sosyal medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sosyal medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Mart 15, 2011

“BİZ BÜYÜDÜK ve KİRLENDİ” INTERNET

“Pazarlama” interneti tam “sosyal medya”laştırmış ondan istifade edecekti ki ağababası (“siyaset”) kokuyu alıp geldi, şimdi onun rolünü çalıyor!

Özellikle son yirmi yılda medyanın yükselişi sonucunda yasama, yürüme ve yargı erklerine ek olarak medya “dördüncü erk” olarak yeryüzü kültüründe yerini almıştı. Şimdi ona da bir rakip geliyor; internet!

Dijital kültür ya da internet, doğası gereği “mühendis”lerin oyuncağı olarak ortaya çıktı. Son yıllarda içeriğinin sunduğu imkanlar çerçevesinde toplumsal bir boyut kazandığı için sosyologların radarına gireceği tahmin ediliyordu ki web 2.0 teknolojisinin üstünde yeşeren Facebook, Twitter gibi imkanlar dijital kültüre “iletişim”cilerin el atmasına neden oldu.

Bugün artık neredeyse koca internet önce “yeni medya” sonra da “sosyal medya” adıyla öteki her türlü özelliğini bir kenara bıraktı; bir gecede “medya” oluverdi. Internetin medya olmanın ötesinde imkan ve özelliklere sahip olduğunu söylemenin şu an için bir faydası yok. Bunu kimse duymayacaktır; ta ki bu rolü ile onu kullananların onunla işi bitene dek! Sonra günah çıkarırlar; olur biter!

Dördüncü güç olarak anaakım medya rüştünü Birinci Körfez Krizi’nde ispat etmişti. Sosyal medya olarak internet ise dünya siyasi arenasında rüştünü Tunus ile başlayan domino oyunu vesilesiyle ispat ediyor. Tunus, Mısır, şimdi de Libya! El-Cezire ya da diğer anaakım medya kuruluşlarının giremediği yerlerde Facebook, Twitter devreye giriyor. Batıya gönderilen her bir mesaj (tweet) anında birer kahramanlık melodisi gibi dünyada yankılanıyor. Facebook’ta kurulan bir muhalif grup süratle medya kanallarında haber yapılıyor. Ve şöyle bir mesaj gönderiliyor dünya kamuoyunun bilinçaltına : Muhalefet yükseliyor! Bakıyorsunuz; o grubu takip eden kişi sayısı elli, bilemedin yüz kişi!

Görülen o ki neo-conların yönetimindeki ABD, babadan kalma metodla (savaş marifetiyle) global dengeleri kendi lehine çevirirken, yeni ABD yönetimi bunu daha modern (hadi postmodern!) metodla yapıyor. Yoksa yeni slogan “Genç vatandaşlar rahatsız!” mı?

Ancak o ülkelerin rahatsız olan genç vatandaşlarının ortak bir özelliği var anlaşılan. Aynı anda değil, nedense sırayla rahatsız oluyorlar. Mısır’da eski mareşal Mübarek’in gidip, muvazzaf generallerin yönetimindeki şimdiki askeri rejimin gelmesi üç hafta sürdü. Demek ki Libyalı gençler üç hafta boyunca kendilerinde o cesareti bulamamışlar. Mısırlı arkadaşlarının eylemlerinin sonucunu görmek üzere beklemişler. Eğer yarın Kaddafi de giderse, Libyalı genç arkadaşlarını izleyen sıradaki hangi ülkenin gençleri yeterince cesaretlenmiş olacak? Da harekete geçecek? Cezayir’in mi? Ürdün’ün mü? Suriye’nin mi?

Pazarlama dünyası “Şu sosyal iletişim ağlarını nasıl paraya çevireceğiz?” sorusuna cevabı bulmuş ve interneti tam “sosyal medya” yapmıştı ki Wikileaks ile birlikte işin rengi bir anda değişti. “Pazarlama”nın ağababası (“siyaset”) kokuyu alıp geldi, şimdi onun rolünü çalıyor!

II. Dünya Savaşı sonrası gelen “baby-boomer” (68) kuşağından sonraki en güçlü nesil olacağı öngörülen Y-Kuşağı’nın dünya sahnesine böyle bir başlangıçla çıkıyor olması da ilginç ve derinlemesine incelenmesi gereken bir olgu.

O halde şarkıyı dijital kültüre uyarlayalım: “Biz büyüdük ve kirlendi” internet!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1250) - Ooof Off Line Köşesi - 04 03 2011

DAYAK YİYEN ÖĞRENCİLERİ GÖRDÜĞÜNÜZDE...

Sosyal medya araçlarını (Facebook, Twitter vb) daha ziyade üretim amacıyla mı yoksa tüketim amacıyla mı kullanıyorsunuz?

Dünyada internete erişen nüfusun %7.4’ü Twitter kullanıcısı. Bu istatistik internet ve dijital dünya ile ilgili istatistikler yapmasıyla ünlü comScore firmasına ait. Haziran 2010 verileri baz alınarak yapılan araştırma ülke bazında da detaylara sahip.

Buna göre internet kullanıcıları içinde en çok twitter kullanıcısına sahip olan ülke Endonezya. comScore’a göre Endonezya internet nüfusunun %20.8 aynı zamanda Twitter kullanıcısı. Endonezya’yı %20.5 ile Brezilya, %19 ile Venezuella, %17.7 ile Hollanda izliyor. Türkiye %11 ile 12. sırada. Hemen üstünde %11.9 ile ABD var.

Facebook’ta ilk dört içinde olduğumuza göre Twitter açısından daha katetmemiz gereken çok yol var. Twitter’ın son yıllarda popüler olmasının temelinde, hem gelişen teknolojiler (3G vb) hem de ücretlerin nispeten düşmesi sebebiyle cep telefonlarından internete erişimin yaygınlaşması yatıyor.

Nicelik açısından ülke olarak birinciliğe oynuyoruz oynamasına ancak nitelik açısından incelediğimizde ortaya farklı bir tablo çıkıyor. Bu aslında dijital olmayan hayatımızın dijital dünyaya bir yansıması. Sadece Türkiye için geçerli bir durum da değil açıkçası. Kültürel anlamda ortak paydayı oluşturan bu ögeler nasıl ki ülkeler arasındaki farkları ortaya çıkarmak için birer referans olarak ele alınabilecekse (örneğin trafik, kentleşme biçimleri vb) bu listeye dijital kültürün ögelerini de dahil etmek hatalı olmayacaktır.

Gelişmiş bir ülkeden Facebook ya da Twitter’a girenlerin bu sosyal medya imkanlarını kullanma biçim ve amaçları ile gelişmekte olan bir ülkeden girenlerin biçim ve amaçları aynı değildir.

Temelde belki de bu araçları zihminizde yanlış kategorize etmemizden kaynaklanan bir yanlışlık var. Sosyal medya araçlarını tüketim amacıyla mı üretim amacıyla mı kullanıyoruz? Odaklanılması gereken temel sorulardan birisi bu olabilir.

Facebook’ta ya da Twitter’da ayırdığınız zamanı ve bu zamanda neler yaptığınızı şöyle bir düşünün. Zamanınızın yüzde kaçında yaşamınıza bir katkı sağlayacak şekilde bir şeyler üretiyorsunuz? İkinci soruyu sormaya gerek yok. Bu oranı yüzden çıkarın; kalan oran da tüketim amacıyla kullandığınız kısmı gösterecektir.

Yukarıdaki bakış açısını burada da uygulamak çelişkili bir durum yaratmayacaktır. Yani gündelik hayatındaki zamanının ne kadarını bir şey üretmek için geçirmektedir ki kişi? Ülke olarak; birey olarak ne üretiyoruz? Ekonomimiz fason; teknolojimiz fason! İyi yapıyoruz diye gurur duyduğumuz şey bu fasonluk olgusunu sekteye uğratmadan onu sürdürüyor olmamız. Bunun temel göstergesi olarak yıllık cari açık figürlerine bakın!

Bu fason daireden bizi çekip çıkaracak olan şey “bilgi” üretmektir. Burada kastedilen şey veri, enformasyon ya da malumat değil; taş üstüne taş koyacak “bilgi” üretmek! Türkiye olarak bilgi üretme araçları kültürümüze ne kadar nüfuz etmiş durumda? Üniversitelerde üretilen bilimsel bilgilerin gündelik hayata, teknolojiye, sanayiye uygulanmasında ne kadar başarılıyız? Teknolojiyi üretmek için gereksinim duyulan hammade, fason ekonominin çarklarını çevirmek için gereksinim duyduğumuz hammade ve enerjiye oranla o kadar ucuz ki. Oysa biz bu enerji kaynaklarını birer tehdit olarak görüyor ve onları gördüğümüz her yerde fiziksel ya da ruhsal olarak imha etmeye çalışıyoruz.

Yarın televizyonda dayak yiyen üniversite öğrencilerini gördüğünüzde ellerinizin arasından kayıp giden geleceğimiz için de ağlayın!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1249) - Ooof Off Line Köşesi - 25 02 2011

MISIR DENEYİMİ ve AÇIK TOPLUM

Odaklanılması gereken sorun internetin ya da sanal dünyanın kontrol altına alınması değildir. Daha ziyade sorunun temelinde dünya kültürünün “açık toplum” olgusunu idrak etmesiyle ilgilidir.

İnsan hiçbir şeyin televizyondan göründüğü gibi olmadığı realitesini en kolay bir futbol maçını stadyumdan seyrettiğinde anlıyor. Tunus’ta başlayan halk isyanı geçtiğimiz haftalarda Mısır’a sıçradı ve iki hafta boyunca yoğun bir şekilde yaşandı. Daha önce birinci Körfez Krizi ile deneyimlediğimiz “yerinden canlı” izleme imkanını bu kez El-Cezire TV sağladı. Neredeyse 24 saat Tahrir Meydanı’ndan canlı yayın yapıldı.

Mısır’da olayların başlamasıyla birlikte internet ve cep telefonu ağları da devlet marifetiyle ülke genelinde kapatıldı. Özellikle internet erişiminin kapatılması sadece organize olan insanların birbiri ile iletişimini koparmadı aynı zamanda Mısır’da neler olduğunu sosyal medya siteleri aracılığıyla tüm dünyaya ulaştırma imkanı da kısıtlanmış oldu.

Tüm dünyada Mısır’ı yakından takip edenler derhal karşı atağa geçti. Uluslararası veri hat numaraları tahsis edildi. Facebook ve Twitter’dan veri akışının devam etmesi için mücadele edildi.

Tıpkı web 1.0’ın tek yönlü dünyasıyla web 2.0’ın etkileşimli dünyası arasındaki fark gibi devletlerin ve hükümetlerin de internete ve sanal dünyaya karşı bakışında da farklılıklar olduğunu tespit etmek zor değil.

Henüz birinci kademede olan karşıt görüş, örneği yukarıda olduğu üzere, internete erişimi toptan kapatarak sorunu çözebileceğine inanıyor. Bu tutum belki önemli ölçüde başarılı oluyor ama yine de (giderek) yüzde yüz sonuç verdiğini söylemek mümkün değil. Örneğin bilgi Mısır topraklarından dışarıya sızmasını bildi.

İkinci kademedeki bakış açısında ise karşıt görüş, interneti kendi söylemi için de bulunmaz bir araç olarak görmeyi keşfetmiştir. Örneğin Facebook ya da Twitter’daki isyancıları tespit et, kimliklerini belirle, sonra da bu kişileri tutukla! Mısır’da bunların da yapıldığı raporlanmış durumda.

Yeniliklere karşı ayak direten yönetimlerin, “tedbir almak” söz konusu olduğundan ışık hızında ilerlemekten geri kalmadığının bir başka güzel örneği! Bu tür yaklaşımlar sadece Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil. Örneklerini dünyanın her yerinde tespit etmek mümkün.

Yakın zamana dek internet denildiğinde en popüler konulardan birisi konuşma özgürlüğü idi ancak son birkaç yıldır “internet nasıl kontrol altına alınabilir” konusu daha ilgi çeker hale gelmekte. Bu sadece devletler ya da hükümetler düzeyinde stratejik bağlamda irdelenmiyor. Doğal olarak bilinçli bir ebeveyn için de geçerli bir konu. Onlar için de sorun çocuklarını zararlı içerikten ne şekilde koruyabilecekleri mesela.

Tabii sorunu yanlış tanımlarsak çözümü de Nasreddin Hoca’nın kaybettiği anahtarını daha aydınlık diye sokakta araması gibi, farklı yerlerde arayacağız ve hatalı sonuçlar üreteceğiz. Odaklanılması gereken sorun internetin ya da sanal dünyanın kontrol altına alınması değildir. Daha ziyade sorunun temelinde dünya kültürünün “açık toplum” olgusunu idrak etmesiyle ilgilidir. Eğer dünya açık bir toplum olabilirse dijital kültürün de beraberinde getirdiği bu tortular birer sorun olmaktan çıkacaktır.

Toplumsal sorunlar, mühendislik çözümlerle giderilebilir olsaydı sanırım sosyal bilimlere de gerek kalmazdı. Internetin, hazır olsun olmasın, her topluma nüfuz etmesi, toplumun acı tatlı onu deneyimlererek tecrübe kazanması, belki de açık topluma ulaşma metodunun ta kendisidir!
Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1247) - Ooof Off Line Köşesi - 11 02 2011

Pazartesi, Şubat 07, 2011

NEFRET SÖYLEMİ

Nefret söylemi genelde resmin içine “öteki” girdiği zaman oluşuyor. Oysa sanal dünyada da günümüz dünyasında da “aynılıkları” “farklılıklarından” fazla olanlar bile küçücük bir tetikleyici unsurdan yola çıkarak nefret söylemine başvurabiliyor.

Nefret söyleminin kapsamı alanı oldukça geniş. Kısacası “öteki”ne karşı alınan her türlü nahoş tavır nefret söylemi olarak yorumlanabilir. Ancak bunun internet dünyasına yansıması çok daha farklı boyutlarda olabiliyor. Ortada herhangi bir “öteki” olmadığı halde iletişim bir anda “nefret bulutları” ile kararabiliyor.

Şu örneği inceleyelim. Aynı tartışma ortamına üye kişilerden birisi diyelim ki bir yazılım ya da yabancı dizinin linklerini tartışma ortamındaki ilgili forumda duyuruyor.

Bu tür linklerin işaret ettiği dosyaları bünyesinde tutan web siteleri, çeşitli sebeplerle bunları bir süre sonra disklerinden silebiliyor. Bu sebepler, telifle ilgili şikayetlerden belli bir süre içinde dosyalara rağbet olmamasına kadar değişebilir. Dosyalar silinmeden önce bazı üyelerin onlara erişip indirdiğini teşekkür mesajlarından anlamak olası. Ancak dosya silindikten sonra gelen mesajlar ilginç bir hal alıyor.

Dosyaların linklerine tıklayıp da onların silindiğini farkeden üyeler, bu kez tartışma sitesine geri dönüp, uyarı mesajı gönderiyor ve dosyaların silinmiş olduğunu belirtiyor. Kısa bir süre içinde dosyaları yükleyen kullanıcıdan bir cevap alamazsa ya da gelen cevap tatmin edici olmazsa (“tamam üzerinde çalışıyorum” vb gibi) bu kez aradığını bulamayan kullanıcı uyarı tavrından direkt hakaret tavrına geçiyor. “Madem dosyaların silinmesini engelleyemiyorsun, neden bu işi yapıyorsun” türünden bir mesaj bu kategoride değerlendirilebilecek en seviyeli mesajlardan. İş sin-kaflı küfürleşmeye dek gidebiliyor.

Öncelikle şunu tespit etmek lazım. Dosyaların linklerini bildiren kişi bunu bütünüyle gönüllü olarak yapmakta. Yani bu dosyaları yüklemek, linklerini belirlemek, sanal ortamda böyle bir paylaşımda bulunmak, o kişinin görevi değil. Ancak aradığını bulamayan şahıs için dosyaların zamanında yüklenmesinden tutun da onların her daim indirilmeye hazır durumda olmasına dek tüm sanal koruma ve kollama, yükleyen kişinin görevi, ödevi, sorumluluğudur. Resmi tamamlamak için belirtmek gerekir ki bu gibi durumlarda dosya indiricilerin dosyaları yükleyenlere herhangi bir ödeme yapması vb söz konusu değildir.

Gönüllü olarak yapılan ve katı telif bakış açısından değerlendirildiğinde suç olarak bile yorumlanabilecek bir iş ve türlü nedenlerle beklediğini bulamayan birisinin bu tür bir iş için gönüllüyü topa tutması?

Burada “öteki” nerede? Öteki filan yok! Dosyayı yükleyen de indiren de pek çok açıdan “aynı” özelliklere sahip. Ancak bu “aynılık” yine de nefret söyleminin oluşmasını engelleyemiyor. Nefret söyleminde bulunan kişiler çoğunlukla şöyle bir savunmaya sığınıyor: “Bu işi ya tam yap ya da yapma! Bizimle oynama!”.

Bu tepki oldukça düşündürücü. Belki de pek çok “nefretçi” yükleme yapanın işe yaramaz link oluşturup onları bile bile yayınladığını düşünüyor. İnanıyor ki yükleyen kişinin amacı, aslında var olmadığı halde “Bak burada bu linkler var” diyerek kişileri kandırması. Bunlara tıklayıp da birkaç saniye ya da dakikalığına boş ümide kapılan kişinin bu hali de yükleyici kişinin mükafatı demek ki ?!

Neredeyse herşeyleri aynı olan kişilerin bile nefret söylemine başvuruyor olması aslında daha derindeki başka bir şeyin göstergesi olsa gerek. Kırık bir link aslında bir tetikleyici unsur. O zaman Tunus’taki olaylar da TT Arena’nın açılış gecesi de daha iyi anlaşılacaktır.



Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1244) - Ooof Off Line Köşesi - 21 01 2011

Cuma, Aralık 10, 2010

TÜRKİYE’DE INTERNET KONFERANSI 15 YAŞINDA

Türkiye’de Internet Konferansı bu yıl 2-4 Aralıkta İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde gerçekleştiriliyor. Katılımın ücretsiz olduğu konferansın ana temaları Internet Yasakları ile Sosyal Medya.

1995 yılında başlayan Türkiye’de Internet Konferansı bu yıl 15. Kez toplanıyor. 2-3-4 Aralık günlerinde gerçekleştirilmekte olan konferans bu yıl İstanbul Teknik Üniversitesi’nin evsahipliğinde Ayazağa kampüsünde. Internet Teknolojileri Derneği’nin organize ettiği konferansa katılım ücretsiz!

Bu yıl 41 oturum, 12 panel, 4 çalıştay ve 10 seminerin yanısıra 15 de bildirinin sunulacağı konferansta ağırlıklı olarak işlenecek konular Internet Yasakları ve Sosyal Medya!

Programdan bazı seçmeler şöyle:

3 Aralık 2010 – Cuma

Nefret Söylemi (Bildirili Panel).
Nefret Söylemi ve Yeni Medya, Işık Barış Fidaner
Nefret Söyleminin Yeni Medya Ortamında Dolaşıma Girmesi ve Türetilmesi, Mutlu Binark
Okur Yorumlarında Üretilen Nefret Söylemi, İlden Dirini
Facebook'ta Nefret Söyleminin Üretilmesi ve Dolaşıma Sokulması, Eser Aygül
Video Paylaşım Ağlarında Üretilen Nefret Söylemi, Tuğrul Çomu
Dijital Oyunlarda Cinsiyetçilik, Günseli Bayraktutan Sütçü
Çevrimiçi Spor Ortamlarında Nefret Söylemi, Altuğ Akın
İnternet'te Nefret Söylemi ve Karşı Örgütlenmeler, Burak Doğu
Yeni Medyada Nefret Söyleminin Hukuki Boyutu, Ayşe Kaymak

Aynı gün buna ek olarak e-kitap yayıncılığı, yeni medyada alternatif emek ve örgütlenme dinamikleri, kripto yönetmeliği ve yeni DNS yönetmeliği konularında oturumlar var.

4 Aralık 2010 – Cumartesi

Yeni Medya; Yeni Fırsatlar, Yeni Meslekler
Sosyal Medya ve Internet Reklamcılığı
Online İtibar Yönetimi ve Sosyal Medya

Gerek internet üzerinde uygulanmakta olan haklı, haksız yasaklar gerekse de sosyal medyanın, sosyal ağın gündelik yaşamımıza derinlemesine nüfuz etmeye devam etmesi toplumsal dönüşüm açısından kayda değer olgular.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımız Sn. Abdullah Gül, kamu atamaları arefesinde Google’dan da araştırma yaptıklarını ve bireyler ile ilgili olarak asılsız dahi olsa kimi haberlerin internet üzerinde ortaya çıkmasının süreçleri zorladığını belirtti.

Öncelikle bu hassas davranışın altını çizmek gerek. Demek ki internet öyle ya da böyle gündelik hayatımızda önemli bir açıdan kendisine yer ediniyor! Öte yandan doğaldır ki internet ya da herhangi bir bilgi kaynağındaki her türlü bilginin doğru olacağını varsaymamak gerekir. Zengin ve çeşitli bilgi kaynaklarından istifade etmek çok yerinde bir adım. Ancak şunu unutmamak gerekir ki internet bir bilgi kaynağı değil, bilgi üretmede istifade edilecek bir veri havuzudur.

Her veri havuzunda olduğu gibi burada da belli bir ayıklama yapmak ve doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilmek gerekir. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için önkoşullar ise veri – enformasyon ve bilgi arasındaki farkın idrak edilmesi, veri ve enformasyondan bilgi üretme sürecinin oturtulması ve herşeyden önemlisi objektif bilginin toplumsal yaşamda bir temel ya da özdeğer olarak benimsenmesidir.


Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1237) - Ooof Off Line Köşesi - 03 12 2010