Çarşamba, Eylül 23, 2009

“INTERNET BİLGİNİN ZAFERİDİR”


20. yüzyılın kalıntılarının o yüzyıldaki imtiyazlı durumlarını korumak için 21. yüzyılın kendine özgü ilerleme modeli ile savaşmaları nafiledir.


7 Eylül 2009’da bir grup Alman gazeteci “Internet Bildirgesi” adı altında 17 maddelik bir manifesto yayınladı. Bu 17 maddenin başlıkları şunlar:

1. Internet farklıdır.
2. Internet bir cep boyutu medya imparatorluğudur.
3. Internet toplumdur; toplum internettir.
4. Internet özgürlüğü dokunulmazdır.
5. Internet bilginin zaferidir.
6. İnternet gazeteciliği değiştirmez geliştirir.
7. Net ağ gerektirir.
8. Linkler ödüllendirir, alıntılar süsler.
9. Internet siyasi söylem için yeni bir mekandır.
10. Bugün basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü anlamına gelir.
11. Çok fazla bilgi diye bir şey yoktur!
12. Gelenek bir iş modeli değildir.
13. Telif internet üzerinden bir sivil görev haline gelir.
14. Internette çok para vardır.
15. Internette olan internette kalır.
16. Kalite en önemli nitelik olmaya devam ediyor.
17. Herkes için.

Her bir maddenin altında birer paragraflık açıklama mevcut. Tam metni okumak isteyenler (manifesto Türkçe dahil onaltı dilde yayınlanmış) için web linki bu yazının sonunda yer almaktadır.

Internet farklıdır derken gazeteciler, medyayı şu konuda uyarıyor: “Medya günümüz teknolojik gerçeklerini görmezden gelmekten ve onunla boğuşmaktan vazgeçip, çalışma yöntemlerini bu gerçeklere uyarlamalıdır”.

Her paradigma sıçraması söz konusu olduğunda, mevcut koşullara göre imtiyazlı durumda olanlar, “elden gidiyor” yaygarası koparır. “Din elden gidiyor” ya da “Gazetecilik elden gidiyor” gibi. Ancak bu sloganların başında içlerinden söyledikleri için duyulmayan bir ibare de vardır: “Benim yönettiğim”. Asıl feryad şudur: “Benim yönettiğim din elden gidiyor”! Ya da “Benim yönettiğim gazetecilik elden gidiyor”.

Internet pek çok toplumsal konu için olduğu gibi gazetecilik için de bir paradigma sıçraması yaratıyor. Kurallar değişiyor. “Internet bilginin zaferidir” isimli beşinci maddede manifesto şu açıklamayı yapmış:

“Yetersiz teknolojisi nedeniyle medya kuruluşları, araştırma merkezleri, kamu kuruluşları ve diğer kuruluşlar bugüne kadar dünyadaki bilgileri derlemiş ve sınıflandırılmıştır. Bugün her vatandaş kendi kişisel haber filtrelerini oluşturabilir, arama motorları ile daha önce hiç bilinmeyen boyutta bir bilgi hazinesine ulaşabilir. Bireyler artık her zamankinden daha iyi şekilde bilgilenebilir.”

Artık bu gerçeği kabul etmenin zamanı geldi. Bilgiyi derleme, sınıflandırma vb işlevleri eski dünyanın araştırma merkezlerinin, medya ya da kamu kuruluşlarının imtiyazlı bir hakkı değildi. Onlar sadece bu işlevi yerine getirecek imkanlara sahip oldukları için bu görevi icra ediyorlardı.

Bugün bu görev artık birey düzeyinde dünya sathında gerçekleştirilebilecek hale gelmiştir. Bilgi iletişim teknolojileri 21. yüzyıl bireyine bu imkanı sağlamaktadır. O halde 20. yüzyılın kalıntılarının o yüzyıldaki imtiyazlı durumlarını korumak için 21. yüzyılın kendine özgü ilerleme modeli ile savaşmaları nafiledir. Akıntıya karşı kürek çekmektir.

Ya yeni dünyada yerinizi alın ya da sessizce emekli olun!

Not: Manifestoya ait Türkçe çeviriler, Doç. Dr. Mustafa Akgül’ün orijinal tercümesinden alınmıştır. İlgili linkler: http://blog.akgul.web.tr/?p=30 (Türkçe), http://www.internet-manifesto.org/ (İngilizce), http://www.internet-manifest.de/ (Almanca).

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1174) - Ooof Off Line Köşesi - 18 09 2009

Pazartesi, Eylül 14, 2009

INTERNETTE MAÇ İZLERKEN


Şifreli kanallardaki futbol maçlarını internetten yayınlayan sitelerde maç izlemek yerine izleyenlerin birbiri ile yaptıkları canlı yazışmaları takip etmek çok daha eğlenceli. Bir yanda webden nasıl maç izleneceği konusunda yardımcı olanlar diğer yanda hiçbir şeyden anlamayan küfürbazlar.


Şifreli kanallardan lig maçlarını canlı olarak izleme imkanı ilk çıktığında futbol fanatikleri bir süre kahvehanelere gitmek zorunda kalmıştı. Daha sonra çoğu güçlü pazarlama satış faaliyetlerine yenik düştü ve gerekli cihazları alıp abone olarak evlerinin konforunda maç izlemeye geri döndü.

Şu sıralarda ikinci şifreli yayın kanalının da devreye girmesiyle benzer bir durum söz konusu. Bu kez kahvehanelere bir alternatif de ortaya çıktı. Internet. Internette yer alan ve televizyon yayını yapan kimi web siteleri dünya televizyonlarında gösterilen pek çok programı (futbol maçı olması ya da şifreli bir kanalda yayınlanması gerekmiyor) internet üzerinden canlı olarak tüm dünyaya sunuyor.

İşin ilginç yanı Türk fanatiklerin “kahvehane kültüründeki” dialogları fazlasıyla internete taşımış olması. Nasıl mı? Bu tür web sitelerinde sunulan canlı yazışma (chat) imkanı sayesinde. Öyle ki bir süre sonra maçı izlemek yerine yan sütundaki bu yazışmaları takip etmek çok daha ilgi çekici hale gelebiliyor.

Gördüğüm kadarıyla bu yazışmaya girenlerin bir kısmı kendi web sitelerine aldıkları üç beş kuruşluk reklamdan para kazanmak için bu sitelerde “hangi maç hangi web sayfasından nasıl izlenir” hizmetini vermenin peşine düşmüş. İkinci kısım ise bütün sarkastikliği ile bu kişileri eleştirmek, eleştirmek ne kelime ağıza alınmayacak küfürlerle deşarj olmak üzere bu sitelere takılıyor.

Internete girebilip, webde dolaşmayı öğrenmiş ve bu büyük emeklerinin(!) karşılığında kendilerine herhangi bir uluslararası ödül verilmemiş(?) olduğundan dolayı büyük bir rahatsızlık duyduklarını sandığım ikinci gruptaki kişiler, tüm bir maç süresince birinci gruptaki kişileri küfür yağmuruna tutuyor. Sebep? Maçı izleyebilmeleri için ne yapmaları gerektiğini kendilerine doğru düzgün açıklayamıyor oldukları için.

Bu yazışma ortamının bir özelliği dikkatimi çekti. Site mesajlarda geçen web site adreslerini otomatik olarak sansürlüyorlar. Küfürbazlara yardımcı olmaya çalışanlar buna karşı basit bir çözüm geliştirmişler. Web site adresinin bazı yerlerine boşluk koyarak yazıyorlar. Diyelim ki http://www.x123.com/ yazacaklarına www.x123 .com yazarak 3 ile .com arasına bir boşluk bırakıyorlar.

Uluslararası uzman internet kullanıcısı ödülünü alamamış küfürbazlar ise adresi kendi bilgisayarlarında boşluk ile birlikte kopyala/yapıştırıp ilgili sayfaya erişemedikleri için basıyorlar küfürü. Tabii bunları bekleyen daha büyük sorunlar da oluyor. Örneğin maç yayınlayan bazı televizyon siteleri, birkaç dakika maç yayını yaptıktan sonra yayını kesiyor ve kişiyi siteye ücretli üye olmaya zorluyor. Burada yapılacak en pratik şey yayın yapan siteyi yanıltmak.

Çünkü bu medeni siteler, diyelim ki Türk ve İsviçre takımlarının bir maçını gösteriyorsa, sadece bu iki ülkeden gelen trafiğe engel koyuyor ancak diğer ülkelerden gelen trafiğe karışmıyorlar. Farklı coğrafik bölgeden erişiyormuş imkanı sunan bazı yazılımlar da bu kuralın yanından geçilmesini sağlıyor. Gelin de bunu onlara anlatın!

Yardım edenlerin sabırları ise dikkate değer. Birisi en sonunda dayamadı ve gözü dönmüş bir küfürbaz ile mantıklı bir tartışmaya girdi. İşe annesine küfür edilmesi yerine direkt kendisine küfür edilmesini önermekle başladı. Sonra da o anda yüzlerce kişi verdiği bilgi ile maç seyrederken o küfür eden kişinin seyredememesini onun kendi beceriksizliğine yordu.

Buna karşı yurdum insanının köşeye sıkıştığında takındığı tavır devreye girdi. Küfürbaz kişi kendisinin hatalı çıktığı o durumu bir anda unuttu(rdu) ve yardımcı olan kişiyi üç beş kuruş para kazanmak için çetrefilli çözüm yolları sunmakla suçladı. Maçın bitmesiyle en berbat batakhanelerde bile rastlanmayacak türden bu dialoglar da sona erdi. Sanırım bir sonraki maça kadar.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1173) - Ooof Off Line Köşesi - 11 09 2009

Cuma, Eylül 04, 2009

(INTERNET KORSANLIĞI İÇİN) DADALOĞLU DER Kİ


“Bence internet korsanlığının giderek artması mevcut iş modellerimize ve yasal çözümlerimize karşı güven eksikliğinin bir göstergesidir.”


Cem Yılmaz’ın 10 Derste Anadolu Rock paradosinde verilen derslerin biri de “Hadi bana inanmıyorsunuz, bakın Karacoğlan öyle demiş” türünden şarkıda verilen mesajı geçmişten bir isimle desteklemek idi. Bu mantıkla; girmek için ülkece seferber olduğumuz AB’nin, Telkom ve Dijital Medya’dan sorumlu “bakanı” Viviane Reding’in 9 Temmuz 2009’da Lizbon’da yaptığı konuşmaya kulak verelim. Reding der ki :

“Internet korsanlığı, interneti en yoğun kullanmakta olan ve dijital yerli denilen 16-24 yaş grubundaki bireyler için giderek daha çekici (“seksi”) bir hale gelmektedir. Bu kuşak dijital ekonomimizin, yeniliklerin ve gelişme fırsatlarının temelini oluşturacaktır. Eurostat istatistiklerine göre bu kuşaktan bireylerin %60’ı geçen aylar içinde herhangi bir ücret ödemeden internet üzerinden görsel-işitsel içerik indirmiş olup; bunlardan %28’i bu tür şeyler için para ödemek istemediklerini belirtmiştir.

“Bu figürler mevcut sistemimizdeki ciddi eksikliklerin bir göstergesidir. Kanunlara karşı gelenleri cezalandırmak gerekir. Ancak pazarda gerçekten de yeterince çekici ve tüketici-dostu yasal arz mevcut mu? Telif Hakları konusundaki mevcut yasal sistemimiz internet kuşağının beklentilerini karşılayacak seviyede mi? Bunu engellemek için tüm alternatifleri değerlendirdik mi? Konuya 16 yaşındaki bir bireyin gözünden baktık mı? Yoksa sadece Gutenberg Çağı’nda büyümüş hukuk proseförleri gözünden mi bakıyoruz? Bence internet korsanlığının giderek artması mevcut iş modellerimize ve yasal çözümlerimize karşı güven eksikliğinin bir göstergesidir. Kanun koyucular için bu bir uyarı olmalıdır.

“Eğer dijital içeriğe erişimi süratle daha kolay ve kullanıcı dostu hale getirmezsek, dijital hizmetlerin yasal kullanımı ve sanatsal yaratıcılığı konusunda tüm bir kuşağın desteğini kaybedeceğiz. Ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak bu bir trajedi olur. O nedenle benim temel önceliğim, diğer yetkililerle eşgüdüm içinde, tek bir pazarda kenetlenmiş Avrupa’nın dijital içeriğe erişmede basit, kullanıcı dostu yasal bir çerçeve oluşturmak ve o arada içerik yaratıcılarının hak ettiklerini almalarını sağlamak için çalışmak olacaktır. Dijital Avrupa ancak ilgili son kullanıcı ve yaratıcı tüketiciler olarak, içerik oluşturucular ve dijital yerli kuşağından kişilerle birlikte kurulabilir.”

AB’de konuyla ilgili üst düzey bir yetkilisinin şu tümcesinin altını yeniden çizelim: “Bence internet korsanlığının giderek artması mevcut iş modellerimize ve yasal çözümlerimize karşı güven eksikliğinin bir göstergesidir.”

“Önce özgür birey” diyorsak, bireyin rahatsızlıklarını dikkate almak, neden rahatsız olduğunu analiz etmek ve bu rahatsızlıkları ortadan kaldırmak için gerekli olan şeyleri yapmak gerekir. Alternatif olarak şöyle de denilebilir: Mevcut kanunlara göre bu yasa dışıdır ve cezalandırılmalıdır. Nokta.

Tesadüfe bakın ki son zamanlarda ülkemizde de tam da böyle bir bakış açısı sergilediğimizi ortaya koyan düzenlemeler yapılmakta. Korsan mı, cezalandırın. Neden? Çünkü telif haklarına saygı göstermiyor, ilgili yasaları çiğniyor. (Acaba yasalar biraz demode mi kaldı?... Sus kapa çeneni; bul cezalandır).

Malum ülkemizde vergi, kim bulunursa ondan tahsil edilen bir olgu. Korsana karşı mücadele de anlaşılan biraz bu mentalite ile icra edilecek. Kamu kurumlarının mekanlarını kiralayarak korsan kitap, CD satanlara karşı birşey yapamıyoruz (neden acaba?) ama dijital altyapıda kimin nereden ne indirdiğini tespit edebiliyoruz. O zaman faturayı ona keselim. Hem ABD de böyle yapmıyor mu? Daha geçen gün bir kaç müzik şarkısını indiren bir üniversite öğrencisine yüzbinlerce dolar ceza kesmedi mi ABD mahkemeleri?

Her zamanki gibi problemi yanlış tanımlamaktayız. O nedenle de yanlış tanımlanmış bir problemin çözüm alternatiflerinin hangisinin daha doğru olduğunu tartışmak da temeldeki problemimizi çözmeye katkı sağlamayacak. Temel problemimizin dijitalleşme olgusunun var olmadığı bir dönemde icat edilmiş olan telif haklarının güncellenmesidir. Öte yandan “Önce özgür birey” diyemediğimiz sürece yapılacak güncellemeler bir işe yaramayacaktır. Ben demiyorum Dadaloğlu (pardon Avrupa Birliği) öyle diyor.

(İlgili dökümanın tamamı için bakınız http://tr.im/wOWS )

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1172) - Ooof Off Line Köşesi - 04 09 2009