medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Eylül 23, 2009

“INTERNET BİLGİNİN ZAFERİDİR”


20. yüzyılın kalıntılarının o yüzyıldaki imtiyazlı durumlarını korumak için 21. yüzyılın kendine özgü ilerleme modeli ile savaşmaları nafiledir.


7 Eylül 2009’da bir grup Alman gazeteci “Internet Bildirgesi” adı altında 17 maddelik bir manifesto yayınladı. Bu 17 maddenin başlıkları şunlar:

1. Internet farklıdır.
2. Internet bir cep boyutu medya imparatorluğudur.
3. Internet toplumdur; toplum internettir.
4. Internet özgürlüğü dokunulmazdır.
5. Internet bilginin zaferidir.
6. İnternet gazeteciliği değiştirmez geliştirir.
7. Net ağ gerektirir.
8. Linkler ödüllendirir, alıntılar süsler.
9. Internet siyasi söylem için yeni bir mekandır.
10. Bugün basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü anlamına gelir.
11. Çok fazla bilgi diye bir şey yoktur!
12. Gelenek bir iş modeli değildir.
13. Telif internet üzerinden bir sivil görev haline gelir.
14. Internette çok para vardır.
15. Internette olan internette kalır.
16. Kalite en önemli nitelik olmaya devam ediyor.
17. Herkes için.

Her bir maddenin altında birer paragraflık açıklama mevcut. Tam metni okumak isteyenler (manifesto Türkçe dahil onaltı dilde yayınlanmış) için web linki bu yazının sonunda yer almaktadır.

Internet farklıdır derken gazeteciler, medyayı şu konuda uyarıyor: “Medya günümüz teknolojik gerçeklerini görmezden gelmekten ve onunla boğuşmaktan vazgeçip, çalışma yöntemlerini bu gerçeklere uyarlamalıdır”.

Her paradigma sıçraması söz konusu olduğunda, mevcut koşullara göre imtiyazlı durumda olanlar, “elden gidiyor” yaygarası koparır. “Din elden gidiyor” ya da “Gazetecilik elden gidiyor” gibi. Ancak bu sloganların başında içlerinden söyledikleri için duyulmayan bir ibare de vardır: “Benim yönettiğim”. Asıl feryad şudur: “Benim yönettiğim din elden gidiyor”! Ya da “Benim yönettiğim gazetecilik elden gidiyor”.

Internet pek çok toplumsal konu için olduğu gibi gazetecilik için de bir paradigma sıçraması yaratıyor. Kurallar değişiyor. “Internet bilginin zaferidir” isimli beşinci maddede manifesto şu açıklamayı yapmış:

“Yetersiz teknolojisi nedeniyle medya kuruluşları, araştırma merkezleri, kamu kuruluşları ve diğer kuruluşlar bugüne kadar dünyadaki bilgileri derlemiş ve sınıflandırılmıştır. Bugün her vatandaş kendi kişisel haber filtrelerini oluşturabilir, arama motorları ile daha önce hiç bilinmeyen boyutta bir bilgi hazinesine ulaşabilir. Bireyler artık her zamankinden daha iyi şekilde bilgilenebilir.”

Artık bu gerçeği kabul etmenin zamanı geldi. Bilgiyi derleme, sınıflandırma vb işlevleri eski dünyanın araştırma merkezlerinin, medya ya da kamu kuruluşlarının imtiyazlı bir hakkı değildi. Onlar sadece bu işlevi yerine getirecek imkanlara sahip oldukları için bu görevi icra ediyorlardı.

Bugün bu görev artık birey düzeyinde dünya sathında gerçekleştirilebilecek hale gelmiştir. Bilgi iletişim teknolojileri 21. yüzyıl bireyine bu imkanı sağlamaktadır. O halde 20. yüzyılın kalıntılarının o yüzyıldaki imtiyazlı durumlarını korumak için 21. yüzyılın kendine özgü ilerleme modeli ile savaşmaları nafiledir. Akıntıya karşı kürek çekmektir.

Ya yeni dünyada yerinizi alın ya da sessizce emekli olun!

Not: Manifestoya ait Türkçe çeviriler, Doç. Dr. Mustafa Akgül’ün orijinal tercümesinden alınmıştır. İlgili linkler: http://blog.akgul.web.tr/?p=30 (Türkçe), http://www.internet-manifesto.org/ (İngilizce), http://www.internet-manifest.de/ (Almanca).

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1174) - Ooof Off Line Köşesi - 18 09 2009

Pazartesi, Temmuz 27, 2009

ÇOK BOYUTLU İNSANA DOĞRU


Rüştünü henüz ispat edememiş olan internete ülkemizde daha şimdiden bu denli yasak getirilmesi politikacıların içgüdüsel olarak onu bir tehdit algılaması olarak idrak etmekte olduklarının bir göstergesi.


Önce gazete. Sonra radyo ve ardından televizyon. Şimdi ise internet. Medyayı oluşturan katmanlar. Radyo çıktığında basılı medya çevreleri bir baskı hissetmişler miydi acaba üstlerinde? Radyo gazeteyi öldürecek diye. Ya da televizyon çıktığında? Radyo badiresini atlattık ama bu kez ne yapacağız diye telaşlanmışlar mıydı?

Mutlaka o evrelerde de belli belirsiz bir tedirginlik, telaş yaşanmıştır. Her yenilik bu tür ikilemde bırakır insanı. Eğer mevcut koşulların düzelmesi, değişmesi konusunda bir beklentiniz olmayacak kadar mevcut koşulları kontrol altında tutuyorsanız ya da hayatınızdan bezmiş, bezdirilmişseniz o zaman her gelen yenilik iri ya da ufak bir tehdittir. Tehdittir çünkü mevcut koşullardaki avantajlı durumunuzu kaybetme riskiniz var demektir (bezmiş ya da bezdirilmiş için bile o en avantajlı haldir; öyle olmasa ondan kurtulmanın yollarını arar bulana kadar)

Mevcut koşullar kontrolünüz altında değilse ve birşeylerin yetersiz olduğunu ya da değişmesi gerektiğini düşünüyorsanız ya bir şeyleri değiştirirsiniz ya da gelen yeniliğe bu beklentiyle sarılırsınız.

Internet geldiğinde de gerek ülkemizde gerekse de dünyada medya işte böyle bir çeşitlilik içeriyordu. 2000li yıllarda ortaya çıkan kriz janjanlı internetin fiyakasını biraz bozdu ama onu tehdit algılaması dışına çıkarmaya yetmedi. Medya ve politikacılar için internet neden radyo ya da televizyon devriminden çok daha önemli, güçlü ve kritik?

Sorunun cevabı basit aslında. Internete gelene kadar medyada haber alma, haberi yayma, daha genel anlamıyla kitleler ile iletişim içine girme süreci tek yönlü idi. Yani işin “iletim” kısmı güçlü ama “iletişim” kısmı güdük kalan bir modeldi bu.

Medya araçlarının bu tek yönlü imkanı zaman içinde özellikle politikacılar tarafından keşfedildi ve on yıllardır çok güzel kullanılmakta. Internet öncesi medya dünyası adeta bir tek boyutluluk gösterir. Medya aracından kitlelere doğru bir iletim. Bu kanalda ne iletirseniz alıcılar onunla beslenir. Kitlelerin beslenme alışkanlığı bu şekilde merkezi bir şekilde idare edilir. Bugün ülkemizde de her iktidara gelenin medyayı kontrol etme arzusu biraz da bu klasikleşmiş modelin bir göstergesidir. Medyayı kontrol altında tutarsanız kitleleri de kontrol altına almış olursunuz.

Çok net söylemek gerekirse internet bu tek boyutlu denklemi bugün bozmuş durumdadır. Bu bozgun iki boyutta incelenebilir. Birinci boyutu kendi içinde defoları barındıracak cinsten olup klasik medyanın da güdümlü yaklaşımı ile güvenilirlik ağına takılarak küçük gösterilmeye çalışılan “sadece internet üzerinden hizmet veren medya hizmetleri”dir. Artık dileyen herkes internet üzerinden bir medya işlevi görür hale gelebilir. Ancak bu kanal suistimale çok açık, kırılgan bir durumdur.

Daha güçlü olan ve klasik medya tarafından nasıl alaşağı edileceği bilinmeyen diğer boyut ise ne televizyonda vardı, ne radyo da ne de yazılı basında. O da kitlelerin internet sayesinde medya araçlarıyla ve birbirleriyle aktif bir iletişim ve etkileşim içinde olmalarıdır. Özellikle internet ve cep telefonu dünyasının içine doğan günümüzün dijital yerlileri olan gençler için farklı bir tutum düşünülemez bile. Sansür neymiş, “sen fikirlerini söyleme sessiz kal” demek ne demekmiş?

Bu dijital yenilikleri hayatlarının belli bir döneminden tanımış olan daha yaşlı dijital göçmenler için de durum değişmekte. Internet bireyin eğilmeden bükülmeden sesini yükseltmesini sağlayan yegane medya aracıdır.

Medyayı düşündüren işte budur. Çünkü sesini güçlü olarak duyuran kitle demek manipüle edilemeyen, edilemeyecek olan kitle demektir. Internet ya da bilgi çağı bu olgular üzerinde bir toplum inşa etmeyi hedeflemiş olan ülkeler için bir değer katacaktır. Şimdi bir de ülkemize bakalım... Politikacılar için medya hala kitleleri yönlendirmede en büyük tehdit unsuru ama internet kendi başına medyanın on katı daha büyük bir potansiyele sahip. Rüştünü henüz ispat edememiş olan internete ülkemizde daha şimdiden bu denli yasak getirilmesi içgüdüsel olarak bu tehdit algılamasının idrak edilmekte olduğunun da bir göstergesi.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 24 07 2009

HABER ve TELİF


Madem haberin haberini yapmak teliflik bir olgudur; o halde daha başta haberi yapmak da teliflik bir olgu olmalıdır.


Geçtiğimiz günlerde Chicago bölgesinin üst mahkeme üyelerinden yargıç Richard Posner Amerika’da gazeteleri internetten korumanın bir yolu olarak “gazete sitelerindeki haberlerin başka web sitelerinden linklenmesinin engellenmesini” önermiş.

Yani harici web siteleri bir haberin değil içeriğini başlığını dahi link olarak kendi sayfalarında gösterememeliler. Hal böyle olunca “ne var ne yok” diye merak edenler bile haberi üretmiş bir medya kurumunun web sitesine giderek araştırma yapması gerekir.

Altını çizmekte fayda var. Burada talep edilen şey bir medya kuruluşunun üretmiş olduğu haberi bir başka web sitesinin herhangi bir telif olgusunu dikkate almadan kendi sayfasına kopyala/yapıştır yapması değil. O haberin orijinal sayfasına başka web sitelerinden erişilmesini sağlayacak linkleri eklemek bile engellensin isteniyor.

Böylece telif hakkı kapsamında olan ve bir medya kuruluşunun web sitesinde yayınladığı bir haber, o telif hakkına “saygı göstermeyen” diğer web sitelerinin erişimine tamamen kapatılmış oluyor. Burada amaç nedir?

Amaç bireyler medya kuruluşlarının web sitelerine daha çok gitsin; daha çok web trafiği yaratsın. Bunun sonucu olarak da o web siteleri daha çok reklam alabilsin ve internetin alaşağı etmekte olduğu düşünüldüğü mali durumlarını biraz olsun düzeltmiş olsunlar.

Kafaların karışmaması için yeniden altını çizmekte fayda var. Harici web siteleri gazetelerin haber metinlerini kendi sitelerine zaten kopyalamıyorlar. Sadece o sitedeki haberin linkini yayınlıyorlar. Yargıç bunun bile engellenmesini öneriyor.

Aslında bu yargıç gelip bir de Türkiye gibi ülkelerin durumuna baksa link verilmesinin yasaklamasını filan istemez. Medya kurumlarının web sitelerinde yayınlanan haber ya da makalelerin tam metninin herhangi bir izin alınmadan ulu orta başka web sitelerinde yayınlandığı bir ortamda linkleri engellemenin bir anlamı olabilir mi?

“Haber” nedir? Önce bu basit soruya bir cevap bulmak gerek. Çünkü Posner’in temsil ettiği zihniyetin dayanak olarak tutunduğu dal “telif hakkı” olgusudur. Bir haberin telif hakkı da doğal olarak o haberi yapan kuruma aittir. Dolayısıyla bir başka oluşum (örneğin bir web sitesi) bu haberle ilgili bir haber yapıyorsa (kendi sayfasına o haberin linkini koymak “haberin haberi” olarak tanımlanabilir) bu durumda haberi yapan asıl kaynağa bir telif ödemek zorundadır. O halde web siteleri ya telif ödeyerek haberin haberini yapsın ya da haberin haberini yapması engellensin.

Bu mantık silsilesinde çelişkili bir nokta görünmüyor. Şu husus hariç. Madem haberin haberini yapmak teliflik bir olgudur; o halde daha başta haberi yapmak da teliflik bir olgu olmalıdır. Yani bir medya kuruluşu bir haber yapıyorsa, o haberin içeriğinde yer alan tüm kurum ya da kişilere de telif ödemelidir. Çünkü habere konu olan o kişi ya da kurum olmasaydı o haber de olmazdı (kamusal yarar hariç tutulabilir).

Bugün dünyanın hangi ülkesinde hangi medya kuruluşu haber yaptığı bir kişi ya da kuruma haber yaptığı için telif ödüyor (her ne kadar tersinin geçerli olduğu ısmarlama haberler olsa da)?

Öte yandan haberden farklı bir niteliği olan makale olgusunu haber ile aynı kategoride ele almamak gerekir. Makale bütünüyle yazarın ortaya koyduğu bir içerik olarak telif hakkı söz konusu olduğunda haberden daha güçlü dayanaklara sahiptir; yazarına ve medya kuruluşuna ait olma açısından.

Internetin haber olgusuna yeni bir tanım getirdiği bu yüzyılda medyanın getireceği katma değer, haberden ziyade yorumda; makalede, köşe yazı/yazarlarında olacaktır. Bu yönlerini güçlendiren kuruluşlar yaşamakta olduğumuz internet paradigmasında sıçrama yapıp geçen yüzyılın liderlerini geride bırakacaklar. (Bu kehanet tersten de yorumlanabilir. Makale, yorum yönleri güçlü olan medya kuruluşlarının lider olamadığı, ayakta kalamadığı bir toplumda içeriksiz haberler sosyal zekayı geriletmiş demektir).

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 17 07 2009

Pazartesi, Haziran 08, 2009

INTERNET Mİ YALANCI, MEDYA MI KAPASİTESİZ !


Internetin ya da onun vasıtasıyla eriştiğimiz popüler sitelerin sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinin medyanın bugüne dek sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinden daha düşük olduğunu nereden biliyoruz?


Geçtiğimiz aylarda ölen Oscar ödüllü Fransız besteci Maurice Jarre’in ölüm haberi ile birlikte kendisine atfedilen bir tümcenin aslında kendisi tarafından söylenmediğinin ortaya çıkması dünya devi medyayı çok kızdırmış.

Jarre’ın değil de Dublin’de yaşayan bir üniversite öğrencisinin, internetin en özgür ansiklopedisi olan Wikipedia’ya, onun ağzından çıkmışcasına eklemiş olduğu (çakma olduğu anlaşılır anlaşılmaz da siteden silinen) tümce oldukça hoş: “Öldüğümde hala kafamda çalan son bir vals olacak”.

Dünya medyası anlaşılan tümcenin şiirsel tınısının tuzağına düşmüş olacaklar, tüm dünyaya sundukları haber metnine bunu da Jarre’a atfen eklemişler. İş kazası ortaya çıkınca da beyefendilerin kandırılmış olmasının bedeli akın akın internete, Wikipedia’ya vb ödetilmekte. Ülkemizde de hem haber olarak hem de köşe yazılarında konu ele alınıyor. Ortak payda; “Aman internetten edindiğiniz bilgiye dikkat; mümkünse başka kaynaklardan teyid edin”.

Artık düşünme kapasitesini minimumda kullanan çağımızın meşgul insanına bu dolambaçlı tümcelerin verdiği tek ve basit bir mesaj var: “Internet yalancıdır; ona güvenme!”

Oysa bu basit olguyu bile biraz derinlemesine irdelediğimizde asıl sorunun internetle ilgili olmadığını tespit ederiz. Asıl sorun on yıllardır süregeldiği üzere medyanın, medyayı oluşturanların önemli bir kısmının kapasitesizliği; kalitesizliğidir.

Sizin hiç başınıza gelmedi mi? Kendi gözlerinizle şahit olduğunuz bir olayın ertesi gün medyaya yansıtılmış halini incelediğinizde olayın bambaşka bir hale getirilmiş olduğunu görüp de hiç şaşırmadınız mı?

Peki bu tür bir haberin hemen yanında şahsen bilgi sahibi olmadığınız bir konuyla ilgili habere odaklandığınızda aynı kaygıyı taşıdığınız hiç olmadı mı? Hiç şöyle düşünmediniz mi? “Detaylarını bildiğim bir konuyu bu şekilde yanlış ve hatalı sunduklarına göre detaylarını bilmediğim konuların kalite düzeyi de demek ki olsa olsa bu kadar olur”.

Internetin ya da onun vasıtasıyla eriştiğimiz popüler sitelerin sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinin medyanın bugüne dek sunduğu bilgilerin doğruluk düzeyi ya da kalitesinden daha düşük olduğunu nereden biliyoruz?

Ne gazeteler ne dergiler ne de radyo ya da TV, internet ve onun üzerinden erişilen bilgi ortamları kadar yapılan hatayı derhal su yüzüne çıkaracak kadar şeffaf ortamlar değil; hiçbir zaman da olmadı.

Tekzip müessesinin nasıl çalıştığını bilen biliyor. En iyi şartlarda tekzip yayınlamaya mahkum bile edilse bir medya kuruluşunun onu yayınlamak yerine para cezasını ödeyip yayınlamamayı tercih edebiliyor. Oysa internette yalancının mumu yatsıya kadar bile yanamıyor.

Hal böyle olunca bugüne dek medyanın kırdığı potlar “kol kırılır yen içinde kalır” mentalitesi çerçevesinde gündeme getirilmiyor; ancak sıra internete geldiğinde her türlü problem medyaya yansıtılarak internetin ne berbat bir bataklık olduğu imajı yaratılmaya çalışılıyor.

Belli ki bu medyanın interneti hala büyük bir düşman, bir gün gelip işini elinden alacak bir canavar olarak görmesinden kaynaklanıyor. 80li yıllarda bilgisayar olgusu ülkemize yeni giriş yaparken herkesin korkusu bir gün bilgisayarların insanların işini ellerinden alacağı yönündeydi. Bugün gelinen nokta nedir? Evet bilgisayar pek çok işin elle yapılmasına son verdi. Ama insan gücüne, ister kol gücü olsun ister beyin gücü, bugün hala gereksinim duyuluyor. Yarın da duyulmaya devam edecek.

Benzer şekilde internet medyayı ne kadar değişmeye dönüşmeye zorlasa da gazetecilik, dergicilik, radyoculuk, televizyonculuk ölmeyecek. Kabuk değiştireceği, bambaşka bir hale geleceği su götürmez bir gerçek ama onu ortadan kaldırmayacak!

Ortadan kaldırmak bir yana bilgi toplumunun bu şeffaflık olgusu sayesinde gölgede kalan kalitesizlikler, kapasitesizlikler de gün ışığına çıkacak. Bu sayede ister muhabir ister köşe yazarı ya da anchorman olsun kamuoyuna bilgi sunan tüm medya personeli “bilgi olgusu”na birey olarak, insan olarak değer vermesi gerektiğini idrak edecek. Mesleğini de ona göre icra etmeye başlayacak.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 22 05 2009

Perşembe, Mart 13, 2008

DEMOKRASİNİN SUİSTİMALİ GİBİ


Demokrasi de internet gibi bir araç. Dolayısıyla her aracın başına gelebilecek iğfal edilme, suistimal edilme, kötü amaçlar için kullanılma riskleri demokrasi için de geçerli. O halde soru şu : Internet demokrasiyi suistimal edilmekten kurtarabilecek mi; yoksa bunu yapmaya çalışırken bizzat kendisi mi suistimal edilecek?


Internet, lojistik sürece sağladığı sıradışı katkı sayesinde yeryüzü kültürünün yeniden şekillenmesini sağlıyor. Bu süreçten en verimli şekilde istifade edenler, interneti kendi yaşam süreçlerine kolayca uyarlayanlar oluyor. Bunu kolayca gerçekleştirmenin temelinde yatan şey nedir? Neden bazıları bu konuda zorlanırken, diğerleri bunu kolayca yapabilmektedir?

Öncelikle şu ikisini ayırt edebilmek önemli bir merhaleyi aşmakla eşdeğerdir. O da sebeplerle sonuçların ayrı ayrı ele alınabilecek kavramlar olduğudur. Gazete kavramını ele alalım. Gazete bugüne dek icat edilmiş en basit ve ucuz malzeme olan kağıdın üzerine basılmaktadır. Yani kağıt ile gazete iki farklı şeydir.

Oysa öteden beri global medyaya yön veren kurum ve kuruluşların yöneticilerinin kafalarında şöyle anlamsız bir soru var : Internet gazeteyi öldürecek mi?

Internet gazeteyi elbette öldürmeyecek! Ancak aynı olumlu mesajı gazete kağıdı için de söylemem mümkün değil. Geleceğin dijital dünyasında da gazete olacak ama gazete için ağaçları kesip kağıt yapmamız gerekmeyecek.

Bu basit örnekteki gibi bir olgunun var olmasını sağlayan altyapı ile olgunun kendisini ayırt edebilmek çok önemlidir.

Peki bunu ayırt etmek neden bu kadar kolay değil? Ne yazık ki bu sorunun cevabı basitçe bilgisizlikle ilgili değildir. Ya da internet, dijital kültür olgularına uzak olmakla. Daha ziyade temel sebep bu ikisini ayırt etmemenin yaratmış olduğu ek (suni) avantajlardır. Bu avantajlar öyle bir seviyeye gelebilir ki gazete kağıdı ticaretini yok etmemek için “internet gazeteyi öldürecek” öcüsünü kamuoyunun üstüne fırlatıp korkutmak kimilerinin işine gelebilmektedir.

Benzer durumu farklı konuları incelediğimizde de görebiliriz. Bilgisayarın çıktığı ilk yıllarda da benzer öcüler vardı. O zaman da herkesin korkusu bir gün bilgisayarların gelip insanların işini elinden alacağı idi. Oysa bugün bilgisayar değil ama Çin’deki ucuz iş gücü pek çok ülkedeki insanların işini elinden alıyor.

O halde burada içiçe girmiş iki sorundan bahsetmek mümkün. Bir tanesi internetin gerçekte neyi değiştireceği, neyi ortadan kaldıracağını doğru tespit etmek. İkincisi de bu tespiti yapmada şaşırtmaca uygulayan mekanizmaların özel sebepleri olduğunu idrak etmek.

Internetin yeryüzü kültürüne getireceği en dramatik değişiklik belki de temsili demokrasi olgusunu ortadan kaldırabilecek olması. Bugüne dek temsili demokrasiye duyulan gereksinim doğrudan demokrasinin (yani halkı oluşturan her bir bireyin yönetim ve karar sürecine doğrudan katılması) icra edilmesinin lojistik sebeplerle mümkün olamaması temel sebeplerden birisi olarak gösteriliyordu.

Yoksa kimse çıkıp da “ey ahali siz cahilsiniz; sizin elinizden ancak dört beş yılda bir sandık başına gitmek gelir” demiyor. Diyemiyor.

Gerçekte durum nedir? Bu denli vahim de kimse çıkıp “kral çıplak” cesaretini mi gösteremiyor yoksa devleti oluşturan yönetim kademeleri lojistik sorunları çözmek için internet gibi fırsatların oluşmasını mı bekliyorlar?

Eğer iyi niyetle ikinci opsiyonun daha doğru olduğunu savunacaksak, internet öncesi diğer olası imkanların nasıl kullanıldığına bakmamız sağlıklı bir kıyaslama yapmamızı sağlayabilir. Mesela eğitim. Devlet güçlü bir demokrasiyi (temsili dahi olsa) temin edebilmek için çok daha eğitimli bireyler yetiştirmeye özen göstermeli(ydi). Ülkemizde de demokrasi ile yönetilen başka ülkelerde de. Oysa bunun çok sınırlı sayıda ülkelerde geçerli olduğunu görüyoruz.

Bugün internetin getireceği olası doğrudan katılımcı demokrasi modeli ne yazık ki belki de sadece temsili demokraside en ileri seviyelere ulaşmış bu birkaç ülke için faydalı olabilecek.

Bir tesadüf mü bilinmez; tam da bu ülkeler internetin ülke çapında gelişmesi için stratejik yatırımlar yapmakta, bu alandaki gelişmeleri hükümet planları içine almaktalar.

Demokrasi de internet gibi bir araç. Dolayısıyla her aracın başına gelebilecek iğfal edilme, suistimal edilme, kötü amaçlar için kullanılma riskleri demokrasi için de geçerli.

O halde soru şu : Internet demokrasiyi suistimal edilmekten kurtarabilecek mi; yoksa bunu yapmaya çalışırken bizzat kendisi mi suistimal edilecek?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 07 03 2008