş bununla da kalmıyor arama ekranlarında “zaman zaman rencide edici sonuçlar”ın çıkma olasılığından dolayı Google resmen özür diliyor.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeden önce şu iki özlü sözü anımsayalım: Birincisi “Altın kural şudur : Altını olan kuralı koyar”. İkincisi ise “Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir”.

Mentalite olarak gösterilen refleks üç aşağı beş yukarı aynı. Rencide edici bir durum ve bunun karşısında duyarlılık örneği gösterilmesi. Ancak göz ardı ettiğimiz fark alınan aksiyonlarla ilgili. Biz, biraz da kültürümüz gereği, kurunun yanında yaşın da yanacağını dikkate almadan aksiyon alıyoruz. Youtube’u bir kaç rencide edici video klip için kapatıyoruz ama bunun yanında milyonlarca faydalı video klibin de erişilemez hale gelmesini dikkate almıyoruz.

Almıyoruz çünkü “öteki” konusunda olgunluğumuzu unutmuşuz. Öteki denilince ülkemizde aklımıza derhal bazı azınlıklar, etnik gruplar vb geliyor. Oysa hepimiz her an öteki olma durumundayız. Yolda yürürken, ofiste çalışırken, evde televizyon izlerken. Sorun öteki olma durumu değil. Öteki’nin de beriki ile denk olduğunu (yeniden) anımsayabilmek.

Yukarıdaki youtube örneğini ele alalım. Youtube bugün bir buçuk yılı aşkın bir süredir kapalı ve bu karar çerçevesinde pek çok insan hem beriki hem de öteki konumuna düşmüş durumda. Bir başka deyişle hem müdahil hem de mağduruz. Müdahiliz çünkü bu tür rencide edici video kliplerin yayınlanmasını istemiyoruz. Mağduruz çünkü rencide edici olmayan öteki milyonlarca klibe erişemiyoruz ve belki de bu sayede gündelik hayatımız sekteye uğruyor.

Evet bu ilginç değil mi? Youtube’un kapalı olması gündelik hayatımızı nasıl sekteye uğratabilir ki diye soran çok olacaktır. Çünkü youtube ya da daha genel bir ifadeyle internet dediğimizde aklımıza ilk gelen şey “boş zaman aktivitesi” ya da “eğlence kaynağı”.

Internetin yaşama değer katan bir unsur olduğunu algılamış olsak yorganı yakmak yerine emek sarfeder ve pireyi ayıklarız. İşte bu nedenle terörist bir eylem bir kamyonet kullanılarak yapılıyorsa Türkiye’de kamyonet kullanımını yasaklamıyoruz. Artık zihnimize kazınmış durumdadır ki kamyonet kullanmak gündelik yaşamımızın değişmez bir parçasıdır. Bir tane kendini bilmez onu kötü bir amaçla kullandı diye öteki milyonlarca insanı mağdur etmek niye.

Öte yandan benzer durum internet ile ilgiliyse yorganı yakıp çıkıyoruz işin içinden. Hadi diyelim ki başka bazı politik konular söz konusu olduğunda yorganı toptan yakmanın kabul edilebilir bir yanı olsun. Peki internet örneğinde de aynı durum mu var? Dijital ortamda da mı öteki herkes Türkiye’yi alaşağı etmek, onu zayıflatmak için organize bir faaliyet içinde?

Cevap tabii ki hayır. Ancak kültürümüze zorla şırınga edilmiş o özellik nedeniyle farkında bile olmadan herşeyi aynı kategoride ele alma aceleciliği ya da acemiliği gösteriyoruz. Yüzlerce yıl envai çeşit insanın birarada yanyana yaşadığı toprakların bugünkü mirasçılarından bahsediyorum.

Öteki olma durumunu politik bir malzeme olarak görmeyelim. Her an hepimiz ötekiyiz. Yüzlerce yıl ötekine tolerans göstermiş insanların evlatları olduğunu anımsamalıyız. Yoksa öteki, beriki demeden hepimiz kaybedeceğiz.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1185) - Ooof Off Line Köşesi - 04 12 2009

KUANTUM ve (POST)MODERNİZM

Determinizmin en gözde ürünü olarak yorumlanabilecek bilgisayar sistemlerinin kuantum mekaniği karşısındaki kaderi nasıl şekillenecek? Sanattaki izdüşümü realizmden (post)modernizme geçiş olan kuantum aslında bir meta-determinizm mi?


20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan bilgisayarlar deterministik cihazlardır. Oysa yine aynı dönemde biraz da kuantum mekaniğinin ortaya çıkışıyla determinizmin pabucu dama atılmaya başlamıştır.

Bilimsel perspektifte determinizm, nedensellik olguları insanlığın gelişimine önemli katkılar sağlamışken, determinizmdeki katı neden/sonuç ilişkisi kaderciliğe kadar irtibatlandırılabilir ve tüm evreni dini ifadelerle açıklama heveslisi olanların ekmeğine yağ sürer (edebiyat ve sanat dünyası da bu gelişmelerin paralelinde ilerlemiştir; determinizm yaklaşımı sanatta realizmi üretmişken kuatum fiziğindeki gelişmelerin sanatsal izdüşümü (post)modernizm olmuştur).

Bilgisayarın determinist çalışma modeli kırılabilir mi? Yani bilgisayarın “karasız” çalışması sağlanabilir mi? Bugün “dört” dediği şeye ertesi gün “üç” diyebilir mi bir bilgisayar? Öteki hiçbir parametre değiştirilmeden.

Kaos ya da kuantum teorilerinde determinizmle çelişir gibi görünen şey nedir? Örneğin klasik fizik modellerinin “ihmal” ettiği değişkenleri dikkate almak mı? Öyle ki ünlü metaforu kullanmak gerekirse "Bugün Pekin'de ka­natlarını çırpan bir kelebeğin havada oluşturduğu dalgalar gelecek ay New York'ta fırtına sistemlerine dö­nüşebilir". İhmal edilen değişkenin resmin içine girmesi fizik kurallarını değiştirdi ve ortaya fizikötesi bir şey mi çıktı? Hayır, sadece kuralı ya da formulü çok daha geniş bir perspektifte uygulamayı gerektirdi.

Ya da kuantum mekaniğindeki gözlemcinin de gözleneni etkilemesi boyutunu ele alalım. Gözlemcinin görmediği anda gözlenen şey örneğin birden çok yerde olabilir. Gözlemci onu nerede gördüğünü tespit ederse, diğer olasılıklar “yok olur” ve gözlenen artık sadece oradadır.

Çocukken mutlaka siz de konuşan, hareket eden oyuncakların, eşyaların varlığından haberdardınız evinizdeki. Siz kafanızı çevirdiğinizde ya da odadan çıktığınızda birdenbire canlanan ve kendi bağımsız yaşamlarını sürdüren nesneler (oyuncaklarınız, koltuklarınız vb) siz tekrar odaya döndüğünüzde bıraktığınız yerde sizi bekler hale gelirler.

Tüm bunları da olasılıklar içine dahil edelim. Bizi şaşırtan bir durumla karşılaştık mı? Kelebeğin maksimum etkisi New York’ta fırtına çıkması oldu. Ya da gözlemediğimiz anlarda gözlenen şeyler her yerdeydi, gözlemeye başladığımızda son bıraktığımız yere geri döndüler.

Eğer şaşıracaksak etkinin büyüklüğüne şaşırabiliriz. Ancak tüm bu olanlar tanımlanmış bir evrensel kümenin dışına çıkmadı; çıkamaz. New York’ta fırtına kopması denilen şeyi ilk defa duymuyoruz; fırtına da New York da evrensel kümenin birer üyesi. Bir başka deyişle bildiğimiz anlamda determinizmin pabucu dama atıldı belki ama onun yerine ikame edilen şey olsa olsa meta-determinizmdir (keza (post)modernist bir roman da günün sonunda bir romandır).

Benzer şekilde bilgisayarlar ya da onların oluşturduğu karmaşık bilişim sistemleri de ister kararlı ister kararsız olsun determinist ya da meta-determinist seviyede çalışmanın ötesine geçemezler.

Doğrusu evrenin kapalı bir sistem olduğu varsayımı ile bunun tersini düşünmek de pek olası görünmüyor. Bilgisayar türü cihazların, özellikle de saklı program olgusunun determinizmin olgunlaşma aşamasından sonra ortaya çıkması bir tesadüf mü? Yoksa insanoğlunun evreni öğrenme sürecinde katettiği her aşamadan sonra bunun basit bir prototipini kendi yaşamında oluşturması doğal bir gelişim mi?

Eğer bu bir tesadüf değilse kaos ve özellikle de kuantum mekaniğindeki gelişmelerin bilişim dünyasına yansımalarını da bu yüzyıl içinde mutlaka göreceğiz. Kuantum fiziğini temel alarak bilgisayar sistemleri geliştirme çalışmaları çoktan başladı. Kararlı bir halde işlemeleri sağlandığında bilişim kapasitesi açısından (aynı fiziksel alana çok daha fazla veri depolama gibi, aynı süre içinde çok daha fazla işlem gerçekleştirme gibi) büyük bir sıçramaya neden olacak altyapılar yakında gündelik hayatımızın bir parçası haline gelecek.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1184) - Ooof Off Line Köşesi - 27 11 2009