borges etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
borges etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Eylül 06, 2010

BİR BORGES ANSİKLOPEDİSİ : WikiTlon

Ertuğrul Özkök’ün “Arta Kalan Zamanda” adlı arya seçkisinde bahsettiği o Borges öyküsünün sonunda yazar gelecek yüz yıl içinde yüz ciltlik efsanevi ansiklopedinin ikinci baskısının birisi tarafından ortaya çıkarılabileceğini umuyor. Bugün aradan 70 yıl geçmiştir ve Tlön Ansiklopedisi’nin 2. Baskısı’nın dijital kültürün sunduğu imkanlar dikkate alındığında, kısa süre içinde “bulunup” ortaya çıkarılmaması için bir neden kalmamıştır.


Ertuğrul Özkük’ün sevdiği aryalardan derlemiş olduğu Arta Kalan Zamanda isimli müzik seçkisiyle (iki yıl gecikmeyle) yeni tanıştım. Her ne kadar zürafalı bir öyküyle taçlandırılan arya favori listeme girdiyse de başka bir aryanın arasına sıkışmış olan o Borges öyküsü dikkatimi çekti.

Belki de öncelikle seçkinin formatından bahsetmek gerek. Aynı iki CD’den oluşan seçkinin ilk CD’sinde Özkök seçtiği her aryayla ilgili birer anı-öykü de eklemiş. Kenan Işık da bunları seslendirmiş. Özellikle Tuhaf isimli son kitabını okuduktan sonra bunlara anı-öykü demenin daha doğru olacağını düşündüm. Yani gerçek ile fantezinin birbirine karıştı(rıldı)ğı metinler.

Borges öyküsüne ismini belirtmeden atıfta bulunuyor Özkök. Öyküdeki bazı detayları anımsadığı kadarıyla alıntılıyor. Öykü Erzurum dolaylarında (kurulduğu sanılan) bir medeniyetten bahsediyor. İşin ilginci bu uygarlık yazarın evinde yer alan bir Britannica Ansiklopedisi’nin bir cildinin son maddesi olarak geçiyor ama o ansiklopedinin başka hiçbir nüshasında o madde yok! Bunu da daha sonra kapısına gelen bir okurla olan dialogundan anlıyoruz. Okur böyle bir ansiklopedi maddesinin olmadığını belirttiğinde, Özkök’e göre, Borges şöyle yanıtlıyor: “Hayret! Bendeki Britannica’da var”.

1986’nın bir Haziran Cumartesi günü, kısa süre önce ölmüş olması nedeniyle, Cumhuriyet’te tam sayfa kendisinden bahsedilen bir makale vesilesiyle tanışmıştım Borges ile. O gün öğleden sonra Ankara Zafer Çarşısı’ndaki bir kitapçıdan aldığım (o zamana dek Türkçe’ye çevrilmiş olan) iki Borges kitabından birisi olan Yolları Çatallanan Bahçe’de geçer Özkök’ün anımsadığı öykü.

Geçtiğimiz günlerde Thasos Adası’nda bir hafta sonu geçirmek üzere yola çıkarken sırt çantama sayfaları artık sararmış o kitabı da koydum. Adanın güney batı tarafındaki Potos kıyı kasabasında güneşin altında tembellik yaparken önce bu öyküyü okumayı tercih ettim.

Beklediğim üzere öykü Özkök’ün “anı” kısmına giriyordu; gerçekti (hatta Borges’in yazdığı ilk öykülerdendir). Ancak ansiklopedi maddesiyle ilgili detaylar gerçeğin yorgun bellek tarafından zorunlu modifiyeye tabi tutulmuş hali gibiydi; fanteziydi. Borges’in kapısına dayanan bir okuru yoktu ama başka nüshalarda bulunmayan, ancak tek bir nüshada yer alan, ansiklopedi maddesi vardı. Söz konusu ansikopledi Britannica değildi ama onun 1902 tarihli baskısının korsanı olan Anglo Amerikan Ansiklopedisi idi. “Korsan madde” Borges’in (kiraladığı) mobilyalı evdeki ansiklopedide değil, yakın arkadaşı Bioy Casares’teki nüshada yer alıyordu vs.

Öykü geliştikçe, bu uygarlığın belli bir yörede kurulmuş bir ülke (Uqbar) değil, tüm dünyaya yayılmış bir uygarlık (Tlön) olduğunu öğreniriz. Bu uygarlığı anlatan (her biri bin sayfa olan) yüz ciltlik bir başka ansiklopedinin tesadüfen bulunan XI. Cildi ise üzerinde derin araştırmalar yapmalarına vesile olur Borges ve arkadaşlarının. Böylece pek çok filozof, bilim adamı, entellektüelin bir araya gelerek, (idealize edilmiş) bir uygarlığı ve tarihini (hiç değilse kağıt üzerinde) kurduklarını öğreniriz.

Bu öyküyü okurken, dijital kültürün bugün sunduğu imkanları kullanarak Borges’in bu fantazisinin kolayca hayata geçirilebileceği düşünü kurdum. Basitçe bir wiki ortamıdır bu. Wikipedia ya da Wikileaks gibi. Belki adı da WikiTlon olacaktır. Borges’in anısına, Borges-sever aydınlar, okurlar oturup kendi meslek alanlarınınn idealize edilmiş modellerini Tlön Uygarlığı’nın o konudaki realitesiymiş gibi bu sanal ansiklopediye ekleyebilirler.

Belki de Borges’in öykünün sonunda bahsettiği ve gelecek yüz yıl içinde bulunacağına inandığı yüz ciltlik o “Tlön Ansiklopedisi’nin 2. Baskısı” internet üzerindeki bu WikiTlon olacaktır.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1223) - Ooof Off Line Köşesi - 27 08 2010

Pazartesi, Haziran 08, 2009

TWITTER KRİTERLERİ


Twittercıların öncülüğünü yaptıkları bu yol belki de okuma alışkanlığı olmayanları kitaplarla buluşturmakla kalmayacak, bunun yanısıra belki de eline kalem almamış olanları da yazmaya yöneltecek.


Twitter kriterleri Borges’i tahtından indirebilecek mi? Hayatının son yıllarını kör olarak geçirmiş olan Arjantin’in büyük yazarı Borges, biraz da bundan olacak, giderek öykülerini kısaltmıştı. Öyle ki Dostoyevski romanları bile Borges açısından “bakıldığında” bir kaç sayfalık öykülere indirgenebilirdi.

Bugün benzer bir kriteri Twitter empoze ediyor. Twitter mikro-blog denilebilecek bir imkan. Twitter’da oluşturulan metinlerin takipçilerine SMS yoluyla iletilmesi nedeniyle uzunluklarının 140 karakteri geçmemesi gerekiyor.

Twitter gibi bir imkanın ortaya çıkmasının temel motivasyonu aslında “Şu anda neredeyim?” ya da “Şu an da ne yapıyorum?” sorularının cevabını 140 harflik metinler halinde internet üzerinden yayınlama ve bunu merak edecek olanların da o kanala üye olarak o kişinin şu anda nerede olduğunu ya da ne yapıyor olduğunu internetten ya da cep telefonundan takip etme arzusu. İnsana gerçekten de “demek ki böyle bir arzu olabiliyormuş?” dedirtecek bir şey değil mi?

Twitter imkanı tabii ki sadece bununla sınırlı kalmak zorunda değil. Yazacağınız metin uzunluklarını 140 harfle sınırlamak kaydıyla dilediğiniz şeyi yazabilir, yayınlayabilirsiniz.

Son zamanlarda Twittercılar arasında yeni bir moda çıkmış dünyada. Belli başlı romanları tek bir Twitter mesajında özetleyebilmek. Örneğin D.H. Lawrence’in Leydi Chatterley’in Aşığı adlı roman “Üst sınıftan kadın hizmetkârla işi pişiriyor” şeklinde twitterize edilmiş. James Joyce’un çevirmesi de okuması da zor kitabı Ulysses ise basitçe şu tümcelere indirgenmiş: “Adam Dublin’de dolaşır. Her dakikasını tüm detaylarıyla takip ederiz”. Ya Jane Austen’in Aşk ve Gurur romanına ne demeli? “Kadın, Darcy adlı korkunç tavırlı adamla tanışır”. Godot’yu Beklerken Beckett bize aslında belki de şunu demek istiyormuş: “Vladimir ve Estragon ağacın yanında durmuş Godot’yu bekliyorlar. Durumlarında bir değişiklik yok.”

Belli ki bu birer ikişer tümcelik açıklamalar yüzlerce sayfalık bu kitapların yerini tam olarak tutamaz. Ancak twittercıların şöyle bir karşı tezi var. Bu yaklaşım kişileri bu kitapları okumaya motive edebilir. Düşünün ki üst sınıftan bir kadının hizmetkarla işi pişiriyor olması” yorumunu duyan pek çok kişi merak edip Leydi Chatterley’in Aşığı kitabını alıp okuyabilir (hatta filminin de çekilmiş olduğunu öğrenenler filmin peşine düşebilir).

Buna benzer bir durum dijital fotoğrafçılıkta da yaşandı. Elbette ki bu teknolojinin çıkması fotoğraf filmi üreticilerini yoketti ama aklında fotoğraf çekme fikri bile olmayan kişiler cep telefonlarında karşılaştıkları bu imkanları yavaş yavaş kullanmaya başlayarak fotoğraf çekmeye başladılar.

Hele bir de bunun üstüne çekilen fotoğrafların yıkatılması, bastırılması gibi uzun ve pahalı sürecin olmaması, fotoğrafların bilgisayara aktarılabilmesi, internet üzerinden paylaşılabilmesi bu alanda müthiş bir ivmelenme yarattı. Dijital fotoğrafçılığı patlattı. Cep telefonunun sunduğu kaliteyle yetinmeyenler dijital fotoğraf makinelerine yöneldi.

İşin sırrı nerede? İşin sırrı o sektörün uzağından yakınından geçmeyen “öteki” statüsündeki milyonlarca kişinin yepyeni bir imkan sayesinde o sektöre çekilebilmesinde. Genelde bir sektöre çok kısa bir süre içinde çok büyük bir talep ilgisini yaratmak mümkün değildir. O nedenle yıllık sektörel büyüme hedefleri kademeli artışı baz alarak yapılır. Bir önceki yıla göre yüzde şu kadar büyüyeceğiz vb diye.

Bu tür paradigma sıçramaları sayesindedir ki bu kademeli artış bir anda yok olur ve müthiş bir patlama ile sektör dramatik bir şekilde yukarı fırlar. Twittercıların öncülüğünü yaptıkları bu yol belki de okuma alışkanlığı olmayanları kitaplarla buluşturmakla kalmayacak, bunun yanısıra belki de eline kalem almamış olanları da yazmaya yöneltecek.

Değil bir roman bir öykü yazmak bile kolay bir şey değil. Ancak herkes bir tümce yazabilir. O yazdığı bir tümcenin içine hem duyguyu hem düşünceyi doldurabilir. Yeter ki böyle bir şeyin yapılabileceğini düşünebilsin. Twitter bu imkanı sunuyor.

Zaten “anlamsızlıktaki anlam” denilebilecek bu devrime uzun yıllardır Cem Yılmaz şovlarıyla mental olarak hazırlanmıyor muyuz?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 05 06 2009