Pazartesi, Nisan 13, 2009

FİKİR ÖNDERLERİ


21. yüzyılın başında, dünya büyük ekonomik krizlerle boğuşurken, toplumların öncüleri, fikir önderleri toplumlarını nereye doğru götürecek? Hangi sular güvenlikli? Bilgi toplumu, dijital kültür ya da ağ toplumu olgularının bu tablodaki yeri nerededir?


Toplumların ilerlemesine kimler öncülük eder? Bu öncüler bir yandan toplumla birlikte bugünü yaşarken diğer yandan da kendi başlarına ya da bu amaçla oluşturdukları grupların birer üyesi olarak yarını yaşar. Yarını da dikkate aldıkları için bu öncüleri yıpratmak, ellerini kollarını bağlamak, zulme uğratmak, imha etmek sonucunda ortaya ne çıkar?

Nereye doğru ilerleyeceğini bilemeyen toplumlar!

Ancak toplum da birey de sürekli devinim halindedir (devinim, değişim, evrim). Yani öyle ya da böyle bir yerlere doğru ilerlemek durumdadır. Öncülerinden, fikir önderlerinden mahrum kalan toplumun içinden birileri çıkıp bu rolleri üstlenir. Toplum eğer şanslıysa öne çıkan bu yeni öncüler toplumun ilerlemesine hizmet eder. Şanssızsa her ne kadar toplum ilerliyor gibi görünse de perdenin arkasında bunun bir bedeli de birikmeye başlar.

21. yüzyılın başında, dünya büyük ekonomik krizlerle boğuşurken, toplumların öncüleri, fikir önderleri toplumlarını nereye doğru götürecek? Hangi sular güvenlikli? Bilgi toplumu, dijital kültür ya da ağ toplumu olgularının bu tablodaki yeri nerededir?

Eğitim konusunda, bilgi olgusu konusunda özürlü hale getirilmesi sağlanmış bir toplumda dijital kültürden, ağ toplumundan bahsetmek belki de okumayı daha yeni sökmüş birine edebiyat klasiklerinden bahsetmek gibi gelebilir. Ancak bu toplumun onbeş sene gibi kısa bir sürede başka toplumların onlarca yılda gerçekleştiremediği devrimleri gerçekleştirmiş olması umutlarımızın korunması için yeterli bir mirastır.

Çalışmaya eğitimden, bilgi olgusundan başlamamız gerekiyor. Bunun en basit örneklerini 29 Mart yerel seçimleri arefesinde hep birlikte izledik. Adrese bağlı nüfus sayımı sürecinin sağlıksız sonuçları karşısında harekete geçen partiler web sitelerinden seçmenlerin kendi bilgilerini kontrol etmesini sağladılar. Nüfus kağıdının üstünde TC kimlik numaraları yazılı olmayan vatandaşlar sorumlu seçmen bilinciyle nüfus müdürlüklerini işgal etti.

Bugün sosyoekonomik profilini ne olursa olsun pek çok eve internet girmiş durumdadır. Bu müthiş bir imkandır. Yeter ki çalışmasını bilen, sorumluluk bilinciyle hareket eden fikir önderlerinin bu imkanı toplum için harekete geçirecek hale getirebilirsin.

Bu hareketten kasıt yasadışı eylem değildir. Daha ziyade toplumun her kademedeki yöneticilerinin herhangi bir iletişim kanalıyla topluma bir mesaj verdiğinde bu mesajı irdeleyebilecek, değerlendirebilecek temel bilgi altyapısına sahip olmalarını sağlamaktır. Aksi taktirde mikrofonun karşısında en çok bağıran, sesi en gür çıkan toplumun nezdinde haklı, doğru olarak nitelendirilmektedir.

Dijital kültürün, ağ toplumunun sunduğu doğrudan katılımcılık imkanı 21. yüzyılın başındaki toplumlar için tek çıkış yoludur. Bu yönde erkenden yol almaya başlayan toplumlar yüzyılın geri kalan döneminde dünyayı yönlendirecek olan büyük güçler haline gelecektir.

Dünyaya yön veren bildiğimiz anlamdaki güçler bugün ekonomik krizin altında ezilmektedir. Bu bir açıdan da şimdiye kadar yarışın (her ne sebeple olursa olsun) gerisinde kalmış olanlar için büyük bir imkandır. Biz Türkiye olarak önümüzde resmi bu şekilde değerlendirebiliyor muyuz?

Bu çok büyük bir problem olarak mı görünüyor? O halde kendinizi 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a ayak basmış olan Mustafa Kemal’in yerine koyun. O günkü problem daha mı kolaydı?

Tek lider, tek önder devri kapanıyor. Artık her bireyin kendi sesini duyurabileceği lojistik altyapılar kuruldu; kurulmaya devam ediyor. Bu imkanlardan istifade etmek elbette ki kolay değil; emek gerektiriyor, çaba gerektiriyor, yatırım gerektiriyor. Ancak tüm bu emek, çaba ya da yatırımın özünde ise zaman ayırabilmek yatmakta.

Eğer birey olarak bu konulara zaman ayırabilirseniz, gerisi kendiliğinden gelecektir. Bugün şikayet ettiğimiz her problemin sorumlusu yine bizleriz. Yolsuzluk varsa o yolsuzlukları yapanları oraya biz kendi oylarımızla getirdik.

Nutuk’un son tümcesinde Mustafa Kemal başlamak için gerekli olan tek şeyin ne olduğunu zaten tespit etmiş: “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur”

Not: Günümüz Türkçesiyle Nutuk’un Tam Metni http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=Nutuk


Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 10 04 2009

SİYASET 2.0 – DEĞİŞTİRİN!


Siyaset dünyası web 2.0 yaklaşımının seçmen olarak bireye yansımalarını ne kadar değerlendirmiş durumda? Son seçimlere baktığımızda ne iktidar partisinin ne de muhalefet partilerinin bu konuda herhangi bir çalışma yapmamış olduğunu görüyoruz. Oylar yine ötekine duyulan tepkinin sonucu berikine kaymış durumda.


Yerel seçimler tamamlandı ve şimdi sıra oy dağılımına bakarak yorumlar yapmaya geldi. Her ne kadar futbol yorumcuları içinde “skor yorumcuları” olanlar kıyasıya eleştirilse de (o arada herkes birbirini skor yorumcusu olarak suçlarken kimin skor kimin spor yorumcusu olduğunun ayırdına varmak da ayrı bir zorluk) iş seçimlere geldiğinde kolaya kaçmayı tercih etmek daha çok tercih ediliyor.

Bir başka deyişle sonuçları öteki parametrelerden soyutlamak biraz da işi hafife almanın bir başka açıklaması. Bu hafifliği gölgede bırakmada yardımcı olarak kullanılan bir başka silah da münferit bazı konuları ön plana çıkarmak. Çöpte bulunacak bir kaç düzine oy pusulası vb.

Oysa bugün dijital kültür herşeyi değişmeye zorluyor. Akıllı kıdemliler bunu kendi yaptıkları bir şey hale getirmek için ABD’deki son başkanlık seçiminde bugünkü başkanın siyasi mottosu haline getirdi. DEĞİŞİM.

Obama ile gelen Demokratlar mı dünyayı değiştirecekti yoksa değişmekte olan dünya resmi önünde değişim dışında bir ata oynarlarsa kaybedeceklerini gördükleri için mi bu mottoya sarıldılar?

Web 2.0 lafının icat edilmesiyle birlikte yeryüzü kültüründe gerçekten de çok ciddi bir dönüşümün tohumları atılmaya başladı. Bireyin artık pasif içerik izleyicisi olmaktan çıkıp aktif içerik oluşturucusu haline gelmesi sadece youtube sitesine bireylerin kendi çekmiş oldukları video klipleri eklemesiyle sınırlı tutulabilecek bir olgu değil.

Web 2.0, bireyin yaşamını direkt ya da dolaylı etkileyen tüm süreçlere aracısız, doğrudan müdahale etmesi anlamına gelmektedir. Doğrudan, aracısız ! Bu ne demek?

Bu basitçe pek çok aracının süreç içinde yok olup gideceği, kalan aracılık müesseselerinin de kabuk değiştireceği demektir. Şu an yaşamakta olduğumuz dönem bunun global anlamda tartışmasına sahne olmakta. K.Amerika’da, Avrupa’da paramparça olmuş sektörler, firmalar sırf eski güzel günlerin anısına devletin kendilerini kurtarmasını bekliyorlar. Değişim isteyen devlet onlara değişim sözü verin sizi kurtarayım derken kibirlerinden kulakları sağırlaşmış olan bu kurumlar kendi beklentilerini tekrarlayıp duruyor.

Siyaset dünyası web 2.0 yaklaşımının seçmen olarak bireye yansımalarını ne kadar değerlendirmiş durumda? Son seçimlere baktığımızda ne iktidar partisinin ne de muhalefet partilerinin bu konuda herhangi bir çalışma yapmamış olduğunu görüyoruz. Oylar yine ötekine duyulan tepkinin sonucu berikine kaymış durumda.

Sokaktaki insan siyasetin de siyasetçinin de değişmesini istiyor. Değişimi kendi sesini daha çok yükseltebilecek yeni siyasetçilerde gerçekleştirmek istiyor. Bugün siyaset dünyamıza baktığımızda ne yazık ki bireyin sesini daha çok yükseltme gibi bir vizyonu olan siyasetçi bulmakta zorlanıyoruz.

Siyaset dünyamızda kümülatif gelmiş olan yozlaşma öyle bir aşamaya gelmiş durumda ki hiçkimse tüm bu birikimin faturasını kendi seçim döneminde ödemek istemiyor. Oysa tam da bu sebepten dolayı süresi dolduğunda seçmen kendisine kapıyı gösteriyor.

Yaşam süreçlerini dijital kültürün ortaya çıkarmış olduğu ağ toplumu olgusunu baz alarak uyarlayabilmiş şanslılardan tutun da böyle bir şeyin farkında olmayan en alttakilere kadar tüm bireylere ağ toplumunun özdeğerlerine uygun bir yaşam sunabilecek, sokaktaki hayatı buna göre değiştirebilecek, dönüştürebilecek bir siyaset, siyasetçi bekliyoruz. Çünkü ancak bu şekilde 21. yüzyılın başında toplumsal yaşamın kalitesi yükselebilir; toplumsal sorunlar bir çözüme kavuşturulabilir.

Eski dünyanın liderlerinin üstlerine düşen son bir görev var. Yerlerini bu mentaliteye uygun genç ve dinamik yeni yüzlere bırakmak. Bir süredir takılmış plak gibi sürekli tekrar edilen bir yorumun hiçbir anlamının kalmadığını 29 Mart seçimlerinin sonucunda görmüş olduk. Neydi o sanal papağanın ezberi: AKP’nin alternatifi yok! Sonuçlar bunun geçerli olmadığını gösterdi.

Şu an gelinen nokta bu potansiyeli hayata geçirebilmektir. Bir yıllık bir partiyi tek başına iktidara getirip, yedi yıldır onu tek başına iktidarda tutabilmiş bir seçmen kitlesi bundan daha radikal değişimlerin altına da imzasını atabilir. Yeter ki buna inanan yeni liderlerin önü tıkanmasın!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 03 04 2009

MAYMUNLARIN TANRISI


Belki de bu tür polemiklerin müsebbibi konumuna düşen “bilimadamlarının” asıl sorunu bilimi bir hayat tarzı olarak idrak etmiş olmaktan ziyade onu bir “iş” olarak görmelerinden kaynaklanıyor.


Geçtiğimiz günlerde bir vesile ile ziyaret ettiğim üniversitemin kampüsünde dolaşıp öğrencilik günlerimi anarken, futbol sahasının tribünlerindeki dev DEVRİM kelimesini görünce çok etkilendim. Açıkçası D harfinin kenarına ilişmiş, konunun öneminin farkında olmaktan uzak bir havada yeni sömesterin başlangıcını (mı) kutlamakta olan bir kaç kız öğrencinin vurdumduymazlığı bile beni olumsuz yönde etkilemedi.

Tribünün karşı cephesine ulaşana dek sahanın etrafında dolaştım ve tam karşıdan, sanki içime doğmuşcasına, hem DEVRİM halini hem de EVRİM halini kadraja alacak şekilde ayrı ayrı fotoğraflar çektim.

Birkaç gün sonra ise TÜBİTAK’ın Darwin vesilesiyle oluşturduğu gündem sonucunda benzer bir yaklaşımla D harfinin üstünü örtecek şekilde toplanan ODTÜlü öğrenci ve öğretim üyelerinin fotoğrafları gazetelerdeydi.

Değişim, değişmek ve evrim! İlk bakışta birbiriyle pek ilgili görünmüyor değil mi? İnsanoğlu bugün hangi dinden, inanıştan, ırktan ya da cinsiyetten olursa olsun gerek fiziksel, fizyolojik gerekse de zihinsel ve psikolojik açıdan kendi yaşam süresi, süreci içinde değiştiğini kabul edebiliyor.

Bugün hiçkimse yeni doğmuş bebeğin yirmi yıl sonra bir genç insan olacağını reddedemiyor. Buna büyümek diyoruz. İnsanda değişmek olgusunu sadece fizyolojisi ile sınırlı tutmuyoruz; psikolojisi, fikirleri söz konusu olduğunda daha farklı bir açıdan da olsa değişim olgusunu tespit ediyoruz. Örneğin saçları beyazlayan birisi eleştirilmiyor ama fikirleri değişen birisi dönek olarak suçlanabiliyor. Gösterilen tepkiler bir yana bunlara sebep olan değişimin kendisi kimseyi şaşırtmıyor. “Değişmeyen tek şey değişim” sözüne karşı çıkan yok.

Peki bunlar bile mikro düzeyde de olsa evrim değil mi?

Evrim deyince aklımıza sadece “bir kısım bilimadamının insanın maymundan geldiğini öne sürdüğü” teori geliyor. Bunun önde giden savunucusu da iki yüz sene önce doğmuş İngiliz doğabilimcisini Charles Darwin.

Ne yazık ki Charles Darwin insanın maymundan geldiğini savunmuyordu. Tezi insanın da maymunun da ortak bir atadan geldiği yönündeydi. Ne fark eder aynı kapıya çıkar, demagoji yapma diyenlerin kafasını karıştıracak daha ciddi sorularım var.

* Dünya üzerinde ilk canlılık olgusu, ilk canlılar nasıl oluştu?
* Evrim bilimsel bir teoridir, yaradılış düşüncesi bir teori olabilir mi? “Yaradılış teorisi” ifadesi doğru ise cami yerine “islami katedral”, TL yerine “türk doları” demek de doğrudur.
* Evrimi kabul etmek tesadüfü kabul etmek midir? İnsan tesadüfen mi var oldu?
* 13,7 milyar yıl boyunca (evrenin yaşı) ortaya çıkmış olan olasılıkların hepsini bilebilseydik “tesadüf” denilen olguya bakışımız nasıl olurdu?
* Ve belki de en önemlisi: Hücre bölünmesinde neden mutasyon olabiliyor?

Eskiden bu tür soruların cevapları güdümlü olmayan basılı kaynaklarda yer alırdı. Kitaplar, makaleler, ansiklopediler. Dolayısıyla bu kanalların önünü kestiğinizde sorunu da çözebiliyordunuz.

Bugün ise internet var. Kitapları imha etseniz de, kütüphaneleri kimsenin ulaşamadığı adreslere taşısanız da internet bugün herkesin evine girmiş durumda. O halde ne yapacağız? Interneti sansürlememiz lazım.

Güncel yasaları takip etmeye takati kalmamış adalet sisteminin icracıları ile bunu manipüle edecek derecede işinin ehli temsilcileri sağolsun. Bugün Mart 2009’da Youtube.com sitesi mahkeme kararıyla hala kapalı. Keza ateizmi savunma konusunda en az teistler kadar muhafazakar olan Richard Dawkins’in sitesi de.

Geçtiğimiz günlerde Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk bir TV programında Kuran-ı Kerim’deki bazı ayetlerin evrimi işaret ettiğini belirtti. Yarın Kuran’daki islamı özümsemiş din bilginleri bilimin evrim dediği şeyi Kur’an ayetleri ile tereddütsüz ispat ederse Darwin’i maymunların tanrısı olarak görenler bu rolü kendileri üstlenmek zorunda hissedecekler mi?

Hala içinizden bir sesin; ne yani maymundan mı geldik diye sorduğunu duyar gibiyim – yineliyorum maymundan gelmedik ve evrim de bize maymundan geldiğimizi söylemiyor.

Belki de bu tür polemiklerin müsebbibi konumuna düşen “bilimadamlarının” asıl sorunu bilimi bir hayat tarzı olarak idrak etmiş olmaktan ziyade onu bir “iş” olarak görmelerinden kaynaklanıyor.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 27 03 2009