Perşembe, Haziran 17, 2010

SOSYAL AĞLARIN GELECEĞİ

Bireylerin ticari anlamda yola getirilememesi üzerine sosyal ağlara yatırım yapanların bir sonraki adresi büyük bir olasılıkla kurumsal iş dünyası olacak.


Hızın en büyük dijital parametre olduğu günümüzde sosyal ağ gibi doğrudan dijital kültürle ilgili bir olgunun “geleceği” dendiğinde akla onlarca yıl yerine bir kaç yıllık bir perspektif gelmeli.

Gelecek bir kaç yılda sosyal ağlarda ne tür gelişmeleri gözleyeceğiz; yaşayacağız? Bireyin toplum içinde gerçekleştirdiği etkileşimleri simüle edebildiği web siteleri olarak tanımlanabilecek sosyal ağlar bir yandan son dönemin en popüler konusu oldu diğer yanda ise yatırımcılarına hala para kazandıramıyor.

Altimeter Group’un kurucusu Charlene Li’nin de altını çizdiği gibi sosyal ağlar gelecekte etrafımızı saran hava gibi olacak. Bu analojideki tek farklılık yeryüzünde canlılığın “hava”nın sayesinde ortaya çıkmış olması. Dijital kültürde ise “canlılık” sosyal ağlardan önce de vardı.

İşte tam da bu nedenle sosyal ağ olgusuna ticari bir meta olarak bakılmakta ve ondan nasıl kar elde ederim (yanlış) düşüncesi olgunun doğasını değiştirmeye zorlamakta. Sosyal ağlar doğrudan ticari bir getiri kazandırmak için var olmadılar. Tıpkı internet altyapısının kendisinin ticari kaygılarla icat edilmediği gibi.

Şanslıyız ki bugün yeryüzünde hiçbir ülke ya da devlet vatandaşlarından havayı soluduğu için vergi ya da başka bir isim altında bedel tahsil etmiyor. Peki sosyal ağların boğazını sıkmaya ne gerek var? Cevap basit: Bireyler dijital ağda sosyalleşsin diye yapılmadı bu yatırımlar! Daha fazla bireyin parçası olması için birer cazibe merkezi haline getirmek ve daha sonra da ölçek ekonomisine göre para kazanmak için yapıldı.

Oysa bireyler dünya üzerinde sosyal ağların “ticarileşmesine” izin vermiyor. Örneğin kulaktan-kulağa pazarlama modelini ele alalım. Bu modeli kendi başına bıraktığınızda sosyal ağlarda çok doğal bir şekilde amacına ulaşıyor. Bireyler sözlerine güvendikleri arkadaşlarının tavsiyelerini dikkate alarak bir sonraki ürün alımını yapabiliyor. Ancak bu süreci suistimal edecek şekilde profesyonel pazarlamacıların devreye girmesi süreci adeta hormonlu sebze meyve haline getiriyor ve bireyler bundan uzak duruyor.

Kurumsallaşmamış, kendi başına buyruk bireylerin ticari anlamda yola getirilememesi üzerine sosyal ağlara yatırım yapanların bir sonraki adresi büyük bir olasılıkla kurumsal iş dünyası olacak. Çünkü kurumsal iş dünyasının firma intranetleri var (bunlar adeta küçük birer kapalı devre internet) ve bu kurumsal intranetleri de bireyler (kurum çalışanları) kullanıyor.

Bu ortak payda (birey) baz alınarak kurumların intranetlerine sosyal ağ imkanlarının enjekte edilmesi empoze edilmeye başladı. Gelecek yıllarda bu durum çok daha büyük boyutlarda gerçekleşecektir.

Tabii kurumsal dünyadaki sosyal ağ daha “iş” odaklı olacak. Ancak bu da aslında “ticari kaygı”nın ortadan kalkmasını sağlayacak gizilgücü bünyesinde barındırmaktadır. Kurumsal bir sosyal ağda belki internetteki tipik bir sosyal ağda gerçekleştirilen aktivitelerin tamamı gerçekleştirilemeyecek ama gerçekleştirilebilenler ticari işlemlerin yapılmasını sağlayacak türde olacak.

Doğal olarak bunun adına sosyal ağ demek ne kadar doğru olur bilinmez ama büyük bir olasılıkla bunun için de çarpıcı bir isim icat edilecektir.

Peki internet üzerinde doğrudan bireylerin istifade ettiği sosyal ağlarda öne çıkan şeyler neler olacak? Dürüst olmak gerekirse sosyal ağlar bu halleriyle dijital uçurumun açılmasına katkı yapmayı sürdürecekler. Donanımları sayesinde dijital kültürden yapıcı olarak istifade eden bireyler için bu süreç gelişerek devam edecek; geriye kalanlar için ise sosyal ağlar birer eğlence merkezi olmanın ötesine (yine) geçemeyecek.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1212) - Ooof Off Line Köşesi - 11 06 2010

TARTIŞMA FORUMLARI İÇİN 7 ALTIN KURAL

Sanal ortamdaki tartışma forumları tıpkı trafik gibi. Kuralları çok basit ama uyulması da bir o kadar zor !

Efsanevi Lost dizisinin final bölümünden tatmin olmayanlar kulübünün bir üyesi olarak tartışma forumlarında ne var ne yok diye çeşitli forumlara bir göz attım. Bir de üyesi olduğum yerel forumlardaki tartışmaları anımsadım. Şu gerçek yeniden karşıma dikildi: Sanal ortamda tartışma kültürünü bilmiyoruz.

Sanal ortamdaki tartışma forumları tıpkı trafik gibi. Kuralları çok basit ama uyulması da bir o kadar zor ! Ben de bir faydası olur diye Tartışma Forumları için 7 Altın Kural’ı geliştirdim.

1. Her Foruma Üye Olma; Seçici Davran: Türk gibi başlayıp birçok tartışma forumuna üye olduğunuzda başınıza gelecek olan şey; günlük mesaj trafiğinin altında son nefesinizi verecek olmanızdır. Posta kutunuz şişer ve siz artık o forumdan istifade edemez hale gelirsiniz. Bir foruma üye olurken, günde/haftada ortalama kaç mesaj ürettiğini araştırın ve ona göre kararınızı verin.

2. E-Posta Kutunuzu Kategorize Edin: Forumlardan gelen mesajlar, diğer özel mesajlar, spam filtrelerine takılmadan posta kutunuza erişen mesajlar... İçinden çıkılmaz bir durumla karşılaşabilirsiniz. En pratik çözüm üyesi olacağınız her forum için posta kutunuzda ayrı bir kategori (ya da klasör) açmak ve forumdan gelecek mesajların otomatik olarak o klasörün içine aktarılmasını sağlayacak kurallar tanımlamaktır. Böylece her forumun mesajları alt alta toplanacaktır. Kural tanımlarken “konu” sahasını kullanabilirsiniz (ör. “konu hanesinde “genesis” yazan mesajları Gelen Kutusu’ndan Genesis isimli klasöre taşı” gibi).

3. Sadece İlgi Duyduğunuz Mesajları Okuyun/Cevaplayın: Forumdan gelen her mesajı okumak ve ona bir cevap yazmak, Türk Usulü bir standard olmaya gidiyor. Böyle bir zorunluluğunuz yok. Mesajın konu kısmını ya da ilk bir kaç tümcesini okuyarak “topa girip girmemeye” karar verebilirsiniz. Bu sayede biriken mesajları daha hızlı eritebilirsiniz.

4. Forumun Namus Bekçisi Değilsiniz; Hakemlik Yapmayın: Her mesajı okursanız, o öyle dedi yanlış, bu böyle dedi ona hakaret etti vb diye ister istemez hakemlik yapmaya ve sizi ilgilendirmeyen mesajlara cevap vermeye başlarsınız. Oysa bunun için “moderatör” var. Bu onun işi. Sizin değil.

5. Üst Mahkeme Reisi de Değilsiniz; Hakimlik Yapmayın: Birbiriyle tartışmaya başlayan iki üyeyi ayırmak da sizin göreviniz değil. Onları ayırmaya, hak dağıtmaya kalktığınız zaman siz de tartışmanın bir parçası olur; forumu mesajlarınızla kirletmeye katkıda bulunursunuz. Bırakın kendi aralarında halletsinler.

6. Bir Başkasını Hakem/Hakim Olmaya İtme: Foruma göndereceğiniz mesajlar bir başka üyenin hatalı bir şekilde kendini hakim/hakem sanarak topa girmesine neden olmasın. Forumun kuruluş amacı neyse göndereceğiniz mesajlar sadece o konularla ilgili olsun. Bir başka üyenin yazdıklarıyla hemfikir değilseniz ve cevap vermek zorunda hissediyorsanız sadece kendi fikirlerinizi belirtin; onun hakkında hüküm verici yorumlar yapmayın!

7. Beğenmiyorsanız, Sessiz Kalın ya da Ayrılın: Üyesi olduğunuz bir forumdaki tüm eksiklikleri düzeltmek, tüm hataları gidermek sizin göreviniz değil. Eğer bir foruma gelen mesajlar beklentinizi karşılamıyorsa, sizi rahatsız ediyorsa vb bir süre sadece okuyup mesaj göndermeyerek sessiz kalabilir ya da forumdan ayrılabilirsiniz. Kendinize eziyet etmeyin!

Not : Bunlar içinde özellikle beşinci madde forumlardaki tartışmaların gereksiz yere derinleşmesine neden olmakta ve forumların kalitesini düşürmektedir.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1211) - Ooof Off Line Köşesi - 04 06 2010

TEMCİT PİLAVIMIZ YOUTUBE

Dijital uçurum (tıpkı gelir dağılımı uçurumu gibi) kapatılmazsa yanardağ patlaması gibi illa ki bir yolunu bulup dışarı püskürecektir. Er ya da geç !


Temcit pilavı; iftarda arta kalan ve sahurda tekrar ısıtılıp masaya getirilen pilava verilen isim. Temcit ise “recep, şaban, ramazan ayları süresince sabah ezanından sonra minarelerden okunan ve Allah’ın ululuğunu belirten dua” (bkz Türk Dil Kurumu Sözlüğü).

Temcit pilavının yerel dijital kültürümüzdeki en popüler örneği youtube yasağı. Internet dediğimizde yaşam kalitesini yükseltecek şeyleri konuşmak yerine bir kısır döngü içinde bu tür anlamsız şeyleri tartışıyor; yerimizde sayıyoruz.

Mayıs 2010 itibariyle ikinci yılını doldurdu bu yasak! Başbakan öğrenmiş ki internete aslında bu tür yasaklar getirilemez; usta bir politikacı olarak demogoji yapıp sokaktaki insanın kafasını karıştırmayı tercih etmiş. “Ben girebiliyorum” diyerek.

Şimdi bu tümceleri okuyan bile soracak “Yaa kardeşim bu youtube denilen şeye girilebiliyor mu girilemiyor mu? Yasak var mı yok mu?”. Cevap net : Yasal olarak mahkemelerin vermiş olduğu kararlar sonucunda youtube’a (ve başka kararlar nedeniyle başka yüzlerce web sitesine) giriş resmen yasak. Teknik imkanlar bu kararı uygulamada ne kadar yeterliyse o seviyeye kadar teknik olarak kısıtlama getirilmiş durumda. Basitçe http://www.youtube.com/ sitesine gitmek istediğinizde karşınıza çıkan sayfada bu mahkeme kararının detaylarını okuyabilirsiniz.

Ancak internetin özgürlükçü mimarisi sağolsun, teknik imkanlar bu tür engellemelerin çevresinden dolaşacak çözümleri de beraberinde getirebiliyor. Bu teknik detayları bilen kişiler (anlaşılan başbakan dahil) youtube.com sitesine erişebiliyor.

Tam da ülkemize yakışan bir durum: -mış gibi yapmak.

Bu tür yerimizde saydırıcı olgular söz konusu olduğunda gösterilen tepki doğal olarak yasakların yanlış olduğunu belirtmeye yönelik oluyor. Örneğin internetle ilgili sivil toplum örgütleri geçtiğimiz günlerde bu yasağın ikinci yılında bir bildiri yayınladı ve tabloyu çok net bir şekilde çizdi:

“Yasaklar, en iyisinden, devekuşu misali, Türkiye’nin kafasını kuma gömmesidir”.

“Bu yasak, bir mahkememizin yetkisini tüm dünya olarak görmesi nedeniyle devam etmektedir”.

İnsanlık kültürü olgulara sadece faydacı bir açıdan baksaydı bugün sadece karnını doyuran, doğal afetlerden korunan herhangi bir hayvan türünün yaşadığından farklı bir hayatı olmayan canlılar topluluğu olarak yaşamımızı sürdürüyor olurduk.

Gelişim sürecinde faydacılıktan öte bilgi altyapısına sahip olmayan insanlar yeryüzü kültürünü öğrenme, kendi ifadeleriyle “kültürlerini artırma” sürecinde çevrelerine zarar verip vermediklerini dikkate almayabiliyor. Yaptıkları şeyin zarar vermek olduğunu, ancak arkalarından gelenler tarafından mağdur edilmeye başlayacak kadar “kültürlerini artırdıklarında” anlıyor. Başkalarının yarı aç yarı tok yaşaması pahasına zengin olmak da ticari kaygıyla doğaya zarar vermek de bu kapsamda ele alınabilecek örnekler.

Demokrasinin alası biraz da, insanlar arasında bir uçurum oluşmasını önleyebilendir. Ülkemizde bu denkleştirme ters yönde oluyor. İktidar gücünü eline geçiren öteki herkesi kendi hizasına getirmeye ve ilerlemeyi kendi keyfine göre gerçekleştirmeye çalışıyor. Evet bu bir grup için sonuç veriyor ama kaybeden ülkenin kendisi oluyor.

Bugün demokrasiye en çok önem verenlerin kendi ülkelerde dijitalleşmenin getirdiği uçurumu kapatmak için onca çaba sarfetmelerinin temelinde yatan sebep de budur. Çünkü dijital uçurum da (tıpkı gelir dağılımı uçurumu gibi) kapatılmazsa yanardağ patlaması gibi illa ki bir yolunu bulup dışarı püskürecektir. Er ya da geç !

(Bildirinin Tamamı için bkz : http://blog.akgul.web.tr/ )

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1210) - Ooof Off Line Köşesi - 28 05 2010