ar-ge etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ar-ge etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Ağustos 21, 2009

3G YETMEZ 4G OLSUN !


Devlet, özel şirketler teknlojik imkanları vatandaşa vergi, tarife ya da başka bir marifet olmadan doğrudan ya da dolaylı sıfır maliyetle sunabilecekler mi? Bunun için başka ülkelerin AR-GE bütçelerine dolaylı katkı sağlama rolünden ülke olarak bizi kurtarabilecekler mi?


Üçüncü Nesil mobil iletişim teknolojisi 3G nihayet ülkemizde de devreye girdi. 3G dediğimizde aklımıza ilk ne geliyor? Birbirimizle görüntülü görüşme yapabiliriz. Olağanüstü gereksinim duyduğumuz (!) bu eksiklik de böylece giderilmiş oldu. Ülke olarak bilgi toplumu olma yolunda önemli bir aşamayı daha geçmiş olduk.

Gerçekte durum nedir? 3G teknolojisinin temel varlık sebebi olan veri iletim imkanlarının hızının artması sayesinde cep telefonu kullanarak daha önce çok yavaş yapmakta olduğumuz ve hayatımıza değer katan hangi süreci hızlandırmış olduk? Böylece ne gibi avantajları yakaladık?

Teknoloji tüketimindeki önemli bir olgu da fayda maliyet analizini gerçekçi bir şekilde yapabilmektir. Evet 3G’nin devlete, GSM operatörlerine ya da 3G uyumlu telefon markalarına, reklam-alanlara önemli katkıları oldu. Devlet daha bir yıl öncesinde lisans bedellerini peşin tahsil ederek alacağını aldı. Operatörler bunun bedelini son kullanıcı olan müşterilerine yeni 3G fiyat tarifeleri olarak yansıttı. Daha ilk günden. Keza telefon şirketleri de 3G’yi yeni model cep telefonlarını satabilmede güncel pazarlama fırsatı olarak kullanmaya başladı. Reklam-alanların durumunu anlatmaya gerek yok. Her gün gazete, radyo ve televizyonlarda bunu somut olarak görüyoruz.

Son kullanıcı olarak bize kalan ise bu işe para yatırmış olanların yatırım ve işletim maliyetlerini karşılamak. Bol bol 3G kullanalım. Birbirimizle sadece görüntülü görüşmeler yapalım.

Bu bakış açısı teknoloji düşmanlığı olarak yorumlanabilir. Ancak daha ziyade altı çizilmek istenen şey şudur: Bu maliyetin gerisinde son kullanıcı olan aboneler ne gibi faydalar sunulmaktadır? Elimizdeki teknolojinin (her ne olursa olsun) sunduğu imkanların tümünü olmasa bile önemli bir kısmını kullanma gereği duymuyorsak o teknolojiyi ihtiyacımız da yok demektir.

Evlerimizde yüksek çözünürlüklü (HD) televizyonlar var. Peki kaçımız bu imkandan istifade edecek HD kalitesinde yayın yapan kanalları ya da kanal paketlerini almış durumdayız? Belki de evinde HD televizyon olan pek çok kişi normal kalitede izlediği yayınları sırf televizyonu HD diye HD kalitesinde izlediğini sanıyor hala. Aldığı yayının ve o yayını aktaran dekoder cihazlarının da HD ile uyumlu olması gerektiğinin farkında bile değil.

Bankalarımız son model ATM cihazı alma konusunda birbiri ile yarış halinde. Bu cihazları üreten fabrikalardan birine en yakın kasabada daha hala yirmi otuz yıl önce çıkan ve iki satır ekranı olan ATM cihazlarının kullanıldığını görseler tepkileri ne olurdu acaba?

Başbakanımız 4G’nin de müjdesini şimdiden verdi. İnşallah zamanı geldiğinde 4G’ye de geçmek bu hükümete nasip olacakmış. Hayırlısı olsun. 3G’de 14 – 15 Mb düzeyinde olan bir hız kapasitesinin 100 Mb seviyesine çıkaran dördüncü kuşak altyapısı sayesinde tüm cep telefonu kullanıcıları (mı? hayır, sadece 4G ile uyumlu cihazı olanlar) inşallah bu sayede cep telefonlarının kocaman (!) ekranlarından maç yayınlarını canlı izlemekle kalmayacak aynı zamanda yayını HD kalitesinde alacak. Bu önemli eksiğimizin bir an önce kapatılması gerekir.

Belki de zihinlere şu soru gelmiştir? Peki tüm bunlar (görüntülü konuşma vb) marjinal fayda ise 3G’nin ya da gelecekte 4G’nin asıl faydası nedir? Neden 3G’ye ya da 4G’ye geçmeliyiz? Bu soru sorulduğu zaman bize özgürce internete girme imkanları sağlayan devlet, operatörler, telefon şirketleri, reklam-alanlar sessizce birbirine bakıp ötekinin cevap vermesini bekleyecektir. Gerçekten nedir asıl faydası bu işin?

Özgür internet! Hani youtube.com’a, wordpress.com’a ve daha yüzlerce web sitesine erişimin yasal marifetlerle engellendiği şu internete... Kimi kandırıyoruz? Bugün ülkemizde 3G uyumlu telefona sahip olan ya da bu yıl bitmeden sahip olacak olan kullanıcıların en çok yüzde 10’u 3G’nin sunduğu hızlı internet erişimini gündelik hayatında eğlence dışındaki konularda bir fark yaratabilmek için kullanıyor olacak.

Devlet, teknoloji şirketleri eğer taş üstüne taş koymak istiyorlarsa bu imkanları vatandaşa vergi, tarife ya da başka bir marifet olmadan doğrudan ya da dolaylı sıfır maliyetle sunabilecekler mi? Bunun için başka ülkelerin AR-GE bütçelerine dolaylı katkı sağlama rolünden ülke olarak bizi kurtarabilecekler mi? Efendim; cevabınızı duyamadım?...

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1170) - Ooof Off Line Köşesi - 21 08 2009

Çarşamba, Şubat 18, 2009

YOLA ÇIKMA ZAMANI


Bilgi tabanlı ve dijital altyapılarla desteklenen bir toplumsal yaşam ve kültür; yeniliklerin her zamankinden çok daha hızlı bir şekilde yapılmasının da sözünü veriyor. Bunun da temelinde yeniliği icat edenin her yerden gelebilme imkanının sağlanmış olması yatmaktadır.


Obama’nın başkan olması global anlamda pek çok şeyin değişmesini de beraberinde getirecek. Bir açıdan bakıldığında değişen hiçbir şey olmayacakken bir başka açıdan bakıldığında çok dramatik değişikliklerin kapının hemen dışında beklemekte olduğunu düşünmek hiç de yersiz olmayacaktır. Zaten Obama’nın başkanlık kampanyası boyunca temel aldığı kavram “Değişim” idi.

Global teknoloji sektörü son sekiz senedir, 90lı yıllarda ne ekebildiyse onları biçti. Biçerken de bir yandan pek çok engelle karşılaştı diğer yanda ise akıllara durgunluk veren yenilikleri yapmaya, icat etmeye fırsat bulamadı.

Bu sekiz yıllık duraklama devri Silikon Vadisi merkezli teknoloji dünyasını çok ciddi anlamda bir tembelliğe ve motivasyon kaybına sürükledi. Şimdi bu ruh halinden sıyrılıp yeni bir atılım yapma zamanı.

Ancak bu nasıl olacak? Web 2.0 olarak ortaya atılan ve kabaca içeriğin kullanıcı tarafından oluşturulduğu teknoloji fraksiyonu, ciddi anlamda bir başarı hikayesi yaratamadan tarihteki yerini almak üzere. Açıkçası bu pek de şaşırılacak bir durum değil. Çünkü Web 2.0 teknolojik bir icattan ziyade sosyal bir olgu idi.

Bu türden bir sosyal patlamanın yaşanması ise aslında sokaktaki hayatın bireyler üzerinde oluşturduğu ekstra baskının dışa vurumu olarak yorumlanabilir. Bir tür etki-tepki süreci. 11 Eylül ile başlayan son viraj Eylül 2008’den itibaren tüm dünyayı saran ekonomik kriz ile tamamlanmıştır.

Sürecin tamamlanması “yeni bir şeyler söylemek zamanı” stratejisini uygulayacaklarını ilan edenleri destekleyenler tarafından tescillendi. Şimdi başta K.Amerika olmak üzere tüm dünya bu söylemin eyleme nasıl geçirileceğini bekliyor. 20 Ocak’tan itibaren, yani Obama resmen başkanlık koltuğuna oturduktan sonra, eylemin neler olacağını, nasıl olacağını da göreceğiz.

Bilgi tabanlı ve dijital altyapılarla desteklenen bir toplumsal yaşam ve kültür; yeniliklerin her zamankinden çok daha hızlı bir şekilde yapılmasının da sözünü veriyor. Bunun da temelinde yeniliği icat edenin her yerden gelebilme imkanının sağlanmış olması yatmaktadır.

Teknolojinin başlangıçtaki aristokratik yapısı artık çözülmekte. Internet, dijital altyapılar, bilginin ışık hızında dünyanın her noktasına ulaşabilmesi aradaki sınıf farkını ortadan kaldırıyor. Bugün bir sonraki müthiş icadın Amerika’dan gelme olasılığı kadar Türkiye’den çıkma olasılığı da var. Ya da başka herhangi bir ülkeden.

Bu çerçevede ülkemizde biraz da AB mevzuatından dolayı araştırma geliştirme faaliyetlerine her zamankinden daha fazla kaynak ayrılmakta. Geriye kalan tek şey mucitlerin ortaya çıkıp, bu maddi imkanlardan da istifade ederek buluşlarını dünya piyasasına çıkarabilmesidir.

Elbette ki bu o kadar kolay bir süreç değil. Ancak artık imkansız da değil. İcat etmek yerine dışarıdan satın alma süreci ancak görünen gelecekte yeterince maddi imkanı olanlar için bir çözüm olabilir. Ancak bizim gibi içeriye ve dışarıya borçlu ülkelerde böyle bir yolu tercih etmek hoşgörülemez. Bu tıpkı öndeki aracı geçmek için onun arkasında, aynı şeritte seyretmeye benzer.

Böyle bir durumda ya gerçek niyet öndeki aracı geçmek değildir (amacımız bu borçlardan kurtulup, tam bağımsız bir ülke olabilmek değildir) ya da içinde bulunduğumuz yanlışın bilincinde değilizdir (taşıma suyla değirmenin arzu ettiğimiz şekilde döneceğini sanmaktayızdır).

Mevcut koşullar ne olursa olsun silkinip, kendi yolumuzu çizmemiz gerekiyor. Gerek Türkiye’nin gerekse de dünyanın çözüm beklediği pek çok sorun var. Dijital teknoloji daha henüz emekleme çağında; yapılacak çok şey var. Tıb alanında katedilen müthiş yola rağmen kanser, kalp hastalıkları gibi konularda sorunu kökten çözüp atacak sonuçlara hala ulaşılamadı.

Bir açıdan bakıldığında ülkemizin belki de son otuz ya da elli yılında birikerek gelen sorunlarına elbette ki bir gecede çözüm bulmak mümkün değil. Ama yola bu gece çıkmazsak hangi gece çıkacağız? Hangi yoldan gideceğimiz bile gün gibi ortadayken...

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 23 01 2009