bilgi arama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilgi arama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Kasım 25, 2009

SORGULAYABİLENLER TOPLUMU

Bilgi toplumu bireyin akli melekelerini minimum düzeyde kullanarak yaşamını yönlendirmesini sağlayan toplum anlamına gelmez. Tersine her bireyin bilgiyi hangi araçlarla nerede arayacağını bilme, bulduğu bilgiler içinde doğru olanı yanlış olandan ayırt edebilme becerilerine sahip olmasını gerektirir.


Richard Bach’ın ülkemizde de yeni çıkan Hipnozcu adlı kitabında, roman kahramanı Jamie Forbes bir noktada interneti kullanarak bir kişi hakkında araştırma yapar. Her ne kadar internette doğruluğundan emin olunamayacak yığınla bilgi olduğunu belirtse de webde yine de güvenilir bilgilere ulaşılacak siteler olduğunu vurgular.

Böylece bilgi çağının en kritik olgularından birisine dolaylı yoldan temas edip üzerinde durmadan geçmiş Richard Bach. O da siberuzayda bilginin nasıl araştırılacağı ve bulunan bilgilerin doğru olup olmadığının nasıl tespit edileceği.

En popüler arama motoru olan Google’ın minimalist ana sayfasında iki tane buton var malum. Birisi yazılan kelimelerle ilgili en popüler araştırma sonuçlarını ekrana getirmeyi sağlıyor; “Kendimi şanslı hissediyorum” isimli ikinci tuş ise listenin en başındaki linke doğrudan tıklanmış gibi ilgili siteyi yüklüyor.

Bu ikinci buton dikkat çekici değil mi? Firma açısından bir meydan okumanın şekillenmiş hali. Google arama sonuçlarının doğruluğundan o kadar emin ki yapılan her arama sonucunda kişinin listedeki ilk linke gitmesinin yeterli olacağını göstermek için böyle bir butonu eklemiş olabilir.

Öte yandan bu durum internetteki bilgi yığınının ne kadar sağlıklı ve doğru bilgilerden oluştuğu ya da arama yapanların her seferinde hep en doğru bilginin bulunduğu linki tespit edip öncelikle ona gittiğini garanti edemiyor.

O halde asıl sorun çözülmemiş bir şekilde kullanıcının sırtına yüklenmiş durumda. Yani yapılan aramaya en uygun linkin hangisi olduğunu, listelenen bilgilerden hangilerinin doğru olduğunu tespit edebilmek.

Bilgi toplumu ifadesine eleştirel bakanlar biraz da bu noktada bir yorum farkına sahipler. Bilgi toplumu bireyin akli melekelerini minimum düzeyde kullanarak yaşamını yönlendirmesini sağlayan toplum anlamına hiçbir zaman gelmedi; gelmeyecek de. Hatta tam tersi bilgi toplumu bireyin bu alanda her zamankinden daha ileri düzeyde becerilere sahip olmasını gerektiriyor.

Bu beklentilerden bir tanesi bilgiyi hangi araçlarla nerede arayacağını bilmek ise diğeri de bulduğu bilgiler içinde doğru olanı yanlış olandan ayırt edebilecek muhakeme yeteneğine sahip olmaktır.

Bu açıdan irdelendiğinde bilgi toplumu ifadesindeki bilgi, veri ya da enformasyon ağırlıklı bir bilgiye işaret etmektedir. Yani bir mekanizma tarafından işlenmesi gereken bilgi. Bu veri ve enformasyonun işlenmesi bireyin aktif olarak rol oynamasını gerektiren bir süreçtir. Kişi karşısına gelen bilgi kırıntılarını irdelemeli, farklı kaynaklardan çarpraz kontrol yapmalı ve güvenebileceği doğrulukta bir sonuç üretebilmelidir.

Bu süreç herhangi bir araca, kişiye ya da kuruluşa delege edilemez. Bu tür araçlar da değerlendirme sürecinde kullanılabilir ancak son aşamada kararı bireyin kendisi vermelidir. Bu çerçevede bilgi çağının bireyi sorgulayıcı olmalıdır; tabi olucu değil.

O halde karşısına gelecek bilgileri irdeleyecek bireyin donanımı burada kritik bir yönverici olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişi yeterli (zihinsel) donanıma sahip değilse ne arama süreci ne de bunun sonucunda elde edeceği bilgileri işleme ve bunun sonuçları tatminkar olacaktır.

Örneğin ülkemizdeki internet kullanım eğilimlerine baktığımızda karşımıza çıkan tablo bunun bir göstergesidir. Güdük girdi güdük çıktı üretir mantığıyla interneti gündelik yaşamına yön verici düzeyde ve alanlarda kullanabilme konusunda yeterli donanıma sahip olmayan internet kullancılarının önemli bir çoğunluğu çevrim içi zamanlarının önemli bir kısmını dedikodu sitelerinde chatleşerek geçirmekte.

Onları eleştirmek biraz da haksızlık aslında. Çünkü onların da ebeveynleri zamanlarını ya kapı önünde çekirdek çitleyerek ya da kahvehane köşelerinde pinekleyerek geçiriyordu.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1183) - Ooof Off Line Köşesi - 20 11 2009

Salı, Mayıs 06, 2008

İKİ YÜZLÜ MÜYÜZ NE?

- Pippa Bacca için

Yoksa bizim için müthiş denilebilecek düzeydeki stratejiler, dışarıdan bakınca görülemeyecek kadar güdük mü kalıyor? Bir başka deyişle elli yıldır yaşadıklarımız; dar görüşlülüğün demokrasiyi iğfal etmesinden başka bir şey değil mi? Bir de kalkmış, dünyaya “barış” mesajı vermek üzere gelinlikle otostop yapan İtalyan kadına tecavüz edip, öldürdüğü için adamı sapıklıkla suçlayıp, ondan iğrendiğimizi bas bas bağırıyoruz.


Nihayet internetin bir faydasını görebildik. Geçtiğimiz günlerde gazetelere yansıyan bir habere göre neredeyse zaman aşımına uğrayacak bir dava ile ilgili olarak bir türlü kendilerine ulaşılamayan iki kişi, savcının pratik zekası sayesinde bulunmuş, ifadelerine başvurulmuş.

Savcının yaptığı şey; Google’a girip aranılan ama yıllardır bir türlü nerede oldukları bilinmeyen iki kişinin adını yazarak basit bir arama yapmak. Karşısına gelen web sayfaları sayesinde kişilerin izine rastlamış ve kendilerine ulaşmış. Kişiler ise kendileri hakkında böyle bir mahkeme olduğunun bile farkında değil. Yani bilinçli bir şekilde mahkemeye gelmeme gibi bir durum yok ortada. Zaten savcının davetine de icabet edip ifadelerini vermişler.

Geçtiğimiz günlerde gündeme gelen bir başka olay yine bir arama işi ile ilgiliydi. Sarıyer Belediyesi, kendi yetki alanı içinde yapılmakta olan bir gökdelen inşaatını adresini tespit edemediği için nerede olduğunu bilemiyor ve bu nedenle de gidip gerekli müdahaleyi yapamıyordu. Şaka gibi ama değil. Koca bir gökdelen inşaatı ve nerede olduğu bulunamıyor. O halde akla gelen şey şu oluyor: Acaba gerçekten bulunamıyor mu yoksa bulunmak mı istemiyor?

Bir süredir gündemde olan “elitist demokrasi” tartışmaları herkesin eşit haklara sahip olması olgusunun zafiyete uğratılmasının ne gibi olumsuz sonuçlar doğuracağı konusunda medya sütunlarında gereğinden fazla yer buldu. Ancak nedense elitist filan olmayan düz demokrasinin dar görüşlülüğün eline düşmesinin (doğuracağı değil) doğurduğu zafiyetler konusunda kimse bir kelime etmedi; etmemeye özen gösteriyor.

Neden? Elitist demokrasinin getireceği dengesizlik ne kadar kabul edilmezse, dar görüşlülüğün, ilkelliğin, çapsızlığın kıskacına düşmüş demokrasinin getireceği tahammül edilmez kalitesizlik ya da dayatmalar da o denli kabul edilemez değil mi?

Görülen o ki bal tutanın parmağını yalaması nedeniyle temsili demokrasi yüzyıllardır pek çok ülkede bu sorunu çözmek için yeterli olamadı. Belki de pek çok demokrasi aşığının bugüne dek susmasının ya da yeterince şiddetli eleştiride bulunmamasının temelinde yatan şey temsili demokrasiden daha iyi bir alternatifin ortaya çıkamamış olmasıydı.

Artık var! Doğrudan demokrasi. Temsil yok. Herkes fikir beyan etmesi gereken yerde kendisi fikir beyan edecek. Aracı kullanmayacak.

Bu imkan internet gibi bir lojistik imkan sayesinde teorik olarak var. Pratikte hayata geçebilecek mi? İnanıyorum ki bazı ülkelerde geçecek. Bunun için bir kıstasım bile var. Interneti, dijital kültürü bugün hangi ülkeler el üstünde tutuyor? Hangi ülkeler onu iğdiş edip, paramparça etmeye çalışıyor? Hangi ülke bilginin doğrusunun da eğrisinin de olabileceği bilincini bireylere verip, bunları nasıl ayırt edebileceklerini anlatıyor? Hangi ülke “internet mi inanma yalandır” mesajını toplumun bilinçaltına yerleştiriyor? Hangi ülke getirdiği yasalarla kendini komik duruma düşürecek yasakları internete uyguluyor; hangileri yasaklama olgusunu kamu vicdanını rahatsız etmeden uygulayacak çözümler üretiyor?

Tabii bir de şunu sormak lazım: Hangi ülkenin vatandaşı, yasaları eğip bükerek kendi lehine çevirip, kendi pirelerinden kurtulmak için ülkenin yorganının yakılmasına neden oluyor? Hangi ülkenin vatandaşı böyle davranmayı kendisini yönetenlere bakarak öğreniyor?

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyaret eden General Electric firmasının efsanevi yöneticisi Jack Welsch Türkiye’nin bir stratejisi olmadığı yolunda bir saptama yaparak, “taktik düzeyde ne kadar iyi performans gösterilirse gösterilsin stratejinin olmadığı yerde pek bir işe yaramaz” mesajını sade bir dille ifade etmiş.

Acaba gerçekten de bir stratejimiz yok mu? Yoksa bizim için müthiş denilebilecek düzeydeki stratejiler, dışarıdan bakınca görülemeyecek kadar güdük mü kalıyor? Bir başka deyişle elli yıldır yaşadıklarımız; dar görüşlülüğün demokrasiyi iğfal etmesinden başka bir şey değil mi? Bir de kalkmış, dünyaya “barış” mesajı vermek üzere gelinlikle otostop yapan İtalyan kadına tecavüz edip, öldürdüğü için adamı sapıklıkla suçlayıp, ondan iğrendiğimizi bas bas bağırıyoruz.

Ah Pippa Ah! Biz her gün iğfal edip, iğfal ediliyoruz; her gün öldürüp, öldürülüyoruz. Lütfen kişisel alma diyeceğim ama bunun ne kadar ironik olduğunun bilinciyle susuyorum...

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 25 04 2008