internet kullanımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
internet kullanımı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Ocak 12, 2010

YADSINMIŞ GERÇEKLİĞİN YADSINMASI

Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor.


Batı kültürünün ya da o beşikte büyümüş olan kapitalist düzenin yan etkilerinden birisi de gerçekliğin yadsınmasını alevlendirmek ise “sanal gerçekliği” bu tabloda nasıl konumlandırmalı ? Değerini yitirmiş gerçekliğin değerini (daha da fazla) yitirmesi belki.

Mahalle arasında arkadaşlarıyla özgürce oyunlar oynayarak geçirilen bir çocukluk gerçek ise apartman dairelerine tıkılarak geçen çocukluk bu gerçeğin yadsınması olabilir. Apartman dairesine tıkılmış çocukların boş zamanlarını bilgisayarın başında oyun oynayarak geçirmesi ise bu yitik tabloya sanallığın katkısı...

Şiddet içeren bilgisayar oyunlarından yakınılıyor. Bir bilgisayar oyununun şiddet içermesi yakınmak için gerekli koşul değil ki. Oynanan herhangi bir oyun “canların bitince” sona eriyorsa (“Game Over” oluyorsa) sorun daha oradan başlıyor. Çocuğun ölüm olgusu ile ilgili tanışıklığı ilk bu oyunlar sayesinde oluyor. Ve onun algılamasına göre ölüm o kadar da kötü bir şey değil. Çünkü oyunu yeniden başlattığında (“restart”) az önce ölen oyuncu yeniden canlanıyor ve oyuna en baştan (ya da o seviyenin başından) başlıyor.

Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor. Bu ayırda varamayınca da bunun yadsınmışlığı problemi artık bir problem olmaktan çıkıyor.

Yaşadığı ülkedeki rejimin özgürlüğü, demokrasiyi askıya aldığını, almaya çalıştığını idrak eden ve bununla mücadele eden birey, sanallık sayesinde ülkedeki rejimin neye hizmet ettiğini ve kendisinin bundan nasıl etkilendiğini ayırt etmekte ya da bu ikisi arasında bir ilişki kurmakta zorlanıyor. Sonuç : Elveda mücadele !

Bir bakış açısı da bunun aslında olumlu bir şey olduğunu iddia edebilir. Mücadele Tarihi’ne bakıldığında bir kaç istisnai romantizm hariç pek de kayda değer bir başarı yoktur ancak buna karşılık müthiş bir kayıp mevcuttur. Mücadele uğruna insanlar, ülkeler, değerler, varlıklar yok oldu gitti.

Oysa sanallığın getirdiği oyuncak dünyada mücadele etme idraki yitirileceğinden kayıp hacmi de otomatik olarak azalacaktır. Artık hiçkimse “bir hiç uğruna(!)” yitip gitmeyecektir. Onun yerine herkes bir yanılsamanın içinde oynayıp duracaktır.

Bilgisayarda sabahtan akşama dek fal bakan insanların sayısı bu kadar artmasaydı cafelerde bu kadar fal bakan medyum türer miydi?

Öldükten sonra restart edildiğinde yeniden canlanan bilgisayar kahramanlarına alışmış gençler sokağa çıktıklarında çok daha kolay şiddete başvurabiliyorlarsa buna şaşmamak gerek.

Peki güzel de bu realite ile mücadele nasıl olacak? Yasaklayarak mı yoksa kora-kor mücadele ederek mi? Öncelikle referans sistemine (batıya) bakalım. Sorunlar ciddi boyutlara ulaşmadığı sürece sorun olarak kategorize edilmiyor. Daha ziyade bunun adı “bireysel özgürlük”. Bu altyapıda pişmiş bireylerin oluşturduğu ve toplumu etkileyen problemler ise “münferid” problem olarak köklerinden derhal yalıtılıyor. Hal böyle olunca sebep sonuç ilişkisi kopuyor ve asıl sebepler yerine sanal sebepler monte ediliyor.

Ülkemizdeki “doğululuk” konuya bu denli yüzeysel bakmamızı engelleyici bir unsur. Bugün hala bunu ciddi bir sorun olarak görebiliyorsak batıdan gelen negatif yükleme her köşeyi istila etmemiş demektir.

Ancak bu da mücadelenin sonu değil daha ancak başı. Doğaldır ki burada kora-kor bir mücadele yasaklayıcı bir mentaliteden çok daha sağlıklıdır. Sorun da burada baş göstermekte. Bu mücadelede bireylerin, ailelerin yanında olan hiçbir kurum yok. Herkes el yordamıyla kendisine bir yol bulmaya çalışıyor. Başarı da başarısızlık da kişisel düzeyde kalmaya mahkum ediliyor.

Çözümün bilgisayara, internete kilit koymak olduğuna maruz bırakılan aileler içleri huzur dolu TV dizilerini seyrederken asıl çözümün şu internet denilen şeyi öğrenmek olduğu akıllarının ucundan bile geçmiyor. Zaten ne zaman geçecek ki; reklam arasında mı?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1187) - Ooof Off Line Köşesi - 18 12 2009

Pazartesi, Haziran 22, 2009

INTERNETİ TÜKETİRKEN


Bilgiye ulaşılan diğer araçlarda olduğu gibi internet de bilginin eğlenceli kısmına erişmek için kullanılmakta. Bir başka deyişle bugünün giderek cahilleşen toplumlarında bilgi üretilecek bir olgu olarak görülmekten ziyade tüketilecek bir olgu olarak algılanmakta.


Dünyada internet kullanımına yönelik ölçümler yapan comScore adlı firma Mayıs ayı içinde Türkiye ile ilgili bir rapor yayınladı. Buna göre Türkiye, internete erişen nüfus açısından Avrupa’da yedinci, Doğu Avrupa’da ise Rusya’dan sonra ikinci sırada.

Avrupa’da Türkiye’nin önündeki ülkeler ve erişen nüfusu sırasıyla şöyle: Almanya (40 milyon), İngiltere (36,8 milyon), Fransa (36,3 milyon), Rusya (31,3 milyon), İtalya (21,2 milyon), İspanya (18,6 milyon). Türkiye’den erişen kişi sayısı ise 17,7 milyon. Bu sayılar nisan ayı içinde yapılan ölçümleri baz almakta ve evden, işten erişimleri kapsamakta. Cep telefonlarından ya da halka açık yerlerden yapılan erişimler ölçüme dahil edilmemiş.

Raporda belirtilmemiş olsa da internete erişenlerin sayısını bu ülkelerin toplam nüfuslarıyla orantıladığımızda bu ülkelerdeki dijital uçurum oranlarını da elde etmiş oluruz. Buna göre oranlar şöyle: Almanya %51, İngiltere %39, Fransa %40, Rusya %78, İtalya %65, İspanya %59, Türkiye %75. Bir başka deyişle Türkiye’de şu an her dört kişiden üçünün internet okuryazarlığı yok.

Öte yandan internette harcanan zaman ve bir oturuşta toplam ziyaret edilen sayfa adedi istatistiklerine bakıldığında Türkiye 17 ülke içinde birinci sırada yer alıyor. Internete erişim imkanı olanlar ayda ortalama 32 saat internete erişiyor ve toplam ziyaret ettiği sayfa sayısı 3 binin üstünde. Oysa nüfus oranına göre birinci sırada yer alan Almanya’da bu figürler 22 saat ve 2 bin 600 sayfa düzeyinde.

Tabii bu durumda akla gelen bir sonraki soru Türkiye’den internete erişen bu 17 küsür milyon kişi günde ortalama bir saat içinde hangi sitelere ait ortalama yüz tane web sayfasına erişiyor? Yukarıda belirtilen istatistik içinde bu sorunun da cevabı var.

17 küsür milyon kişinin yüzde 90’ı Google’a ya da Google’a ait web sayfalarına erişiyor. Basit bir yorum yapmak gerekirse öncelikle bugün nereye gideyim diye araştırıyor sonra da bulduğu sitelere gidiyor. Bunu Microsoft siteleri izliyor. Erişenlerin yüzde 87’si Microsoft sitelerine gidiyor. Tabii burada teknik sorularına çözüm bulmak için diye yorumlamamak gerek. Bu nüfusun çok büyük kısmı MSN’e erişip chatleşmek amacında olduğundan böyle bir oran ortaya çıkıyor (rapor MSN diye haricen bir istatistik sunmamakta). Üçüncü sırada ise yüzde 72’lik bir oranla Facebook var.

Gerek ilk üç gerekse de onbeş web sitesinin verildiği toplam listeye bakıldığında internete erişenlerin büyük bir çoğunluğunun interneti eğlence amacıyla kullandığı ortaya çıkıyor. Internet ya dedikodunun dijital dünyadaki versiyonu olan chat yapmak için kullanılıyor ya Facebook gibi sosyal etkileşim ağına girerek arkadaşların gönderdiği videoları izlemek için ya da internet üzerinden dizi filmleri izlemek, dosya indirmek için.

Bu eğilimin sadece Türkiye’ye özgü olduğunu belirtmek doğru olmayacaktır. Bilgiye ulaşılan diğer araçlarda olduğu gibi internet de bilginin eğlenceli kısmına erişmek için kullanılmakta. Bir başka deyişle bugünün giderek cahilleşen toplumlarında bilgi üretilecek bir olgu olarak görülmekten ziyade tüketilecek bir olgu olarak algılanmakta.

Bilgi toplumu olgusu sadece bilgiyi tüketmeye yönelik bir kavram değil. Sanayi toplumlarının bir sonraki durağı olarak değerlendirilebilecek olan bilgi toplumunda doğru bilginin yanlıştan ayırt edilebilmesi, bilginin araştırılabilmesi, eldeki bilgileri baz alarak yeni bir bilgi üretilebilmesi gibi becerilerin de bireylere kazandırılmış olması gerekiyor. Ya da daha doğru bir ifadeyle bireylerin bu becerileri kazanmış olması.

Bilgiyi tüketiyor olmanın ne gibi bir mahsuru olabilir? Tüketenlerin o bilgiyi üretenlere bağımlı hale gelmesi! Bu bağımlılık ortaya iki sonuç çıkarır. Birincisi o bağımlılığı sürdürmek için kaynak harcamak ikincisi de üreticiler yarın o bilgi üretimini durdurduklarında ne yapılacağı?

Böyle bakınca tüketmek amacıyla interneti, gazeteyi, televizyonu kullanıyor olmak uyuşturucu madde bağımlılığına benziyor. Cepte para, satıcıda da mal olduğu sürece sorun yok. Film nasıl bitiyor biliyoruz; ya para tükeniyor ya da yaşam kayda değer bir şey üretmeden yitip gidiyor.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 19 06 2009