Çarşamba, Ekim 06, 2010

EZBER ve MUHAKEME YETENEĞİ

Türkiye’de web sitelerine erişimin yasaklanmasının gerisinde yatan temel sorun bütünüyle vergi kanunlarımızla mı ilgili? Öne çıkarılan bu sorun gerçekten de tüm resmin baş sorumlusu mu? Yoksa farkında olmadan kafamızı kuma mı sokuyoruz?

Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün Eylül ayında New York Columbia Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada “Türkiye’de internet sansürü olmadığını, bazı sitelere erişememenin vergi kanunlarımızdaki yetersizlikten kaynaklandığını” açıkladı.

Medya bu açıklamayı şaşırtıcı olarak yorumladı. Internet medyasında ise konu “Cumhurbaşkanına bu tür yanıltıcı bilgilendirmeyi kim yapıyor?” temasıyla işlendi.

En basit bir konu bile zihinlerde oluşmuş paradigmalar nedeniyle bir açmaza sürükleniyor. Hal böyle olunca da herhangi bir çözüm üretmek söz konusu değil?

“Kim”in bilgilendirdiğini bir kenara bırakarak şu iki soruya cevap arayalım: Birinci soru: Cumhurbaşkanının bu açıklaması doğru mu değil mi? Evet doğru. Geçtiğimiz aylarda Ulaştırma Bakanlığı ile Google arasında yaşanan ve medyaya da yansıyan Google’un bazı hizmetlerine erişim kısıtlaması getirilmesi konusu bakanlığın bakış açısından incelendiğinde vergisel bir özelliğe sahip. Bakanlık Google’un Türkiye kullanıcılarına sunduğu reklamlardan kazandığı parayı bir Türk firması üzerinden tahsil etmesini ve bunun da vergisini ödemesini bekliyor. Google ise bu tahsilatı dünya üzerinde bir kaç ülkede konsolide etmiş olduğu firmalar üzerinden yapıyor.

Şimdi ikinci soruyu da sorarak, işin sağlamasını yapalım: Türkiye’de şu an, Youtube da dahil olmak üzere, yüzlerce siteye erişimin aylardır, yıllardır yasal olarak engellenmiş olmasının gerisinde yatan sebep yukarıdaki Google sebebiyle aynı mıdır?

Eğer bu sorunun cevabı yasaklı web sitelerinin tamamı için olmasa bile çoğu için aynı olsaydı Cumhurbaşkanımızın New York’taki açıklaması bir devlet adamının samimi bir özeleştirisi olarak değerlendirilebilirdi. Oysa biliyoruz ki yasaklı olan tüm o web sitelerine erişimin engellenmesinin gerisinde başka sebepler yatmakta. Örneğin youtube erişimini engelleyen mahkeme kararında vergisel bir şey yok. Daha ziyade Atatürk ile ilgili bir video klibin tüm dünyadan erişimine kapatılmamasından dolayı ihtiyaten alınmış bir karar var.

Yeniden anımsamak gerekirse Youtube Atatürk ile ilgili o videonun Türkiye’den erişimini kaldırmayı taahhüt ediyor, ama tüm dünyadan erişimini kaldırmaya yanaşmıyor. Türkiye ise bunu yeterli bulmuyor.

Youtube eğer başka örneklerde de maruz kaldığı bu baskı karşısında aynı tavrı gösteriyor olsa söylenecek bir şey yok. Ancak burada Youtube’a kafa tutan tarafın gücüyle orantılı bir tepki var. Demek ki Türkiye’nin gücü Youtube’un o videoya erişimi dünya genelinde engellemesine yetmiyor. Eğer bu analiz doğruysa resmi makamlarımız kendi başarısızlıklarının faturasını kendi ülkesindeki internet kullanıcılarına çıkarmış oluyor. Youtube’a erişimi engelleyerek.

Bu tablo karşısında Cumhurbaşkanımızın açıklaması genel resmin çok küçük bir kısmı için doğrudur; ama tüm resmi yansıtmakta yetersizdir.

Bu denli basit konuları çözmek için bile aylarca, yıllarca zaman ve emek harcıyorsak (örneğin Youtube yasağı şu an AİHM’ye taşındı) en azından dürüstçe şu iki tespitten birini kabul edelim: Ya bu işten anlamıyoruz ya da bu işe yeterince önem vermiyoruz. Bu son tümcedeki “iş” kelimesi “internet, dijital kültür, bilgi çağı, konuşma özgürlüğü” gibi kavramlara işaret etmektedir.

İlginçtir bu kavramları kendi başına ele almamız gerektiğinde onun hakkında methiyeler düzmek konusunda oldukça başarılıyız. Demek ki içinde yaşadığımız bu çağın global özelliklerini, yapıtaşlarını idrak edebilmiş değiliz. Ezberimiz güçlü ama muhakeme yeteneğimiz yok!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1228) - Ooof Off Line Köşesi - 01 10 2010

İÇERİK KRALSA TEKNİK ÖZELLİKLER KRALİÇEDİR!

Bir siteyi vezir de rezil de yapan daha ziyade içerik olduğundan, herkesin erişebileceği uzaklıkta olan teknik özellik ya da yapı malzemelerinin sitenin popülerliği üzerindeki rolü haksız yere ihmal edilmektedir.


Web siteleriyle ilgili ilk günden beri popüler slogan haline gelmiş bir tespit vardır: “İçerik Kraldır!”. Yani bir web sitesi için en kritik husus içeriğinin zengin ve orijinal olmasıdır. Eğer bir web sitesinde başka yerlerde de kolayca bulunan içerik varsa, sörf yapanlar neden o başka sitelere değil de sizin sitenize gelsin ki?

İçerik olgusuna odaklanma o denli yüksek düzeyde ki bir web sitesi ya da blog sayfası yapmaya kalktığınızda sadece ve sadece içeriğe odaklanma gibi bir tekboyutlu bakış açısı genel görünümü karartabiliyor. Oysa resmin tamamı içerikten oluşmuyor.

İçerik ile birlikte ele alınması gereken diğer husus da web sitesinin yapı taşlarını oluşturan diğer teknik özelliklerdir. Örneğin tasarımı, renk seçimi, sunulan kolay kullanıma yönelik araçlar (mesela site içinde arama yapma imkanı, kolay dolaşma imkanı, anahtar kelimelerin sıralanması, siteye kolayca abone olabilme imkanı vb).

Tüm bu özellikler “içerik kraldır” sloganının altında ezilmekte, değersiz birer detay haline gelmektedir. Oysa bu yapı malzemeleri olmadan bir web sitesi tam olamaz. Ayrıca araştırmalar göstermiştir ki bir web sitesine ilk defa giden bir kullanıcının o sitede kalması ya da alternatif bir web site arayışına girmesi sadece 109 saniye içinde verdiği bir karardır. 109 saniye içinde içerik kadar görsel malzeme ve kolay kullanım imkanları da kararı etkileyici ana unsurlardandır.

Peki uzmanların içeriği öne çıkarıp da yapı malzemelerini geri plana itmelerinin sebebi nedir? Burada çok basit bir akıl yürütme var. Teknik özellikler ya da yapı malzemeleri herkesin öğrenebileceği ya da para ile sahip olabileceği şeylerdir. Dolayısıyla bunlar bir web sitesi oluşturma sürecinde herkes için eş değerde olgulardır. O halde ayırt edici özellik olamaz. Ayırt edici özellik olarak geriye içerik kalmaktadır. Bir siteyi vezir de rezil de yapan şey içeriktir. İçerin zenginliği, tazeliği, özgünlüğüdür.

Bu değerlendirme yanlış değil ancak gerçeği çarpıtacak derecede bir ihmalkarlık da içermekte. Bu ihmalkarlık nedeniyle binlerce kişi internette bir web sitesi açar açmaz zengin (ya da popüler) olacaklarını sandı. Çünkü cahil medyanın da körüklemesiyle mesaj kitlelere bu şekilde eksik ulaştırıldı. Web sitenizden başka yerde bulunamayacak bir içerik sunduğunuzda herkes gelecekti! Oysa öyle olmadı.

Web sitesi olgusunu ve teknolojilerini öğrendikçe bazı site sahipleri herşeyin içerikte başlayıp içerikte bitmediğini kavradılar. Sitelerine daha çok trafik çekmek için içeriğin yanısıra başka şeyler de yapmak zorunda olduklarını tespit ettiler. Kimisi bu teknik imkanları kendi kişisel gayretiyle sitesine dahil etti, kimisi ise bedelini ödeyip profesyonel hizmet alarak bu imkanlara sahip oldu.

İşte bu basit husus aslında internetin ya da webin eşitlikçi yanının sadece başlangıç anında çok kısa bir süre için geçerli olduğunun temel göstergesidir. Tıpkı 100 metre yarışı gibi. Atletler sadece başlama işareti verildiği anda hizada ve eşittir. Bir sonraki saniyeden itibaren herkes kendi performansına göre ilerler.

Evet satrançta oyunu bitirmek için en stratejik taş olan şahı (İngilizce’de “kral”ı) altetmek gerekir ancak şahın gücünü korumak için en güçlü hamle imkanına sahip olan, en çok çalışıp didinen taş ise vezirdir (İngilizce’de kraliçe).


Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1227) - Ooof Off Line Köşesi - 24 09 2010