Pazartesi, Ekim 05, 2009

İÇERİK KRALDIR


İçeriğin kral olması kolay; ama krallık yapabilmesi zor. Bu zorluğun temelinde iki önemli unsur var. Birincisi içeriği oluşturanların bilgi seviyeleri ise ikincisi de hattın öbür ucundaki kamuoyunun bilgi seviyesi.


Internetin ve webin popülerleşmeye başladığı doksanlı yıllardı. Bugün dijital kültürü bir şekilde etkilemiş teknolojik gelişimlerin pek çoğu ya henüz icat edilmemişti ya da emekleme aşamasındaydı.

Web 2.0 yoktu. Blog yoktu. Facebook, twitter, myspace, youtube yoktu. MSN yerine ICQ kullanılırdı. En büyük internet başarıları denildiğinde üç örnek verilirdi: Amazon.com, ebay.com, dell.com. Google bile yoktu. O kadar eski (!)

O emekleme evresinde internet dünyasında öne çıkan ilk büyük sloganlardan bir tanesi de şuydu : İçerik kraldır (content is the king). Bu aslında o zamanın imkansızlıkları içinde kaçınılmaz bir gerçekti. Çünkü web sayfalarını renklendirecek, kullanıcıların birbiri ile etkileşim sağlayacak teknolojik imkanlar söz konusu değildi. En ileri sitelerde içerik yazı, hareketli görüntü ve video kliplerle sınırlıydı.

Bu imkansızlıklar içinde web sitelerine trafik çekmek doğal olarak siteye eklenecek içeriğin gücüyle doğrudan ilgiliydi. Web sitesindeki içerik (metin, fotoğraf vb) öyle bir içerik olmalıydı ki insanlar başka bir web sitesine değil de o web sitesine gelmeyi tercih etsindi.

Geçtiğimiz günlerde Akşam Gazetesi’nden Serdar Turgut; Financial Times CEO’su John Ridding’in Columbia Journalism Review dergisine vermiş olduğu bir röportaja atıfta bulunarak, gazeteciliğin ve gazetelerin geleceği konusunu gündeme getirdiğinde satır aralarında ortaya çıkan basit strateji onbeş sene öncekine göre pek bir fark arz etmiyordu : İçerik kraldır.

Financial Times gazetesi başından beri web sitesini ücretli bir hizmet olarak sunuyor. Ancak ücretli abonelik çekmek için basit bir yaklaşım izleniyor. Belli bir miktarda içerik ücretsiz. O sınır geçildiğinde ücretsiz üyelik gerekiyor. Ücretsiz üye olarak da belli bir miktarda daha içeriğe erişmek mümkün. Ancak o da yetmiyorsa bu kez ücretli üyelik gerekiyor.

Bu basit modelin verimli çalışabilmesi için gerekli olan en kritik şey, dijital dünyada gazete okumak isteyecek kişinin daha fazla içerik talep edebilmesini sağlamak. Bu da ancak kaliteli bir içerikle söz konusu olabilir.

Internetin sunduğu çeşitlilik, okurun bir şey vermesi söz konusu olduğunda derhal devreye girer. Örneğin site sizi ücretsiz olsa dahi abone yapmadan içerik sunmuyorsa ilk tepkiniz abone olmak için bir form doldurmak yerine hemen Google’a gidip, aradığınız şeyi direkt bulabileceğiniz bir başka web sitesini aramak olacaktır.

Ancak başka yerde bulamayacağınızı bildiğiniz bir içerikse orada sizi bekleyen, o zaman vakit harcayıp üye de olursunuz. Para harcayıp abonelik aidatı da ödemeyi göze alırsınız.

Ne ilginçtir ki ülkemizde medya siteleri, medya organları (tv, gazete, dergi vb) içeriklerini kalitesizleştirme açısından birbirleriyle yarış halindeler. Bu sadece “sıkıcı” denilebilecek haber türü içerikle sınırlı da değil. Her konudaki içerik için geçerli. Dizilere bakın, spor programlarına, spor sayfalarına bakın. Ya da köşe yazılarını inceleyin.

İçeriğin kral olması kolay; ama krallık yapabilmesi zor. Bu zorluğun temelinde iki önemli unsur var. Birincisi içeriği oluşturanların bilgi seviyeleri ise ikincisi de hattın öbür ucundaki kamuoyunun bilgi seviyesi. Bu iki unsurdan en az birisinde seviyesizlik zaafiyeti baş gösterirse içeriğin krallığının bir anlamı kalmaz.

Bu durumda içeriğe önem vermek, okur ve yazar tabanında belli bir seviyeyi yakalamış kültürlerde odaklanılması gereken en temel unsurken, bilgi olgusunun değer verilecek bir şey olduğunu henüz idrak edememiş Türkiye gibi ülkelerde içeriğin kral ya da soytarı olmasının bir anlamı yoktur. Önce hem okur hem de yazar soytarılığı bıraksın.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1175) - Ooof Off Line Köşesi - 25 09 2009

Hiç yorum yok: