Cuma, Haziran 30, 2006

BILL GATES BILDERBERG ILLUMINATI


Haziran ayı içinde Microsoft’un kurucularından, halen şirketin başkanlık görevini sürdüren Bill Gates, şirketteki aktif görevlerini iki yıl içinde bırakacağını ve zamanını bütünüyle eşiyle birlikte kurmuş olduğu vakfın işlerine adayarak geçireceğini açıkladı.

Aynı günlerde, uzun zamandır aleyhinde yazılar yazdığını öğrendiğim Bilderberg Konferansı’na davet edildiği için ne yapacağını bilemeyen ve tüm yazdıklarını bir kenara bırakarak, sonunda konferansa katılan gazeteci Fehmi Koru’nun durumu medyanın hemen her köşesinde konuşulur oldu. Böylece Bilderberg’e kim gider, orada ne yapar soruları da yeniden gündeme geldi.

Google’da bu konuda biraz araştırma yapıp da Bilderberg’e şimdiye dek Türkiye’den kimler katılmış, Bilderberg ile Illmunitati gibi komplo teorisyenlerinin sevdiği dünyayı perde arkasından yöneten organizasyonlar kimlermiş araştırırken, Bill Gates’in Microsoft’u hiç olmadık bir kaç kelime ile yanyana çıktı : Çeşme – Türkiye : 1975!

Bill Gates, şirketteki aktif görevlerini halen organizasyondaki kişilere bırakarak, bir açıdan, gençlerin önünü açmış olacak. Bu görevlerden en önemlisi de belki de yazılım mimarisi konusundaki görevi. Bu göreve, 2005 yılında Microsoft’a katılmış olan, Ray Ozzie’nin getirilmesi bekleniyor. Ozzie, efsanevi Lotus Notes yazılımının yaratıcısı.

Doğruluğu, kim tarafından yazıldığı, kaynağı belli olmayan bu metne göre (ki bu metnin aynısı çeşitli web sitelerinde yer alıyor) 70li yıllarda çıkan bir kitap, Illuminati örgütünü rahatsız ediyor ve örgüt farklı bir evreye geçmeye karar veriyor.

70li yıllardan yayınlanan ve güya Illuminati örgütünü bu kadar korkutan kitap, kurgu türünde yazılmış, içinde yer yer komplo teorilerine de yer veren Illuminatus adlı kitaptır. Trilogy (üçleme) şeklinde kaleme alınmış olan kitap, bugün de amazon.com başta olmak üzere gerek internet üzerinden gerekse de kitapçılarda kolayca bulunabilen, ödül almış bir kitaptır. (hatta amazon.com’da arayıp da kapağını görünce, kitabı yıllar önce satın almış olduğumu anımsadım, gidip kütüphanemin tozlu bir köşesinde onu buldum – pek de ortalığı ayağa kaldıracak bir kitaba benzemiyor ama şimdi el-mecbur 800 sayfalık kitabı okuyacağım). Üç cüzün adları sırasıyla şöyle : Piramitteki Göz, Altın Elma, Leviathan.

Kitaptan “çekinen” illuminati örgütü, 1975 yılında Çeşme toplanır ve ilginç bir karar alır. Bu karar göre yeni bir şirket kurulacaktır. Bu şirket o sıralar yeni yeni gelişmekte olan bilgisayar dünyasında olacaktır (bunun nedeni de açıklanıyor ama tatmin edici olmaktan çok uzak bir açıklama). ABD’nin pek bilinmeyen bir köşesinde kurulacaktır. Ne tesadüf ki bu özelliklere uyan ve bugüne dek kendi alanında dünyayı yönetir duruma gelmiş o şirket Microsoft’tur.

Hatta bu gizemli metne göre Bill Gates’in adında bile şifreler vardır. Şöyle ki Illuminati organizasonun kökeni Almanya Bavyera’ya dayandırmaktadır. Kendilerine Bavyerali Aydınlanmışlar anlamına gelen Bavyerian Illimunati deniliyor. Bu iki kelimeyi daha da kısatmak istediğinizde B-Ill ya da B-ill gibi bir kelime çıkıyor ortaya. Alın size Bill Gates’in Bill’i.

İşin ilginci, bu gizemli web sayfaları illuminati organizasyonunun 1975 yılında Çeşme’de toplandığını belirtirken; Bilderberg ile ilgili web sayfalarında Bilderberg’in 1975 yılındaki konferansının Çeşme’de yapılmış olduğunu yazıyor olması. Yine aynı sayfalarda, Bilderberg’in yöneticisi konumundaki 4+31 kişilik ekibin içinde tek bir kadının olduğu da belirtiliyor (2002). Hayır bu bayan Hillary ya da Condi değil. Bir Türk!...

Bakalım B-ill Gates’in zamana yayılmış emeklilik süreci global bilişim (ve gizem) sektörünü nasıl etkileyecek?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 30 06 2006

Cuma, Haziran 23, 2006

SADECE 109 SANİYENİZ VAR


Jakob Nielsen ile Hoa Loranger’in 1994’ten beri yaptıkları çalışma, web sayfalarının sörfçüler tarafından kullanılabilirliliği ile ilgili. Geçtiğimiz günlerde bir web sitesinde; son yayınladıkları kitap olan Prioritizing Web Usability (Web Kullanışlılığını Önceliklendirme)’dan yapılan bir derlemeye rastladım.

Bu derlemede web sitelerinde geçen bunca seneden sonra hala ısrarla yapılmakta olan sekiz önemli hata sıralanıyordu. Ana hatlarıyla bu sekiz önemli noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum:

1. Nerede Olduğumu Her Zaman Bileyim: Daha hala bazı web sitelerinde bir sayfadan bir linki seçip de bir başka sayfaya gittiğinizde ya da orada işinizi bitirip geri döndüğünüzde, görsel anlamda size yardımcı olacak basit mekanizma olan “ziyaret edilmiş linklerin renginin değişmesi” gözlenmiyor. Bu da sörfüçünün site içinde hangi sayfada olduğunu anlaması konusunda kafasını karıştırabiliyor. Daha önce ziyaret edilen linklerin, ziyaret edilmeyenlerden görsel olarak ayırt edilebilmesini sağlayın.

2. Back/Geri Tuşunun İşlevini Küçümsemeyin: Bazı sitelerde, dikkatiniz çekmiştir, bir sayfadaki işinizi bitirip geri gitmeye kalktığınızda aynı sayfada çakılıp kalırsınız. Bu sayfa programlamayla ilgili bir şey. Her ne kadar bu tür web siteleri, her sayfalarına Geri Git diye özel linkler koysalar da kullanıcılar daha hala sol üst köşedeki GERİ/BACK tuşuna basarak geri gitmeyi tercih ediyor (buna ben de dahilim). O nedenle web sitesindeki her sayfada geri/back tuşunun beklendiği gibi çalışmasına özen gösterilmeli.

3. Tek Pencere Yeterli : Bazı web siteleri, ana sayfanın kaybolmaması ya da başka sebeplerden dolayı bazı ya da her linki ayrı bir pencerede getiriyor. Bu da sörfçüler için yarardan çok zarar demek. Mesela yukarıdaki geri’ciler her yeni açılan pencereden geri giderek kurtulamazlar – yeni pencereyi kapatmaları gerekir. Testler göstermiş ki mümkün olduğunca her sayfayı aynı tek pencereye getirmek daha kullanışlı.

4. Pop-up Kirliliği: Yeni pencere açmak gibi olumsuz işlevi olan bir özellik de çoğunlukla reklam amaçlı kullanılan pop-up pencereler. Bu da sörfçülerin nefret ettikleri şeyler listesinde. Mümkün olduğunca web sitenizde yeni bir sayfa yüklenirken ya da başka bir sırada pop-up ekran açmayın.

5. Reklam Banner’ları Körlüğü : Pop-up ile birlikte ya da aynı pencerede kullanılan reklam amaçlı içerikle ilgili olarak sörfçülerin ilginç bir özellik geliştirdikleri tespit edilmiş. O da reklamların hiç okunmuyor olması. O nedenle reklam spotlarına ne kadar az başvurursanız, sayfanızın okunurluğu o kadar yükselir. Tabii eğer bu işten para kazanıyorsanız, o ayrı!

6. Jakob’un Kanununu Unutmayın: Kanun der ki “Internet kullanıcıları, zamanlarının çoğunu sizinkinden başka web sitelerinde harcar”. Web sitesinizin içeriği bu kurala uygun olarak hazırlanmalı. Bu konudaki standard da, yapılan testlere göre, 1 dakika 49 saniyede. Toplam 109 saniye içinde kullanıcının ilgisini çektiniz çektiniz. Yoksa terk edileceğiniz aşikardır.

7. Kafa Karıştırmayın : Sörfçülerin en büyük beklentilerinin başında, bir web sayfasındaki içeriğin kolay okunabilir tümcelerden oluşması imiş. Bu pek şaşırtıcı gelmemeli. Günümüzün görsel dünyasında, internet nedeniyle uzun uzun bilgisayar ekranından bir şeyler okumak işkenceye yakın bir durum. O nedenle basit tümceler, kullanışlılığı artıran bir özellik.

8. Kullanışlı Olmak için Okunaklı Olun : Yukarıdaki madde ile paralellik arz eden diğer bir özellik de web sayfalarındaki metinlerin şeklen de okunabilir biçimde olmaları. Uzun paragraflardan oluşan küçük fontlu sayfalar beni okuma demek anlamına geliyor yani. Gözle tarama yapacak şekilde tasarlanmış sayfaların okunma ve ilgi çekme oranı ise çok daha yüksek.

“Okuma” olgusunun giderek işlevini yitirdiği günümüz dünyasında, bir web sitesi tasarlarken, yukarıdaki bu noktalara dikkat etmek her zamankinden çok daha büyük önem taşıyor.

http://www.useit.com/prioritizing/


Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 23 06 2006

Cuma, Haziran 16, 2006

TEKNİK Mİ TEKNOLOJİ Mİ?


27 Mayıs 2006 Cumartesi günü, dergimizin 20. yılı – 1000. sayısı nedeniyle organize etmiş olduğu Bilim ve Toplum adlı kongreye ben de konuşmacı olarak katıldım. Gerek yazarlarımız, gerekse de okurlarımızla tanışma, kaynaşma imkanım oldu.

Konuşmacılardan iki tanesinin altını çizdiği bir nokta beni de düşündürdü. Yirmi yıldır Bilim ve Teknik adıyla yayınlanan dergimiz, neden Bilim ve Teknoloji adını almıştı? Benim gözlemim; bu minik saptamayı konuşmacılar biraz da alışkanlığın değişmesinin sebep olduğu duygusallıktan yapmış olmalarıydı.

Yine de bu vesile ile bu kelimelerin sözlük anlamlarına bakmak ve günümüzdeki gelişmelerle bu tanımlar arasındaki ilişkiyi kurmak istedim.

SÖZLÜK ANLAMLARI

www.tdk.gov.tr sitesinden Türkçe Sözlüğü araştırdım. Öncelikle belirtmek istiyorum ki her iki kelime de Fransızca’dan gelmekteymiş (technique ve technologie). Bakın sözlük tanımları nasıl:

TEKNİK

Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin hepsi.
Fizik, kimya, matematik vb. bilimlerden elde edilen verileri iş ve yapım alanında uygulama
sıfat Bu uygulamaya dayanan, bu uygulamaya ilişkin (ör. teknik okul)
Yol, beceri, yöntem
sıfat Teknikle ilgili bir sanata, bir bilime, bir mesleğe özgü olan (ör. Teknik terimler)

TEKNOLOJİ

Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri kapsayan bilgi.

Kısaca özetlemek gerekirse teknik daha ziyade yönteme işaret ederken, teknoloji bilgiye işaret etmekte.

Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi, yirmi sene önce yayın hayatına başlamış ve yirmi yıldır bilimle birlikte bilimsel yöntemlerin keşfedilmesi, öğrenilmesi konusunda bin adet yayın yapmış. Ülkemizi baz alarak geçen bu yılları değerlendirdiğimizde, gerçekten de yöntem konusunda kendimizi geliştirmenin gerekliliği yadsınamaz.

Bilimsel alanda, sanayide, mesleki hayatta ülkemiz son yirmi yılda çok önemli gelişmeler katetti. Bu gelişmelerin, global dünyanın gösterdiği gelişmelerle orantılandığında ne seviyede kaldığını ayrı bir tartışma konusu olarak bir kenara bırakırsak, “teknik”in gelişmesi, geliştirilmesi geçen bu dönemde doğru bir vizyon olarak görünüyor bana.

VİZYON GENİŞLİYOR

Öte yandan özellikle son on yıldır tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de dramatik bir değişim ve bunun etkileri gözlenmekte. Bu da “bilgi” olgusunun öne çıkması, bilginin en değerli malzeme haline gelmesi. Bu eğilimin temelinde yatan sebep de bilgiyi üretme süreçlerinin, cihazlarının gelişen bilişim teknolojileri sayesinde inanılmaz hızda gelişme göstermiş olmasıdır.

Hal böyle olunca “yöntem”den daha önemli bir olgu karşımıza çıkmıştır : Bilgi.

Yukarıdaki teknoloji tanımına baktığımızda da, teknolojinin aslında yöntem de dahil olmak üzere “bilgi”yi işaret ettiğini görüyoruz.

O halde dergimizin isminin “Teknik”ten “Teknoloji”ye geçmesi bir yerde, global anlamdaki eğilimlerin paralelinde, vizyon genişletmek olarak algılanabilir. Teknik odaklı bir vizyon, artık “teknik”i göz ardı etmeden bilgi odaklı bir vizyona dönüşmüştür.

Şahsen bu dönüşümün daha erken yapılmış olmasını bile dilerdim. Teknik olgusu gerçekten de günümüzün pratik taleplerini karşılamada yeterli değil. Ancak yirminci yıl ve bininci sayı vesilesiyle yapılmış olan bu dönüşüm, bana da çok daha anlamlı geldi.

Kongre’deki bazı tebliğlerin gerek sözlü gerekse de yazılı sunumunda gördüğüm, “Cumhuriyet Bilim Teknik” ifadesini sanırım bir süre daha kullanacağız ancak daha sonra “Bilim ve Teknoloji” ismi oturacaktır diye düşünüyorum.

Öte yandan “Bilim ve Teknik” isminin, çağın eğilimlerinden bağımsız olarak, duygusal anlamda oluşturduğu bağın içimizde bir yerlerde hep kalacağının da bilincindeyim. (NCR firması bugün dünyanın pek çok ülkesinde hizmet veriyor ancak adındaki “Ulusal” kelimesini kaldırmadı – başarısız denemelerden geçerek. Ya da IBM firması global bir firma ama adı hala “Uluslararası”).

Yine de konuya bilimsel yaklaşmakta fayda var sanırım : Daha doğru bilimsel bir bilgiyi ürettiğimizde, ondan daha az doğru olan ve yıllardır yanıbaşımızda duran bilgiyi, üzülerek de olsa, terk etmemiz gerekmiyor mu?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 16 06 2006

Cuma, Haziran 02, 2006

BİR BORGES ÖYKÜSÜ DEĞİLSE...


Borges’in ölümünün üzerinden 20 yıl geçti. 1986 Haziran’ında bir Cumartesi günü Cumhuriyet Gazetesi’nin, ölümü nedeniyle, ayırmış olduğu tam sayfa belge niteliğindeki haber sayesinde varlığını öğrendiğim bu Arjantinli (okur) yazar için sanırım söyleyebileceğim en iyi niteleme şu olurdu : Dilediğiniz herhangi bir romana (uzun edebi metne) baktığınızda, eğer Borges’i iyi idrak etmişseniz, şöyle bir yorumda bulunabilirsiniz : “Borges olsaydı, bunu şu kadar sayfalık bir öyküde hallederdi”.

Borges’in bu şekilde hallettiği öykülerden bir tanesinde de hayali kahramanımızın bir özelliği var. Yaşadığı hiçbir şeyi unutmuyor olması. İlk etapta size bu çok güzel bir özellik olarak gelebilir. Peki bu özellik şu detayda ise bu fikriniz hala geçerli olur mu : Yaşadığınız hiç bir dakikayı, hiç bir saniyeyi, unutmuyorsunuz.

Bir başka deyişle bire bir ölçekli harita yapmak gibi.

Geçtiğimiz günlerde gözüme ilişen bir haber bana Borges’in bu öyküsünü anımsattı. Buna göre Microsoft firması, kulağa ve ağıza yerleştirilecek, çağrı merkezi personelinin kullandığı türden bir mikrofon+kulaklık sayesinde, kişinin duyduğu ve söylediği her şeyi kayıt edebileceği teknoloji üzerinde çalışıyor.

Gün boyunca üstünüzde taşıdığınız cihaza yapılacak bu kayıtları akşam, bilgisayarınıza indirerek sonsuza dek saklayabileceksiniz.

Böylece kim size ne demişti, siz ona ne cevap vermiştiniz, tüm bu iletişim problemleri çözülecek. Birisi sizi yanlış mı anlamış; derhal bunu ispat edebileceksiniz. Bak diyeceksiniz, ben sana şunu şunu söylemişim; ve kayıtlarınızı dinleteceksiniz.

Ya da eşiniz size bir şey söylemiş de siz hı hı deyip sonra yapmayı unutmuş musunuz? Bir de üstüne üstlük öyle bir konuşmanın yapılmadığını mı iddia ediyorsunuz. Buyrun eşinizin kayıtlarına ve sizin söylediğiniz hı hı cevabına. Hepsi arşivde kayıtlı.

Bu tür imkanlar, yeni gelen pek çok teknoloji için olduğu üzere, tedirginlikle karşılanmaya mahkum. Neden mi? Bir düşünelim:

Bu arşivler nerede saklanacak? Evinizdeki bilgisayarda ya da internette size bu hizmeti verecek bir sunucu bilgisayar üstünde. Bu bilgisayar ne kadar güvenli olacak? Birisi evinizdeki bilgisayara bir hacker saldırısı düzenlese, ya da daha konvansiyonel modellerle (mesela bilgisayarı çalmak gibi) arşivinizi ele geçirse ne olacak?

Böyle bir sistemi kullanmaya başladığınızda bundan keyif mi alırdınız yoksa bu bir tür otosansür anlamına mı gelirdi? Bundan böyle dilediğiniz gibi konuşabilecek misiniz?

Doğru; hiçkimse sizi bunu kullanmaya zorlamayacak.

Tıpkı şu an kimse sizi cep telefonu, eposta, faks kullanmaya zorlamadığı gibi. Ama kullanıyorsunuz ve bunların hepsinin bildik ya da bilmedik kulaklar tarafından “x-ray cihazından geçen bavullar gibi” süzgeçten geçirildiğine ses etmiyorsunuz/etmiyoruz (tamam, kimse bu mekanizmanın resmen varlığını kabul etmiyor ama bunun ne önemi var).

Temelde sorun bu tür teknolojiler ve bunların yanlış ellere düşmesi tedirginliği değil belki de. Daha ziyade dünyanın içinde bulunduğu global hal itibariyle insanların “ya bu imkan kötü amaçlarla kullanılırsa” hissine her zamankinden daha çok kapılma meylinde olması.

Sorun o imkanı kötü amaçlarla kullanma potansiyelinin global anlamda sürekli artmasıdır. Otobanlar yapıyoruz; katiller bunları kullanarak kaçıp gidiyor. Özgür konuşma ortamı olan internet tüm dünyaya açıldı; yasadışı eylem içinde olanlar bu imkanı kendi kötü emelleri için kullanıyor.

Yarın, belki de günlük hayatımız için çok faydalı olacak bu yeni teknolojiler de karşımıza çıktığında, o teknolojinin ne olduğuna, bize nasıl fayda sağlayacağına bakmak yerine, şunları düşüneceksek, dünyanın gidişi iyi değil demektir : Bu imkanı kim bana karşı ne şekilde kullanabilir? Bunu nasıl korumam, başkasının eline geçmesini engellemem gerekir? Vb...

Eğer bu dünya, bu evren, bir başka Borges öyküsü değilse tabii.

(1899’da doğan J.L.Borges 14 Haziran 1986’da İsviçre’de ölmüştür)

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji Eki'nde yayınlanmıştır (02 06 2006)