Ülkemizin, Türk toplumunun internetle, dijital çağ ile ne alıp veremediği var? Sanki kale bomboş, top yuvarlanarak ceza sahasına giriyor. Sanki tribünlerde oturmuş, peşinden bir futbolcumuzun gelip o son vuruşu yapmasını bekliyoruz. Sanki topun peşinden gelen kimse yok. Top yuvarlana yuvarlana avuta çıkıyor.
Hayıflanıyoruz.
Internet aslında toplumlara, aracısız, hamisiz, suistimale mahal vermeden, çok basit bir olgunun aynası rolünü oynamakta. Toplumun ne kadar özgür olduğu, özgürlüğü ne kadar algılamış, idrak etmiş olduğu ile ilgili bir ayna rolü.
Buyrun internete bakarak, ne kadar özgür olduğunuzu tespit edin.
Birey olarak, toplum olarak internetten ne kadar istifade edebiliyorsunuz? Gündelik hayatınızın operasyonel süreçlerinden tutun da geleceğinizle ilgili stratejik konulara kadar internet, dijital kültür size ne tür kolaylıklar sağlayabiliyor?
Bunların özgürlük olgusunu, demokrasiyi idrak etmekle ne ilgisi mi var?
Bir toplumun, bir organizasyonun demokrasiyi yaşayamıyor olması için illa ki dikta ya da benzeri totoliter bir rejimle yönetiliyor olması gerekmez. Siz perde arkasında toplumu, topluma yön verenleri uygun bir şekilde manipüle ederseniz, o toplum adı demokrasi olan ortamlarda bile dikta-benzeri bir rejimde yönetilir.
Topluma yön veren kişi, kurum ve kuruluşlar ne yapıyor? Özgürlüğün bireyler, organizasyonlar, toplum tarafından idrak edilmesini nasıl sağlıyorlar? (Ya da böyle bir görevleri olduğunun ne kadar bilincindeler?)
Ülkemizde internet kullanımına baktığımızda temel olarak şunları görüyoruz :
1. Yeni insanlarla tanışmak, hatta onlarla arkadaşlık yapmak için chat odalarını aşındırmak
2. Sanal ortamın kimlik gizleme özelliğinden istifade ederek, olduğu gibi değil de belki de olmayı arzu ettiği kimliklerle ortalıkta boy göstermek
3. Haberleşme listeleri vasıtasıyla söylemlerini diğer insanlara ulaştırabilmek (ve bunu yaparken o diğer insanların özel hayatlarına müdahale etmek – nasıl mı? Örneğin haberiniz olmadan kaç tane haberleşme listesine üye yapıldığınızı bir düşünün)
4. Web siteleri vasıtasıyla bulundukları mekandan uzak kalmış (sıla özlemiyle tutuşan) memleketlilerine bir nebze çözüm üretmeye çalışmak
Bunların özünde görüyoruz ki ya iletişim kurma ya da özgürlüklerini idrak etme gereksinimi var. Bir başka deyişle bugüne dek sanal ortam olmadan önceki (ya da o ortam dışındaki) zaman ya da mekanlarda eksikliğini hissettikleri olguları Türk insanı sanal ortamda arıyor.
Elbette ki bu konularda yönlendirici ya da liderlik rolünü üstlenmiş ya da tanım gereği üstlenmek durumunda olan birey, kurum ya da kuruluşların bu pratik sonuç hakkında herhangi bir sorumluluğu olamaz. İnanıyorum ki kitabı açıp baktığınızda onlar kendi üstlerine düşen ve kitapta yazan her şeyi eksiksiz olarak yerine getirmişlerdir.
Paradoks değil mi? Sorun nerede peki? Sorun küçük bir noktada saklı. Süreçleri verim esasına göre değerlendirmiyor olmamız. Bizim kültürümüzde verimli sonuç almak değil, kelleyi (koltuğu) kaybetmemek için (herhangi) bir şey yapmış olmak esastır.
Öyle olmasaydı bu kadar işsiz üniversite mezunu olur muydu? Diğer yanda kalifiye eleman bulmakta zorlanan onca işveren varken.
Eğer birileri şu internetten neden doğru dürüst istifade edemiyoruz, neden bizim de dünya çapında bir başarı öykümüz yok diye kara kara düşünüyorsa, sorunun çözümünü burada aramalarını tavsiye ederim kendilerine.
Yoksa bu internet erişim ücretlerinin ucuzluğu ya da pahalılığı gibi yurtdışı internet çıkış kapasitesi gibi teknik kavramlarla ilgili değil. Sorunu bu tür konulara bağlamak ise zaten öteden beri yapmakta ustalaşmış olduğumuz güzel bir hedef şaşırtma. Bunun temelinde de ya beceriksizlik, yeteneksizlik, vizyonsuzluk yatıyor.
Ya da böyle yapmak işimize geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder