internet haftası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
internet haftası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Nisan 23, 2010

INTERNETİN DOĞUM GÜNÜ

Internet için bir şeyler mi yapmak istiyorsunuz? İşte size bazı ipuçları: Okulunu internete kavuştur! Bir halk kütüphanesini internete bağla(t)! Belediye bünyesinde halka açık internet evleri hizmeti sun(dur)! Kültürel bir mirası internete aktar(t)! Üniversitelerde üretilen tezleri internete aktar(t)! Bir e-devlet hizmeti başlat(tır)! Çok mu toplumsal oldu? O halde şu soruyu cevaplayın: Bu hayatta başarmak istediğiniz şeyler nedir?


12 Nisan Türkiye’de internetin doğum günü. Internet ülkemizde bu yıl onsekizine giriyor. Öncelikle onyedi yıl önce bu imkanın ülkemize gelmesini sağlayan, dönemin Tübitak’tan da sorumlu Başbakan Yardımcısı merhum Prof. Dr. Erdal İnönü’yü rahmetle analım. Öte yandan üniversitelerimizde internete gönül vermiş hocalarımızın öncülüğündeki STK’ların on üç yıldır yılmadan sürdürdükleri Internet Haftası etkinliklerinden dolayı kendilerine ne kadar minnettar olduğumuzu da bir kez daha yineleyelim.

Bu yıl da internetin doğum günü bir Internet Haftası etkinlikleri çerçevesinde kutlanıyor. Internet Haftası etkinliklerinin en önemli özelliği sadece belli şehirlerde yapılması değil, gönül ve destek veren her şehir ya da ilçede gerçekleştirilmesidir. Geçtiğimiz yıllarda Istanbul’dan Hakkari’ye kadar elli şehrimizde internetle ilgili etkinlikler düzenlendi; bu yıl da düzenleniyor.

Gündelik hayatımızda zamanımızı en çok ne yaparak geçiriyorsak dijital yaşamımızda da benzer şeyleri yapıyoruz. Bu doğal bir izdüşüm. Bu çerçevede ülkemizde internet zamanının çoğunlukla eğlenceye yönelik aktiviteler için kullanılıyor olmasının tespiti şaşırtıcı olmamalı. Demek ki internet kullananların büyük bir çoğunluğu eğlence amaçlı faaliyetleri dışında kalan çalışmaya, bilgi üretmeye yönelik eylemlerini icra ederken “kendilerini gerçekleştiremiyorlar” ki bunu internet zamanlarına aktaramıyorlar. Yaptığı iş ile aldığı eğitim branşı arasındaki tutarsızlığın bir başka göstergesi değil mi bu?

Internete gönül vermiş olan kanaat önderleri işte bu kısır döngüyü kırmaya çalışıyor. Bir yandan toplumun geniş kesimlerine ulaşmaya çalışarak internetin yaşamlarında aradıkları o eksikliği kapatacak en çağdaş imkan olduğunu kendilerine göstermeye çalışıyor diğer yandan da kamu kurumlarına, özel sektöre, yani liderlik yapacak konumdaki kişi ya da kuruluşlara bu önderlik vazifelerini nasıl yapabileceklerinin ipuçlarını sunuyor.

Örneğin bu yılki Internet Haftası ile ilgili yapılmış olan duyuruda yer alan kendi okulunu internete kavuştur, bir halk kütüphanesini internete bağla, belediye bünyesinde halka açık internet evleri hizmeti sun, kültürel bir mirası internete aktar, üniversitelerde üretilen tezleri internete aktar, bir e-devlet hizmeti başlat sloganları bu ipuçlarından bazıları.

Gereksinim duyduğumuz bir şeyi bir başkasından beklemek belki de yapılacak en kolay şey. Tabii bu kolaya kaçmanın bir de faturası var: O başkalarının neyi ne zaman yapacaklarına bağımlı kalmak. Kurum ya da kuruluşların kendi üstlerine düşen şeyleri yapmalarını beklerken biz “birey olarak neler yapabiliriz” buna da odaklanmak gerekir.

Internetin ilk onyedi yılında gündelik yaşamımızda önemli olmasa da en çok zaman ayırdığımız eylemlerin pek çoğunu internetten yapar hale geldik. Fikirlerimizi özgürce ifade etme konusunda toplumsal olarak bir sıkıntı yaşıyorduk; sanırım artık yaşamıyoruz. Sabahlara kadar MSN ile, eposta ile, Twitter ile, tartışma forumları ile, okur görüşü bölümleri ile ağzımıza geleni söyleyebiliyoruz.

Eğer yeterince deşarj olduysak şimdi önümüze bakalım. Bundan sonra daha yapıcı neler yapabiliriz? Hayattaki amacımız nedir? Neyi gerçekleştirmek istiyoruz? Bu soruları sormadığımız ve dolayısıyla da cevap aramadığımız için, bize cevap bulmada yardımcı olacak en gelişmiş imkan olan interneti de bu açıdan değerlendiremiyoruz. O halde takılmış plak gibi "internet her derde devadır" tümcesini kuru kuruya tekrarlamak yerine asıl soruyu soralım: Bu hayatta neleri başarmak istiyorsunuz?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1204) - Ooof Off Line Köşesi - 16 04 2010

Salı, Mayıs 06, 2008

YASAKLARIN GÖLGESİNDE BİR DOĞUM GÜNÜ


Internete özgürlük demek “rencide edici web sayfaları, video görüntüleri gibi materyalleri kanıksamak” anlamına gelmiyor. Elbette ki bir kişi ya da ulusal değeri rencide edici bir materyalin herhangi bir mecrada yayınlanması tasvip edilecek bir şey değil. Keza buna karşı “orantısız güç kullanımı” ile cevap vermek de.


12 Nisan 2008’de Internet Türkiye’de 16. yaşına giriyor. Internetin doğum gününün son on yıldır Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli etkinliklerle kutlanması ise artık bir gelenek haline geldi. Önceleri Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan Internet Kurulu tarafından organize edilen bu etkinlikleri geçtiğimiz yıllarda Kurul’un lağvedilmesi üzerine konuya duyarlı sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilmekte.

Bu yıl onbirincisi kutlanacak olan Internet Haftası 7-20 Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Son bir kaç yıldır Internet Haftası etkinlikleri belli hedefleri gerçekleştirmeye odaklanmış durumda. Kısaca anımsamak gerekirse;

Okullar internete bağlanmalı
Halk Kütüphaneleri internete bağlanmalı
Belediyeler bünyesinde halka açık internet evleri açılmalı
Organize sanayi bölgelerinde internet evleri açılmalı
Kültürel mirasımız internete taşınmalı
E-devlet hizmetleri başlatılmalı


Bu çerçevede sivil toplum kuruluşları, davet aldıkları her şehire temsilcilerini göndererek buralarda konferanslar vermekte, internet okur yazarlığının artması ve yukarıdaki hedeflerin gerçekleştirilmesi için çaba sarfetmekte.

Ancak bu yılki etkinlikler “interneti yasaklama”nın gölgesinde gerçekleştirilecek. Son bir yılda çeşitli vesilelerle yaşadığımız youtube.com gibi global web sitelerine geçici dahi olsa kısıtlama getirilmesi oldukça düşündürücü.

Sorun ile buna yönelik olarak üretilen çözümün yanlışlığı Türkiye’yi dünyanın önünde ikinci kümeye itiyor. Bu açıdan Türkiye’nin adı demokrasinin yerleşmemiş olduğu, çeşitli isimler altında ancak sonuçta bir tür dikta rejimleri ile yönetilen ülkelerin isimleriyle aynı listelerde yer alıyor. Çünkü Türkiye’den başka ne yazık ki sadece bu tür ülkeler internete bu tür yasaklamalar getiriyor.

Yasaklamaya sebep olan şey, basitçe bir web sitesinde rencide edici bir içeriğin yer alması. Internete özgürlük demek “bu tür rencide edici web sayfaları, video görüntüleri gibi materyalleri kanıksamak” anlamına gelmiyor. Elbette ki bir kişi ya da ulusal değeri rencide edici bir materyalin herhangi bir mecrada yayınlanması tasvip edilecek bir şey değil. Ancak ne yazık ki buna karşı mahkeme marifetiyle getirilen cezai uygulamalar bir dönemin ünlü tabiriyle “orantısız güç kullanımı” şeklinde gerçekleştiriliyor.

İlgili web sayfasının silinmesi için o web site yöneticilerine yapılacak bir başvuru ile çözülecek sorun tüm web sayfasına mahkeme kanalıyla kapatma cezası getirilmesi şeklinde olunca sonsuz bir suistimal olasılığı da ortaya çıkmış oluyor.

Eğer bir web sitesinin kapatılmasını istiyorsanız, hele hele bir de bu web sitesi Web 2.0 kültürel özelliklerine haizse (yani sizin de o web sitesine bir sayfa ekleme imkanınız varsa) yapacağınız iş çok kolay. Anonim bir isimle (diyelim ki XY2008) kendinize o web sitesinde bir kullanıcı ismi oluşurun. Rencide edici bir sayfayı (örneğin bir video klibi) o adı kullanarak web sitesinde yayınlayın. Sonra da mahkeme başvurup, “birisi böyle bir sayfa hazırlamış, bu beni rencide ediyor” diyerek şikayette bulunun. Mahkeme de sadece o sayfanın değil tüm web sitesinin erişimine kapatma kararı alsın.

Kültürümüze yerleşmiş pek çok konu için “böyle gelmiş böyle gider” demekten öte bir şey yapamayacak kadar kanıksanmış olgular, akımlar var. Ancak sanal kültür Türkiye’de daha 15 yaşında. Bunun da ancak son beş yılında ADSL imkanları sayesinde kullanıcı patlaması yaşanıyor. Nasıl oluyor da kanıksanmış hiçbir olgusu olmayan bir kültürel değer, bu hale getirilebiliyor?

Cevap basit: Bilgi eksikliği. İki birimlik bilgi ile tüm sorunları çözmeye kalkıyoruz ve sonuçta bu tür suistimaller ya da hak etmediğimiz kararlara, muamelelere maruz kalıyoruz. O halde bilgimizi neden artırmıyoruz?

Konu hakkında yasa yapanlar neden bilgilerini artırmıyorlar? Konunun kullanıcısı pozisyonundaki kamuoyunun önüne neden yüksek bir çıta getirmek yerine herkesin çiğneyip geçeceği güdük bir resim çıkarıyorlar ortaya?

Internet Haftası’nın hedeflerini gerçekleştirmek işte bu nedenle çok önemli. Kamuoyu bilinçlenmezse dileyen dilediği yasağı uygulayabilir; uygulatabilir.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 11 04 2008

Pazartesi, Mayıs 09, 2005

HARRAN'DA INTERNET (*)


Bu sene onikincisi düzenlenen Internet Haftası etkinlikleri kapsamında Telekom’un da desteği ile müslüman dünyanın ilk üniversitesinin kuruluş yeri olarak tespit edilmiş olan Harran bölgesinde kıl çadırlarda yapılan etkinlikle internet bugünün Harranlısına tanıtıldı.

Konuyla ilgili web sitesine asılmış olan fotoğraflardan burada gördüğünüz resim beni oldukça düşündürdü. Bir zamanlar biraz da espri ile reklamlarda gösterilen köfteci ile kestanecili internet kavramının somut bir hali: Ayakkabı boyacılığı ve simit satıcılığı yapan iki çocuk bilgisayarın başına oturtulmuş. Belli ki internet erişimi var. Onlar da merakla internet denen şeyi inceliyorlar.



Bu tür etkinliklere katılmanın sonuçları nelerdir? 2002 yılında aynı etkinlik kapsamında Van ve Hakkari’ye gitme imkanım oldu. Buralarda da benzer şeyleri hissetmiştim.

Öncelikle işin içinde vicdanınıza hitap eden bir boyut var. Aslında karşınızdaki her yaştan vatandaşın kendilerine değer verilmesine karşılık gösterdikleri muazzam bir saygı ve sevgi. İçinizden bir ses “bir yerlerde çok basit sebeplerden kaynaklanan bir sorun var ve bu insanların o basit sebeplerin hiçbiriyle ilgileri yok” diyor (sonuçları onları doğrudan etkilediği halde).

İkincisi bir günlüğüne ya da bir kaç saatliğine çölün ortasında yaratılmış olan vaha durumu söz konusu. Siz orada olduğunuz için, vaha haline getirilmiş olan bir çöl. Siz oradan ayrılınca çöl yine çöle dönüşecek. Bunu siz de biliyorsunuz, ziyaret ettikleriniz de.

Olumlu açıdan bakılacaksa, bu tür bir etkinlik olmasaydı, o geçici vaha durumu da olmayacaktı denilebilir. Belki de bu vesile ile bir kaç genç beyine bir kaç tohum atılmış olur. O tohumların yeşermesi sayesinde de belki yıllar sonra kaderini değiştirmiş bir deniz yıldızı hikayesi çıkabilir karşınıza.

Ne şiirsel !

Eğer daha fazlasını yapabilme imkanı olmasa bu şiirselliği verimlilikle de perçinleyebilirsiniz. Ama ne yazık ki böyle bir olayda ben o tümcenin yanına “Ne verimli” ibaresini ekleyemiyorum.

Çünkü konuya bu açıdan bakacaksak, herhalde yirmili yıllarda yurtdışına gönderilen yetenekli kişilerin yetiştirilebilmiş olmasından daha zor koşullarda değiliz bugün ve ne yazık ki yukarıda şiirsel olarak nitelendirdiğimiz durum sayesinde o kadar bile kişi yetişmiş olamayacağız/olamıyoruz.

Kısacası tipik entellektüel tatmin olgusu ile karşı karşıyayız. Biz birey olarak üstümüze düşeni yaptık ve sabahtan akşama dek kıyıdaki binlerce denizyıldızından birkaç yüz tanesini denize kavuşturduk. Ama elinde dev imkanlar olan devlet mekanizması, özel sektör mekanizması vb bunları kullanarak geride kalan binlerce yüzbinlerce deniz yıldızını kurtaramadı.

Geçmiş olsun!

Internet Kurulu’nu oluşturanlardan birkaç gönüllü kişi yıllardır bu işi canla başla yapıyor. Hem de canla başla bu işi yapıyor oldukları için bazı kişi ya da kesimlerce perde arkasından eleştiri alma pahasına.

Yani ya hasbel kader birşeyler yapılacak ve birkaç deniz yıldızı kurtarılmış olacak. Ya da kamusal ya da özel bürokrasi çarkları ile çarkçıbaşıların kişisel egolarını okşayıcı faaliyetler ön plana çıkarılmadığı sürece bu cephelerden hiç kimse destek olmamakla kalmayacak bir de yapanları eleştirecek.

Acaba eleştirilen şey ne gerçekte? Süreci kurumsallaştıramamak mı, egoları okşamamak mı?

Herhangi bir sürecin kurumsallaştırılabilmesi için, öncelikle o süreçle ilgili felaket durumunun ortadan kalkmış ve normale dönülmüş olması gerekir. Ülkemizde internet bilincinin, internet kullanımının kitlelere ulaştırılabilmiş olma süreci acaba normale dönmüş bir süreç olarak algılanabilir mi?

65 milyonluk bir ülkede birkaç milyon internet kullanıcısı ve daha hala internetin, bilgisayar sahibi olmanın lüks tüketim malzemesi olma hali.

Kendinize güveniyor musunuz? Yanınızdaki iş arkadaşlarınıza güveniyor musunuz? Cevaplar evet ise kimsenin egosu incinmez, geçici vahalar verimli ovalara dönüşür! Yoksa daha çok vadimiz çölleşir!

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki, Ooof Off Line köşeşinde yayınlanmıştır (07 05 2005)