internet ve demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
internet ve demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Haziran 17, 2010

TEMCİT PİLAVIMIZ YOUTUBE

Dijital uçurum (tıpkı gelir dağılımı uçurumu gibi) kapatılmazsa yanardağ patlaması gibi illa ki bir yolunu bulup dışarı püskürecektir. Er ya da geç !


Temcit pilavı; iftarda arta kalan ve sahurda tekrar ısıtılıp masaya getirilen pilava verilen isim. Temcit ise “recep, şaban, ramazan ayları süresince sabah ezanından sonra minarelerden okunan ve Allah’ın ululuğunu belirten dua” (bkz Türk Dil Kurumu Sözlüğü).

Temcit pilavının yerel dijital kültürümüzdeki en popüler örneği youtube yasağı. Internet dediğimizde yaşam kalitesini yükseltecek şeyleri konuşmak yerine bir kısır döngü içinde bu tür anlamsız şeyleri tartışıyor; yerimizde sayıyoruz.

Mayıs 2010 itibariyle ikinci yılını doldurdu bu yasak! Başbakan öğrenmiş ki internete aslında bu tür yasaklar getirilemez; usta bir politikacı olarak demogoji yapıp sokaktaki insanın kafasını karıştırmayı tercih etmiş. “Ben girebiliyorum” diyerek.

Şimdi bu tümceleri okuyan bile soracak “Yaa kardeşim bu youtube denilen şeye girilebiliyor mu girilemiyor mu? Yasak var mı yok mu?”. Cevap net : Yasal olarak mahkemelerin vermiş olduğu kararlar sonucunda youtube’a (ve başka kararlar nedeniyle başka yüzlerce web sitesine) giriş resmen yasak. Teknik imkanlar bu kararı uygulamada ne kadar yeterliyse o seviyeye kadar teknik olarak kısıtlama getirilmiş durumda. Basitçe http://www.youtube.com/ sitesine gitmek istediğinizde karşınıza çıkan sayfada bu mahkeme kararının detaylarını okuyabilirsiniz.

Ancak internetin özgürlükçü mimarisi sağolsun, teknik imkanlar bu tür engellemelerin çevresinden dolaşacak çözümleri de beraberinde getirebiliyor. Bu teknik detayları bilen kişiler (anlaşılan başbakan dahil) youtube.com sitesine erişebiliyor.

Tam da ülkemize yakışan bir durum: -mış gibi yapmak.

Bu tür yerimizde saydırıcı olgular söz konusu olduğunda gösterilen tepki doğal olarak yasakların yanlış olduğunu belirtmeye yönelik oluyor. Örneğin internetle ilgili sivil toplum örgütleri geçtiğimiz günlerde bu yasağın ikinci yılında bir bildiri yayınladı ve tabloyu çok net bir şekilde çizdi:

“Yasaklar, en iyisinden, devekuşu misali, Türkiye’nin kafasını kuma gömmesidir”.

“Bu yasak, bir mahkememizin yetkisini tüm dünya olarak görmesi nedeniyle devam etmektedir”.

İnsanlık kültürü olgulara sadece faydacı bir açıdan baksaydı bugün sadece karnını doyuran, doğal afetlerden korunan herhangi bir hayvan türünün yaşadığından farklı bir hayatı olmayan canlılar topluluğu olarak yaşamımızı sürdürüyor olurduk.

Gelişim sürecinde faydacılıktan öte bilgi altyapısına sahip olmayan insanlar yeryüzü kültürünü öğrenme, kendi ifadeleriyle “kültürlerini artırma” sürecinde çevrelerine zarar verip vermediklerini dikkate almayabiliyor. Yaptıkları şeyin zarar vermek olduğunu, ancak arkalarından gelenler tarafından mağdur edilmeye başlayacak kadar “kültürlerini artırdıklarında” anlıyor. Başkalarının yarı aç yarı tok yaşaması pahasına zengin olmak da ticari kaygıyla doğaya zarar vermek de bu kapsamda ele alınabilecek örnekler.

Demokrasinin alası biraz da, insanlar arasında bir uçurum oluşmasını önleyebilendir. Ülkemizde bu denkleştirme ters yönde oluyor. İktidar gücünü eline geçiren öteki herkesi kendi hizasına getirmeye ve ilerlemeyi kendi keyfine göre gerçekleştirmeye çalışıyor. Evet bu bir grup için sonuç veriyor ama kaybeden ülkenin kendisi oluyor.

Bugün demokrasiye en çok önem verenlerin kendi ülkelerde dijitalleşmenin getirdiği uçurumu kapatmak için onca çaba sarfetmelerinin temelinde yatan sebep de budur. Çünkü dijital uçurum da (tıpkı gelir dağılımı uçurumu gibi) kapatılmazsa yanardağ patlaması gibi illa ki bir yolunu bulup dışarı püskürecektir. Er ya da geç !

(Bildirinin Tamamı için bkz : http://blog.akgul.web.tr/ )

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1210) - Ooof Off Line Köşesi - 28 05 2010

Cuma, Aralık 26, 2008

EĞİTİMDE DEVRİMİN YENİ ADI INTERNET


Önümüzdeki en büyük sorun internetin doğasında yer alan demokrasi, konuşma özgürlüğü gibi olguların toplumun çoğunluğu tarafından algılanabilmesi ve gündelik sorunlarının çözümünde aktif olarak kullanılabilmesinin sağlanmasıdır.


22-23 Aralık günlerinde Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde onüçüncüsü gerçekleştirilecek olan Türkiye’de Internet Konferansı bu yıl demokrasi ve internete uygulanan yasakları ele alınıyor olacak.

İlk gün Internet ve Demokrasi ikinci gün ise Internet Yasakları konulu panellerde katılımcılar internet, demokrasi, yasaklar konularını çeşitli açılardan irdeleyecekler.

Internet bugün artık sadece teknolojik bir kavram olmanın ötesine geçmiştir. ABD’nin 44. başkanı seçilan Obama bir yandan internet teknolojilerini başkanlık kampanyası boyunca azami ölçüde kullandı diğer yandan da internetin açıklık, konuşma özgürlüğü özelliklerinin sonuna dek savunucusu olacağını kendi web sitesinden tüm dünyaya duyurdu.

Internet denilince ilk akla gelen şey, konuşma özgürlüğüdür. Bunun nedeni sadece pratik kullanımıyla ilgili değildir. Ondan da önce ta 1960larda teknik altyapısını kuran teknoloji mimarlarının interneti eşitlik olgusunu, açıklık olgusunu hiçbir engelle karşılaşmadan tüm kullanıcılarına sunabilecek şekilde tasarlamış olmaları gelmektedir.

Bir başka deyişle konuşma özgürlüğü, açık toplum denildiğinde internetin akla gelmesinin nedeni bu kavramları destekleyenlerin internetten istifade ediyor olması değildir. Internetin kendisi, yapısı gereği, konuşma özgürlüğü demektir; açıklık demektir.

Öte yandan bu özelliğinden dolayı internet toplumsal bir turnusol kağıdı işlevi de görmektedir. Gerek geniş halk kitleleri gerekse de bu kitlelerin kamusal yöneticileri internet önünde tarihi bir sınav vermektedir.

Internet enine boyuna araştırılması gereken sosyolojik bir fenomendir. Toplumların ya da toplum içinde değişik grupların internete karşı tutumları nelerdir? Ülkenin yöneticilerinin, yasama yürütme ve yargı mercilerinin internet algılaması nasıldır? Toplumu oluşturan bireyler internetten nasıl istifade etmektedir?

Türkiye’de internetin karnesi ne yazık ki daha ilk günden beri kırıktır ve o şekilde devam etmektedir. Sorunlar önce internete erişim sürecinde yaşanmış ve internete yatırım yapan özel kuruluşların konuya küsmesi için elden gelen yapılmış daha sonra da ADSL marifetiyle pastanın ilgili (bugün artık özelleşmiş olan) kamu kurumu tarafından yenmesi sağlanmıştır.

Erişim sorunu ortadan kalkınca bu kez yasaklar gündeme gelmiştir. Her ne kadar bugün ülkemizde yasal düzenlemeler bulunsa da bilgisizlik, özensizlik, önem vermeme gibi nedenlerle daha hala internet erişimine haksız yasaklar getirilmektedir. Mahkemeler önlerine gelen dosyaları doğru yasaları devreye sokarak değerlendirme konusunda zaafiyet içine girebilmektedir.

Önümüzdeki en büyük sorun internetin doğasında yer alan demokrasi, konuşma özgürlüğü gibi olguların toplumun çoğunluğu tarafından algılanabilmesi ve gündelik sorunlarının çözümünde aktif olarak kullanılabilmesinin sağlanmasıdır.

Bugün interneti ne yazık ki işin özünü idrak etmiş bir kaç düzine fedakar insanla sivil toplum örgütü savunmakta, onu herkese ulaştırmak için mücadele vermektedir. Ekonomik açıdan büyük sorunları olan ülkemizin yöneticilerinin bu sorunları aşmak için yaratıcı fikirleri, çözümleri aramaları gerekirken, bu alanda en büyük çözüm olacak internet teknolojilerinin özde sahiplenilmemesi, “hala keşfedilmemiş olması” aslında bu sorunları çözme niyetlerinin olmamasından başka nasıl açıklanabilir?

Öte yandan açıklığın beraberinde getirdiği önemli bir özelliği de gözardı etmemek gerekir. O da bireylerin haklarını koruma işini hiçkimseye havale etmemesi ve bu alanda fiilen hareket etmesi gereğidir.

Oysa bizim kültürümüzde hepimiz herşeyden yakınırız ama iş bir şey yapmaya geldiğinde hepimiz o ilk adımı ötekinin atmasını bekleriz. Öteki bir adım atsa aslında bizde de elli adım atma potansiyeli vardır ama ya bir türlü o ilk adımı atan çıkmaz ya da bir kaç istisna dışında çoğunlukla yanlış yöne giden birileri o rolü üstlenir ve her seferinde toplumu daha kötü bir yere götürüp orada bırakır.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanılığı’nın verdiği Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alan Yaşar Kemal, yaptığı teşekkür konuşmasında gerek ülkemizde gerekse de dünyada eğitim sorununa dikkati çekti. İnsanlar bu şekilde eğitildiği sürece dünyada barış sağlanamaz dedi. Yaşar Kemal’in özlemini duyduğu ve ülkemizde Köy Enstitüleri ile denemesi yapılan eğitimsel devrim 21. yüzyılda ancak konuşma özgürlüğünün diğer adı haline gelen internet ile sağlanabilir.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 12 12 2008

Perşembe, Mart 13, 2008

DEMOKRASİNİN SUİSTİMALİ GİBİ


Demokrasi de internet gibi bir araç. Dolayısıyla her aracın başına gelebilecek iğfal edilme, suistimal edilme, kötü amaçlar için kullanılma riskleri demokrasi için de geçerli. O halde soru şu : Internet demokrasiyi suistimal edilmekten kurtarabilecek mi; yoksa bunu yapmaya çalışırken bizzat kendisi mi suistimal edilecek?


Internet, lojistik sürece sağladığı sıradışı katkı sayesinde yeryüzü kültürünün yeniden şekillenmesini sağlıyor. Bu süreçten en verimli şekilde istifade edenler, interneti kendi yaşam süreçlerine kolayca uyarlayanlar oluyor. Bunu kolayca gerçekleştirmenin temelinde yatan şey nedir? Neden bazıları bu konuda zorlanırken, diğerleri bunu kolayca yapabilmektedir?

Öncelikle şu ikisini ayırt edebilmek önemli bir merhaleyi aşmakla eşdeğerdir. O da sebeplerle sonuçların ayrı ayrı ele alınabilecek kavramlar olduğudur. Gazete kavramını ele alalım. Gazete bugüne dek icat edilmiş en basit ve ucuz malzeme olan kağıdın üzerine basılmaktadır. Yani kağıt ile gazete iki farklı şeydir.

Oysa öteden beri global medyaya yön veren kurum ve kuruluşların yöneticilerinin kafalarında şöyle anlamsız bir soru var : Internet gazeteyi öldürecek mi?

Internet gazeteyi elbette öldürmeyecek! Ancak aynı olumlu mesajı gazete kağıdı için de söylemem mümkün değil. Geleceğin dijital dünyasında da gazete olacak ama gazete için ağaçları kesip kağıt yapmamız gerekmeyecek.

Bu basit örnekteki gibi bir olgunun var olmasını sağlayan altyapı ile olgunun kendisini ayırt edebilmek çok önemlidir.

Peki bunu ayırt etmek neden bu kadar kolay değil? Ne yazık ki bu sorunun cevabı basitçe bilgisizlikle ilgili değildir. Ya da internet, dijital kültür olgularına uzak olmakla. Daha ziyade temel sebep bu ikisini ayırt etmemenin yaratmış olduğu ek (suni) avantajlardır. Bu avantajlar öyle bir seviyeye gelebilir ki gazete kağıdı ticaretini yok etmemek için “internet gazeteyi öldürecek” öcüsünü kamuoyunun üstüne fırlatıp korkutmak kimilerinin işine gelebilmektedir.

Benzer durumu farklı konuları incelediğimizde de görebiliriz. Bilgisayarın çıktığı ilk yıllarda da benzer öcüler vardı. O zaman da herkesin korkusu bir gün bilgisayarların gelip insanların işini elinden alacağı idi. Oysa bugün bilgisayar değil ama Çin’deki ucuz iş gücü pek çok ülkedeki insanların işini elinden alıyor.

O halde burada içiçe girmiş iki sorundan bahsetmek mümkün. Bir tanesi internetin gerçekte neyi değiştireceği, neyi ortadan kaldıracağını doğru tespit etmek. İkincisi de bu tespiti yapmada şaşırtmaca uygulayan mekanizmaların özel sebepleri olduğunu idrak etmek.

Internetin yeryüzü kültürüne getireceği en dramatik değişiklik belki de temsili demokrasi olgusunu ortadan kaldırabilecek olması. Bugüne dek temsili demokrasiye duyulan gereksinim doğrudan demokrasinin (yani halkı oluşturan her bir bireyin yönetim ve karar sürecine doğrudan katılması) icra edilmesinin lojistik sebeplerle mümkün olamaması temel sebeplerden birisi olarak gösteriliyordu.

Yoksa kimse çıkıp da “ey ahali siz cahilsiniz; sizin elinizden ancak dört beş yılda bir sandık başına gitmek gelir” demiyor. Diyemiyor.

Gerçekte durum nedir? Bu denli vahim de kimse çıkıp “kral çıplak” cesaretini mi gösteremiyor yoksa devleti oluşturan yönetim kademeleri lojistik sorunları çözmek için internet gibi fırsatların oluşmasını mı bekliyorlar?

Eğer iyi niyetle ikinci opsiyonun daha doğru olduğunu savunacaksak, internet öncesi diğer olası imkanların nasıl kullanıldığına bakmamız sağlıklı bir kıyaslama yapmamızı sağlayabilir. Mesela eğitim. Devlet güçlü bir demokrasiyi (temsili dahi olsa) temin edebilmek için çok daha eğitimli bireyler yetiştirmeye özen göstermeli(ydi). Ülkemizde de demokrasi ile yönetilen başka ülkelerde de. Oysa bunun çok sınırlı sayıda ülkelerde geçerli olduğunu görüyoruz.

Bugün internetin getireceği olası doğrudan katılımcı demokrasi modeli ne yazık ki belki de sadece temsili demokraside en ileri seviyelere ulaşmış bu birkaç ülke için faydalı olabilecek.

Bir tesadüf mü bilinmez; tam da bu ülkeler internetin ülke çapında gelişmesi için stratejik yatırımlar yapmakta, bu alandaki gelişmeleri hükümet planları içine almaktalar.

Demokrasi de internet gibi bir araç. Dolayısıyla her aracın başına gelebilecek iğfal edilme, suistimal edilme, kötü amaçlar için kullanılma riskleri demokrasi için de geçerli.

O halde soru şu : Internet demokrasiyi suistimal edilmekten kurtarabilecek mi; yoksa bunu yapmaya çalışırken bizzat kendisi mi suistimal edilecek?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 07 03 2008

AZ SEÇİLEN YOLDAN GİDEBİLMEK


Akil insanların takınacağı iki farklı tavır olabilir. Ya dogmaların benimsenmesinin kolay olmasından istifade edecek ve kendi çevresinde kendi yığınını oluşturacak. Ya da kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını tek tek denize atarak o birkaçı için bile olsa hayatlarını değiştirmeyi başarabilmiş öykü kahramanı misali zor yolu seçecek.

Internet, işin magazin yanını bir kenara bırakırsak, bireyleri ve toplumları kökten değiştirebilecek lojistik bir imkan. Bu imkanın faydalarını ancak bir işimizi görmede internetten istifade ettiğimizde, az da olsa, anlayabiliyoruz.

Oysa internetin potansiyeli kitap satın alma, uçak bileti rezervasyonu yapma, iki bireyin birbiri ile eşzamanlı olarak iletişim kurmasını sağlamanın da ötesindesindedir.

Bu gizilgücü daha çok birey ve daha çok toplum ne zaman ya da nasıl keşfedecekler? Şu an internet altyapısının gelişimi coğrafyaya göre ya devletlerin ya da çokuluslu şirketlerin tekelinde. Örneğin eğer Türkiye’de ADSL altyapısına geçiş süreci yaşanmasaydı internete erişen hane ve kişi sayısı hala sınırlı sayıda kalacaktı.

Ülkemizde bir yanda bu tür geleceğe dönük yatırımlar yapılırken diğer yanda güncel toplumsal meselelerimize baktığımızda karşımıza çıkan paradoks oldukça düşündürücü. Bir yanda evlere hızlı internet getiriyoruz, diğer yanda kadınların giyim kuşamıyla uğraşıyoruz. Ya da milyonlarca ölçüsü ile ifade edilen genç nüfusumuz varken bu gençlere eğitim götürme süreçlerinde internetten istifade edemiyoruz.

Medyanın da zorlamasıyla kamuoyu o denli suyun üstünde kalan resme bakarak yargılamada bulunmak zorunda bırakıluyor ki asıl meselelerimizin ne olduğunu bile unutmuş durumdayız.

Türkiye’de dileyen herhangi bir vatandaşın dini vecibelerini yerine getirmesi ne zaman engellendi? Ne zaman camilerin önüne barikatlar kuruldu? Ne zaman kelime-i şahadet getirmek isteyen susturuldu?

Türkiye’de hangi bireyin giyimine kuşamına karışıldı ki bu sorunu çözmek en üst düzeyde kurum olan siyasi partiler tarafından çözülmesi gereken bir sorun haline geldi?

Demokrasi ne zaman çoğunluğu ele geçirenin dilediğini yapma özgürlüğü anlamına geldi?

Yüzde yirmilere varan faiz ile ayakta duran bir para birimi ne zaman dünyanın en değerli parası oldu?

Oyunu, siyasi görüşünü, onurunu Türk vatandaşları ne zaman bir torba kömüre, bir tas sıcak çorbaya satar oldu?

Internet gibi imkanlar böyle bir profilde tanımlanabilecek halk kitleleri için mi bir kurtuluş olacak?

Hayır !

Ne yazık ki içi giderek boşaltılan, incir çekirdeğini doldurmayan konulara kafayı takan bireyler topluluğu için dünyanın en güçlü silahı bile bir işe yaramaz.

Bağnazlık ya da dogmatizmin yeşerdiği ortam da işte bu özelliklere sahip insanların bulunduğu yığınlar değil mi? Birey (ya da toplum) zaman geçtikçe yaşamını oluşturan etmenler konusunda belli bir merciye ya da kişiye bağımlı oldukça giderek aciz bir birey (ya da toplum) haline gelir.

Ondan sonra da karşısına her problem çıkışında o merciye başvurur: “Ne yapayım” diye. Aldığı cevaplar da sorgulanamaz gerçekler olarak zihnine kazınır. Ne zaman ki o soru gündeme gelir. Papağan gibi aynı cevabı, aynı tepkiyi tekrarlar.

Akil insanların böyle bir durum karşısında takınacağı iki farklı tavır olabilir. Ya bundan istifade edecek ve kendi çevresinde kendi yığınını oluşturacak. Ya da kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını tek tek denize atarak o birkaçı için bile olsa hayatlarını değiştirmeyi başarabilmiş öykü kahramanı misali zor yolu seçecek.

Internet bir araç olarak ne yazık ki ondan kim istifade etmeye kalkarsa ona yardımcı olacaktır. Burada medet araçta değil, aracı kullanma amacını belirleyen zihinlerde.

Sorunlarımıza çözüm arıyorsak, araçlara bel bağlamayalım. O araçları en iyi nasıl kullanabiliriz; zamanımızı en çok bu soruyu çözümlemeye ve sağlıklı sonuçlara üretmeye adayalım.

Son sözü Robert Frost söylesin:

Ormanda yol ikiye ayrılıyordu ve ben
Ben daha az gidilen yolu seçtim
Ve bütün farkı yaratan da buydu

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 29 02 2008