dijital göçmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dijital göçmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Nisan 05, 2010

DIGITAL YERLİ, ANALOG-SİYASİ

Dijital kültürde bireyleri ve toplumu ileriye götürme amacındaki kanaat önderleri bu konudaki liderliği beceriksizlere kaptırmıyorken, siyasi sahnemizde bu durum tersine dönmüş durumda.

Bilgisayar, internet ve cep telefonu olmayan bir dünyanın ne anlama geldiğini bilmeyen ve “dijital yerli” olarak isimlendirilen genç kuşaklar acaba kendi içlerinde de çeşitlilik gösteriyor mu? Yoksa bu şeytan üçgeninin olmadığı dönemleri de anımsayan “dijital göçmen”lerin bakış açısından yorumlamak gerekirse aslında hepsi de tek bir örnek mi? Son dönemde tartışılan önemli konulardan birisi de bu.

Aslında dijital uçurum olgusu “çeşitlilik” bakış açısını destekler nitelikte. Yani dijital deneyim açısından dünyada bir uçurum varsa bu durumda her ne kadar yaşı itibariyle dijital yerli kategorisine girseler de genç kuşak mensuplarının dijital imkanlara erişebilme ve onlardan istifade edebilme imkanları da farklılık gösterecektir. Özellikle de gelir düzeyleri arasındaki farklılık bu uçurumun en temel sebebidir (Yoksa dijital uçurum sadece dijital yerlilerle dijital göçmenler arasındaki modern bir “kuşak farkı olgusu” değil).

Ortada bu kadar bariz bir sebep varken başka sebepler gölgede kalabiliyor. Örneğin dijital uçurumun gerek ülkeler arasında gerekse de bir ülke içinde bu denli derin olması kültürel özelliklerle de ilişkilendirilebilir mi?

Dijital imkanları kullanmak, tıpkı diğer şeyler gibi, bunları kullanma gereksinime bağlı. O halde şu soruya cevap aramalı: Gereksinimin farklındalığı ortaya nasıl çıkıyor? İki alternatif çözüm var. Birisi doğal yollarla, kullanıcının kendi özgür iradesiyle o şeye gereksinim duyduğunu belirlemesi ve bu çerçevede kullanması. Diğeri ise yapay yollarla, gereksinim duyulan imkanları sunan firmaların, çeşitli pazarlama, medya, reklam bombardımanıyla kullanıcıların zihninde, hiç de hesapta yokken, o şeye gereksinim duyması gerektiği inancını yaratması.

1970 model bilimkurgu öykülerinde bu yapay yol öyle bir raddeye gelmişti ki sokaklardaki dijital reklam panolarında ya da televizyonlardaki reklam filmlerinde bireylerin bilinçaltına hitap eden ve beş duyu organıyla algılanamayan (subliminal) mesajlar yer alırdı. Örneğin reklam panosunda diyelim ki meyve suyu reklamı yer alırken, subliminal olarak beyine “beni satın al” mesajı gider; böylece o reklama bakan, kendisini ilk fırsatta o meyve suyunu satın alırken bulur.

Son çıkan dijital imkanları kullanmamanın, özellikle de yeni yetişen kuşakların zihninde, küçük düşürücü bir durum olduğunu göstermek bugünün dijital pazarlama taktiklerinin başında gelmekte. Böylece gençler kendilerini gereksinim duymadıkları özellikleri olan son model cep telefonlarını, bilgisayarları satın almak zorunda hissediyor. Bunları kullanma konusunda gündelik yaşamında bir nedeni olmayan, özellikle de bilgi toplumu sürecini idrak edememiş toplum ya da bireylerde, bu yapay kullanma gerekliliği kendisini faydasız işlevlerle belli ediyor. Ülkemizdeki internet kullanımının eğlence amacının ötesine geçememesi, internet öncesi dönemde eve bilgisayar almanın temel sebebinin bilgisayar oyunları oynamak olması tipik birer örnek.

Bu durumda tablo şöyle şekilleniyor: Bir yanda her ne kadar yaşı itibariyle dijital yerli sınıfına girse de her genç dijital imkanlardan eşit ölçüde istifade edemiyor ancak dijital hizmetleri arz edenlerin baskısı sonucunda bunları edinme, kullanma zorunluluğu oluşuyor. Bu baskıyı yaşama bakış açısına göre yönlendirebilenler dijital imkanları hayatına bir anlam katacak işlevler için kullanırken, bunu yapamayanlar sadece ona sahip olma hissini yaşıyor ve kullanım amacı eğlence kategorisinden öteye geçemiyor. Bir başka deyişle bir grup şimdiyi ve geleceği yaşarken bir grup sadece şimdide takılı kalıyor.

Son yıllarda ülkemizdeki siyasi tablo ile müthiş bir benzerlik var. Bu tabloda da demokratik imkanları yıllarboyu yönlendirmiş olanlar, bunu yakın zamana dek becerememiş olanlar tarafından suçlanmakta. Hatta yıllara yayılan bu beceriksizlik bile ilk gruba girenlerin bu becerikliliğinin bir yan etkisi olarak lanse edilmekte ve mağdur rolüyle beceriksizlerin sesi haline gelinmekte.

Fark ise şurada. Dijital kültürde ileriye götürücü kanaat önderleri liderliği beceriksizlere kaptırmıyorken, siyasi sahnemizde bu durum tersine dönmüş durumda.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1199) - Ooof Off Line Köşesi - 12 03 2010

Çarşamba, Ekim 08, 2008

BİLGİNİN SIVI HALİ


Dijital yerliler bilginin sıvı halini yaşıyor; şeffaf dogma kalıpları içinde kirlendikçe onları döküp temiziyle yeniden doldurabiliyor. Bilginin katı halini yaşan dijital göçmenler için dogma kalıbı ile katılaşmış bilgi olan dogmatik düşünce aynı şey. Onu oradan çıkarıp atması ve yerine yeni ve daha temizini yerleştirmesi ne yazık ki çok zor.


Sonuçta tüm dünya bir kez daha Türk’ün dediğine geliyor. Önce matbaayı sınırlarından içeri yüzyıllarca sokmadığı için sonra da atalarından devraldığı bu mirası kitap okumama şeklinde sürdürdüğü için suçlanan, eleştirilen Türk insanı meğer 21. yüzyılın bilgi çağını daha o yıllarda görmüş de ondan dolayı böyle davranıyormuş.

Internetin, özellikle de webin son onbeş yılda dünya sathında yayılması, dünyada okuma alışkanlıklarını da değiştirmeye başladı. Yapılan araştırmalarda insanların artık uzun makale ya da kitapları okuyamadıkları, konsantrasyonlarının giderek çok daha kısa sürede dağılmaya başladığı tespit ediliyor.

Dijital Kültür’ün dünyaya nüfuz etmesiyle birlikte gündeme Dijital Yerli ve Dijital Göçmen olguları geldi. Dijital Yerli; dijital kültürün içine doğmuş gençler ya da çocuklar. Bugün en yaşlıları üniversite çağındalar. Dijital yerliler doğduğunda evlerinde bilgisayar vardı, cep telefonu vardı. Dolayısıyla onlar için bilgisayar, internet, cep telefonu, dijital iletişim, dijital kültür adapte olunması gereken bir engel değil.

Ancak dijital yerlilerin ebeveyni ya da daha yaşlı akrabaları durumunda olanlar için bu olgular gerçekten de “mertlik bozan tüfek” statüsünde, ortaya sonradan çıkan şeyler. Ancak boynuz kulağı öyle bir geçti ki dün yeni dünyalar yaratan bu insanlar, bugün yaratmış oldukları o yeni dünyalara adapte olmakta zorluk çeken birer dijital göçmen durumuna düştüler.

Ne paradoks! Bugün dijital göçmen statüsüne giren yirmili yaşlardan büyük ötekiler, son kırk yıllarını aslında bugün dijital kültür denilen olgunun altyapısını, donanımını, yazılımını, haberleşmesini icat etmekle geçirdiler. Interneti, webi, epostayı, chatleşmeyi, cep telefonunu, SMS ile haberleşmeyi icat eden kuşaklar, bugünün dijital yerlileri (kendi çocukları ya da torunları) tarafından ikinci sınıf vatandaş olarak sınıflandırılıyor. Evinde teknoloji bilgisizliği nedeniyle çocuğundan ya da torunundan fırça yememiş bir ebeveyn var mı?

İşte bu yeni dijital dünyanın temel ögelerinden birisi de webin ortaya çıkmasıyla kendini gösteren hiper-metin (hypertext) olgusu. Hiper-metin, metnin içine bir yandan her türlü (görsel, işitsel) ögenin girmesini sağlamakta ve metni sadece kelime ve tümcelerle sınırlamamakta; diğer yandan ise metnin statik ve yukarıdan aşağıya doğru sabit bir yönde ilerlemesi olgusunu yerle bir etmektedir.

Bugün bir web sitesini açıp da bir paragraf okurken, linklenmiş bir kelimeyi tıklayarak bambaşka bir sayfaya geçebilir ve bambaşka bir metni okurken bulabilirsiniz kendinizi. Ya da metnin altına eklenmiş link sizi bir video klibine götürebilir; o video klibinin altında ise o kliple benzer özellikler içeren başka klipler bulabilir ve o kliplerin sayfalarına yelken açabilirsiniz.

Nerede kaldı yukarıdan aşağıya okuma?

Evet sınıfta kaldı. Artık kimse uzun uzun metinleri, yukarıdan aşağıya doğru okumak istemiyor. Onun yerine araya girmiş bir videoyu izlemeyi, bir resme bakmayı, belki o görsel malzemenin anımsatacağı başka bir şeyi yapmak üzere başka bir web sayfasına dallanmayı tercih ediyor. İşin ilginci dijital yerliler için bu çok doğal bir “okuma” serüveniyken benim gibi dijital göçmenler için konsantrasyonun yok olmasına neden olan tek ve en büyük tehlike nedeni.

Dijital yerliler bilginin hızlı bir şekilde aynı anda birden fazla çoklu ortamdan ekranına gelmesini tercih ederken, dijital göçmenler bilginin yavaş ve kontrollü bir şekilde ve sınırlı kaynaklardan akmasını bekliyor. Hal böyle olunca göçmenler için internet güvenilirlikten uzak bir bilgi kirliliği.

Biz göçmenlerin zihni bugün, gündelik hayatımızda pek de işe yaramayan, ama güvenilir ve doğru pek çok bilgi ile dolu. Yerlilerin sahip olduğu bilgi ise belki bizimki kadar temiz ve doğru değil ama pratik yaşamlarına derhal kanalize edebildikleri bilgiler bunlar ve doğrusu yeri geldiğinde kirli olanı temiziyle değiştirme konusunda çok yetenekliler.

Dijital yerliler bilginin sıvı halini yaşıyor; şeffaf dogma kalıpları içinde kirlendikçe onları döküp temiziyle yeniden doldurabiliyor. Bilginin katı halini yaşan dijital göçmenler için dogma kalıbı ile katılaşmış bilgi olan dogmatik düşünce aynı şey. Onu oradan çıkarıp atması ve yerine yeni ve daha temizini yerleştirmesi ne yazık ki çok zor.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 03 10 2008