Cuma, Mart 13, 2009

GLOBALİZM 2.0 - TEĞET


Devlet yönetimlerinin biraz daha sosyalleşmesi, sosyal devletmiş gibi davranması bu aşamada gereksinim duyulan ağrı kesicidir. ABD’de birkaç yüz tane üst düzey yöneticinin primlerine sınırlama getirmek manşetleri kaplarken arka sayfada artan vergilerle boğuşmak zorunda kalan milyonlarca insanın haberlerini okuyamayacağız.


Yaşadığımız bu kriz tarihe “Türkleri Teğet Geçti” başlığı ile geçecek gibi. Tıpkı bir zamanlar Çernobil’deki patlama sonucu oluşan radyasyon yüklü bulutların Ukrayna’nın tüm çevresini etkilediği halde Türkiye’yi etkilemeden teğet geçmiş olması gibi (!)

Daha büyük bir çelişki ise globalizmin beşiği olan ABD’nin sosyalist ya da devletçi söylemlerle sarsılıyor olması. Özel kurumların devletleştirilmesi, devletin hisse koyarak özel şirketleri ayakta tutmaya çalışması. Konu o denli derinleşti ki önemli haber dergileri “Sosyalizme geri dönüş mü?” türünde başlıklar atmaya, kapaklar yapmaya başladı.

Oysa geriye doğru bir gidiş filan söz konusu değil. İçinde bulunduğumuz bu dönemde globalizm ikinci evresine geçiyor. Olgunlaşma evresi. İlk evrede globalizm her ne pahasına olursa olsun fethedilmesi gereken kaleleri fethetti. Ulus devletleri. Bu işi yaparken de ne kaybedeceği kaynakların hesabını yaptı ne de savaştığı topraklar üzerinde oluşturacağı sosyal ve ekonomik tahribatı. Amaç her ne pahasına olursa olsun kalelerin yıkılmasıydı.

Bugün bu aşama tamamlanmıştır. Bundan sonra artık globalizm tartışmasını yaşamayacağız. Globalizm nefes alıp verdiğimiz hava gibi iliklerimize kadar işlemiş durumdadır. Kimisi, yen ile borçlanıp üç ayda borcunun iki katına çıkmasının şaşkınlığını yaşarken tanımış oldu globalizmi kimisi ise düne kadar tıkır tıkır ithal et, işle, ihraç et döngüsünün bozulması sayesinde.

Bundan sonra hepimiz ayakta kalma mücadelesi içine giriyoruz. Bunu yaparken de elimizden geldiğince bizim olmayan bu savaşın bedelini ödeyeceğiz. Vergi ile, yaşam standardımızın düşmesi ile, işimizi kaybetmekle, ailevi ya da toplumsal facialara tanıklıkla.

Hal böyle olunca devreye bir ağrı kesicinin girmesi gerekiyor. Çünkü bir şeyler üretebilen her kaynak için geçerli olan altın kural onun ölmeden üretmeye devam etmesini sağlamaktır. Ne yazık ki ölmeyeceğiz. Yarı aç yarı tok yaşamaya devam edeceğiz. İşte bu süreçte ağrılarımızı hissetmememizi sağlayacak bir ilaca gereksinimimiz var.

Devlet yönetimlerinin biraz daha sosyalleşmesi, sosyal devletmiş gibi davranması işte bu aşamada gereksinim duyulan ağrı kesicidir. ABD’de birkaç yüz tane üst düzey yöneticinin primlerine sınırlama getirmek manşetleri kaplarken arka sayfada artan vergilerle boğuşmak zorunda kalan milyonlarca insanın haberlerini okuyamayacağız.

Bu dönüşüm sanal dünyayı da bir şekilde etkileyecektir. Umut kaynağı olma özelliğini sürdürmesi açısından gelecek dönemde müthiş buluşlarla zirveye çıkan yeni yetmelerin haberlerini duymaya başlarsak şaşırmayalım.

Öte yandan bu günler için gerekli olan önemli bir sosyal altyapı da bugün internet üzerinde çoktan kurulmuş durumdadır: Sosyal İletişim Ağları. Yukarıda kısaca özetlediğim kara tablodan kaçanlar soluğu biraz da bu sosyal ağlara sığınarak alacaklar. Komplo teorisyenliği yapmak gerekirse belki de bu Web 2.0, Sosyal Ağ gibi olgulara birkaç yıl öncesinden itibaren yatırım yapılmaya başlanmış olması oyunun bir parçası olarak yorumlanabilir.

Yanlışlanabilirlik ilkesini elden bırakmayacaksak bu teorileri kulak arkası edeceğiz ve “mevcut koşullarda faydalı olabileceği düşünüldüğünden ele alındı” diye yorumlayacağız.

Bakış açısı ne olursa olsun gelecek yılların sosyal devlet olgusunu destekleyecek önemli bir olgu olarak sosyal iletişim ağları gelişmiş batılı ülkelerde popülaritesini yükseltecektir. Krizi teğer geçmiş bir ülke olarak bizim bundan istifade etmemiz düşünülebilir mi? Yoksa bizim payımıza tebaa kültürü çerçevesinde yapılan eylemler mi düşecek? Beyaz eşya yardımları, kaçak yapılaşma, kira yardımları gibi.

Bu durumda ülkemizden çıkacak mucitler her ne kadar kendi toplumuna bir fayda sağlayamayacak olsa da teknolojinin globalleşmiş olmasının getirdiği imkandan istifade edebilir; batılı gelişmiş ülkelerin krizden bunalmış halklarının gazını alacak teknolojiler üretebilir.

Bir de unutmadan; “teğet” kelimesini, bizzat yazmış olduğu geometri kitabında Atatürk’ün bulmuş olduğunu bilseydi Başbakanımız bu kelimeyi bu kadar popüler yapar mıydı bilinmez. Belki de onun yerine “Kriz bizim muhit-i dairemizden geçti” ya da “Kriz bizim çember mümasımızdan geçti” derdi.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 13 03 2009

1 yorum:

senbilirsinabla dedi ki...

"Abla" çoooook daha iyimser; ona kalırsa, "...mevcut koşullarda faydalı olabileceği düşünüldüğünden..." değil, bilincin değişimi, birinin çıkarının hep birliktenin çıkarını kollamaya dönüşümü yüzünen oluyor bu işler...