Cuma, Mart 13, 2009

YEMEKLİK BİLGİ TOPLUMU


Bilgi toplumu öncelikle bireylerin, kurumların ve toplumların bilgi üretmede kullanacakları veri kaynaklarını tespit etmesini, bunları belli bir nedenle analiz etme motivasyonlarına sahip olmalarını, bu analiz sonucunda üretecekleri bilgileri de gündelik yaşamlarına uygulayabilmelerini (bu çerçevede karara alıp harekete geçebilmelerini) gerektirir.


İçinde yaşadığımız devir bilgi çağı değil de yemek çağı olsaydı, bunu algılamamız nasıl olurdu? Çok güzel yemek yiyebilmek, müthiş lezzetlerin nerede olduğunu aramak, bulmak ve o lezzetleri tadabilmek için ne gerekiyorsa yapmak... Sanırım pek azımız bu çağı “müthiş lezzette yemekler yapmak” olarak tanımlardı.

Bugün bilgi çağındaki toplumsal duruşumuz aynen böyle. Bize keyif verecek bilgiler neredeyse sürekli onu arıyoruz. Bu arayışımız sırasında bayağı bir tuzağa düşüyor, kazık yiyoruz. Ancak yine de bundan akıllanmıyor ve bilgi üretmek yerine bilgi aramaya devam ediyoruz.

Borsada yatırımı olanların çok azı analiz bilgilerini değerlendirerek bu yatırımlarını yapar. Ancak çok daha büyük bir çoğunluğu “el altından” bir bilgi kırıntısının peşinde koşar. At yarışlarında buna “tüyo” denir. Bir türlü anlam veremem; bu tüyolar doğruysa neden birileri o bilgiyi kendine saklayıp cebindeki parayla o ata oynamak yerine o bilgiyi sağa sola yaymayı kendilerine bir iş edinmiştir?

Bilgi çağı dendiğinde aklımıza ilk gelen şey kendimize keyif ya da çıkar sağlamada faydası olacak bilgileri edinmek ve başkalarını ekarte edip bu bilgilerden istifade etmektir. Oysa ıskaladığımız nokta bu amaca hizmet edecek bilgilerin mümkün olduğunca kişinin (kurumun, toplumun) kendisi tarafından üretilmesi gereğidir. Bilgi toplumu derken bilgiyi harekete geçirme eylemleri kadar o bilgiyi üretme süreçlerine de işaret edilmekte ve daha ziyade bilgiyi eyleme dönüştürme süreci çoğunlukla o bilgiyi üreten mekanizmaya yakıştırılmaktadır.

Elbette ki bilgiyi eyleme dönüştürmek sadece o bilgiyi üretenin tekelinde olan bir şey değildir. En azından çoğu zaman. Ancak üretilmiş olan bilgi entellektüel bir mülkiyet hakkı oluşturuyorsa, o bilgiyi kullanmak doğal olarak onu üretene aittir.

Kendimizi sınırlayıp da konuya zaten üretilmiş bilgiler açısından baktığımızda ortada taş üstüne taş koyacak güvenilir bir bilgi kalmamaktadır; keyfimize ya da cebimize hizmet edecek. Oysa bilgi “varken yok olmaz, yokken var olmaz”. Bilgi hep oradadır. Maharet sadece onun şeklini değiştirip, kullanılabilir hale getirmektir.

Örneğin bizim gibi uçan kuşa borcu olan bir toplum için üzerinde şiddetle durulması ve bir çözüm üretilmesi gereken en kritik konulardan bir tanesi de her türlü kaynağın verimli kullanılmasıdır. Kaynakları verimli kullanmak, kaynağın kullanım sürecini analiz edip, bu süreçle ilgili veriler toplayıp bu verilerden yola çıkarak anlamlı bilgiler üretmekten ve bu bilgiler çerçevesinde kararlar vermekten geçer.

Haftanın yedi günü, günde oniki saat mesai yapan bir perakende satış mağazasında çalışan beş kişinin bu sürenin yüzde seksenini müşteri beklemekle geçirmesi de raflara hangi maldan ne kadar koymayı hesaplamak da hep anlamsız gelen bu bilgi kırıntılarının, verilerin toplanmasından, onların analiz edilmesinden geçmektedir. Otomotiv sektörünün, daha krizin “k”si gündeme geldiğinde acilen stok ve mesai tedbirlerine başvurması, optimal kaynak kullanımına güzel bir örnektir.

Verileri değerlendirme süreci illa ki bu tür ticari kaygıları içeren süreçlerle ilgili değildir. Yaşamımızın her anında birey olarak da kurum ya da toplum olarak da çevremizdeki veri kaynaklarını tespit edebilmeli ve bu verileri değerlendirmesini bilmeliyiz.

Bilgi toplumu öncelikle bireylerin, kurumların ve toplumların bilgi üretmede kullanacakları veri kaynaklarını tespit etmesini, bunları belli bir nedenle analiz etme motivasyonlarına sahip olmalarını, bu analiz sonucunda üretecekleri bilgileri de gündelik yaşamlarına uygulayabilmelerini (bu çerçevede karara alıp harekete geçebilmelerini) gerektirir.

Bir de bu süreci parası neyse ödeyerek edinenler var. Kestirmeden gidip zaman kazanmak amacıyla tercih edilen bu yol aslında temelde ana amaçtan sapmamayı ve yeterli maddi imkana sahip olmayı gerektirir. Oysa Türkiye dahil pek çok ülke bu gerekliliği göz ardı etmekte. Bugün milyarlarca dolar borcumuzun olması aslında bunun önemli bir göstergesidir. (Bu hatalı mentalitenin sağlaması “Çevremde bilgi üretecek bir kaynak göremiyorum” dargörüşlülüğüdür).

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 27 02 2009

Hiç yorum yok: