Cuma, Mayıs 15, 2009

INTERNETLE SAVAŞMAKTAN VAZGEÇİN!


Bugün internet açık toplum idealini gerçekleştirme konusundaki en büyük imkandır. Açık toplum olmaktan kimler kaçınır? Kapalılık sayesinde var olabilen mekanizmalar ve bu mekanizmalardan istifade eden bireyler.


Youtube 5 Mayıs 2008 tarihinden beri Türkiye’den (başbakan hariç) erişime kapalı. Yani bu yasak birinci yılını doldurdu. Internet Teknolojileri Derneği bu yasağın birinci yılında bir bildiri yayınlayarak Türkiye’nin internetle savaşmaktan vazgeçmesini istedi.

İçeriden bakıldığında ne kadar anlamsız ve rencide edici geliyor değil mi? Youtube gibi fenomen olmuş, Web 2.0 gibi bir eğilimin en büyük katalizörü durumuna gelmiş bir web sitesi bir video nedeniyle bir yıldır mahkeme kararıyla ihtiyaten kapatılmış durumda.

Ancak sanırım dışarıdan (nesnel) bir gözün bu işe şöyle bir bakmasını ve konu hakkında bir yorum yapmasını istemiş olsaydık, bu kişi yapacağı kısa bir araştırma sonucunda böyle bir yasağın Türk kültürü için hiç de şaşırtıcı olmaması gerektiği sonucuna varırdı.

Neden şaşırtıcı olsun ki? Matbaanın gelmesini yaklaşık 300 yıl geciktirmiş bir kültürden bahsetmiyor muyuz? 1929 ekonomik buhranının bir sonucu olarak icat edilmiş olan “dolmuşculuk” resmi olarak kaç sene sonra tanınmış biliyor musunuz? Peki o kadar eskilere gitmeyelim. Özel radyo ve TV’lerin ortaya çıktığı döneme bakalım. Devrin başbakanı Tansu Çiller bile “radyomu istiyorum” kampanyasına destek vermemiş miydi?

Belli ki yönetimlerin bu “gelişmelere karşı olma” halini sosyologların derinlemesine araştırması gerek. Ancak biz pratik nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirelim. Bir gelişme olduğunda neden ilk tepkimiz reddetmek şeklinde oluyor? Olası her türlü gelişmeyi devletin devamına bir tehdit olarak algılama (yanlış) eğilimi olması mı? Bence bu asıl sorunu gölgelemek için devlet bürokrasinin icat etmiş olduğu bir günah keçisi. Asıl sorun ise tembellik.

Eğer dışarıda olan faydalı bir yeniliği ülkemize kazandırmak konusunda bir motivasyonumuz olsa, dünyadaki eğilimleri zamanında takip ederek gelecek sonuçlar hakkında gecikmeden değerlendirmeler yapsak, bu sonuçlar kapımızı çaldığında içeri girmemesi için kapıyı bacayı sıkı sıkı kapatmak zorunda kalmayız.

Ancak bu beceriyi kazandıktan sonra yenilikleri takip eden olmaktan çıkıp yenilikleri yapan konumuna (yeniden) geçebiliriz.

Peki bu günah keçisinden nasıl kurtuluyoruz? Nasıl oluyor da zaman içinde o yenilik devletin devamına tehdit oluşturmaktan çıkıyor? Keşke daha çok bilgilenme yeterli cevap olsa. Anlaşılan çoğunlukla “tamamen duygusal” vesilelerle bu problemler problem olmaktan çıkıyor.

Bugün interneti ya da onun bir boyutunu, alt açılımını yasaklamak ile ne dünyaya ne de internete kafa tutmuş oluyoruz? Kendi öz değerlerimizi koruma anlamında. Daha ziyade yaptığımız şey kendi ülkemizin, kendi kültürümüzün gelişimini engellemektir.

Bunun bir engel olmadığını iddia edenler de biraz incelendiğinde bu engellemelerden en çok istifade edenler olarak karışımıza çıkacaktır. Bugün internet açık toplum idealini gerçekleştirme konusundaki en büyük imkandır. Açık toplum olmaktan kimler kaçınır? Kapalılık sayesinde var olabilen mekanizmalar ve bu mekanizmalardan istifade eden bireyler.

Bu bireylerin illa ki devlet görevlisi olması gerekmez. Çevrenize şöyle bir bakın. Yaptığı iş sadece ve sadece aracılık olan kimler var bir araştırın. Aracılık görevi üstüne bir katma değer eklemeyen, ekleyemeyen kurum, kuruluş ya da bireyler er ya da geç internetin getirdiği bu yeni toplum modeli altında ezilecektir.

Kapalı olmak bilginin akışını engelliyor. Bilgi akışının engellenmesi yetki, hak ve özgürlüklerin devredilmesini gerektiriyor. Bu durum aracılık, temsilcilik müesselerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Zaman içinde bu müessese öyle bir güçleniyor ki kendisi bir araç olmaktan çıkıyor bir amaç haline geliyor. O aracılık müessesesi yok olmasın diye kanunlar çıkıyor, yaptırımlar uygulanıyor, bireylerin yaşam kalitesi düşürülüyor.

Dünyanın en güzel doğası bizim ülkemizde. Dünyanın en güzel, en tarihi, en egzotik şehirleri, kasabaları, en rafine insanları bizim ülkemizde. Ama bizim gençlerimiz bu ülkeyi terk etmek için fırsat kolluyor. Neden?

Çünkü (radyo, TV, internet gibi iletişim kanalları sağolsun) artık bireyler kendi ülkesinde empoze edilen yaşamın tek ve mutlak yaşam modeli olmadığını öğrendi. Türkiye sadece internetle değil kendi vatandaşlarıyla da didişmekten vazgeçmelidir!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 15 05 2009

ULUSAL AÇIK DERS MALZEMELERİ


2000 yılında M.I.T.’in öncülüğünde başlayan ders malzemelerini ücretsiz olarak internet üzerinden sunma projesi tüm dünyaya yayılmış durumda. Ülkemizde de üç üniversitenin toplam 178 dersine internet üzerinden erişilebilir.


2000 yılında herkes internetten nasıl para kazanırım diye kıvranırken ABD’nin önde gelen üniversitelerinden M.I.T. derslerini internet üzerinden tüm dünyaya açmaya karar verdi. Hem de ücretsiz olarak.

Bugün M.I.T.’nin ilgili web sitesinde bin 800 tane dersin tüm malzemesine ulaşmak mümkün. Bu malzemeler ders notlarından, sınavlara, video görüntülerine dek geniş bir yelpazede. Bu model M.I.T. ile sınırlı kalmadı. Türkiye dahil pek çok ülkede düzinelerce üniversite bu konuya zaman içinde destek vermeye başladı.

Bu çerçevede ülkemizde de TÜBA’nın öncülüğünde bir Ulusal Açık Ders Malzemeleri Konsorsiyumu kurulmuş durumda. Yaklaşık elli üniversite bu çalışmaya destek veriyor. Ancak konsorsiyumun web sitesine göre bugün itibariyle aktif olarak ders malzemelerini internet üzerinden ücretsiz olarak sunan Türk üniversiteleri sadece üç tane. Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi.

ODTÜ’nün sitesinden 21 tane, Ankara Üniversitesi’nden 8 tane, Anadolu Üniversitesi’ne ait ise 149 adet dersin tüm malzemeleri internetten ücretsiz olarak erişilebilir durumda.

Nasıl ki ders kitaplarını alıp okumakla öğrenilmiş olunmuyorsa, internette sunulan bu programları izlemek de o dersi üniversite anfilerinde öğrenmekle eşanlamlı değildir. Zaten amaç da üniversite eğitimine bir alternatif oluşturmak değil. Ancak bu imkanın ne tür fırsatları da beraberinde getirdiğini şöyle bir irdeleyelim.

Öncelikle benzer alanlarda eğitim alan bireyler, bu eğitimleri sunan eğitim kurumları ve bu kurumlarda görevli öğretim üyeleri, bu ücretsiz malzemelerden istifade ederek kendi eğitim programlarını güçlendirebilir. Müfredatlarını karşılıklı kontrol ederek eksikliklerini ya da yeni ilerlemeleri müfredatlarına ekleyebilir.

İkinci bir fırsat ise üniversitede aldığı bilgileri eskimiş olan mezunlar için söz konusu olabilir. Kişi kendi uzmanlık alanında üniversitelerde bugün okutulmakta olan içeriğin ne olduğunu yakından takip ederek, bilgilerini güncel tutabilir.

Bir başka imkan ise sokaktaki vatandaş için. Belli bir konuda bilgi edinmek isteyip de üniversite derslerine devam etme imkanı bulamamış bireyler üniversitelerin sunmuş oldukları bu imkandan istifade edebilir. Böylece en azından konulara nereden başlayacağını bilme, kendisine bir yön çizme açısından güvenilir bir kaynaktan istifade etmiş olacaktır.

Üniversitelerimizin de konuyu ciddiyetle ele alması ve mümkün olduğunca daha çok ders malzemesini web siteleri aracılığıyla herkese açması gerekir. Bugün sadece toplam üç üniversitede yüzseksen düzeyinde bir hacim doğaldır ki yeterli olamaz. Sadece son bir yıl içinde M.I.T. kendi bünyesindeki ders sayısını bin adet artırmış durumda. İspanya’da tüm üniversiteler bu projeye destek vermekte.

Böyle bir imkan üniversiteler için de bir değerlendirme kriteri olacaktır. Internetin sunmuş olduğu bu açıklık müfredatlarındaki derslerin içeriklerinin kalitesini artırma konusunda öğretim üyeleri ve üniversiteleri olumlu yönde motive edecektir. Bu çerçevede üniversite yönetimlerinin de öğretim üyelerini desteklemesi çok önemlidir.

Görülmediği, gösterilmediği üzere internet denilen ummanın içinde işte bu türden pek çok yararlı imkan da var. Ancak nedense bu tür konularla internetin adını yanyana anmama konusunda adeta özel bir itina gösteriliyor.

Bugün hala pek çok bireyin zihninde internet deyince olumsuz bir imaj beliriyor. Konuya derinlemesine hakim olmayan medya mensupları internette bilimsel araştırma yapmak ile Google’da arama yapmayı eşdeğer görüyor ve bu nedenle internetteki bilgiye de interneti kaynak gösteren araştırmalara da itibar edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

Bilimsel bir araştırmanın değeri içeriği kadar referans gösterdiği kaynaklarla da ilgilidir. Bugün bir bilimsel makalenin önemi dünya üzerinde ona yapılan bilimsel atıflarla da ölçülmektedir.

Bilgiye gereksinim duyan, araştıran ve bulduğu bilginin hangisinin güvenilir hangisinin safsata olduğunu ayırt edebilecek kapasitede olan insan. Bilgi toplumunun bireyleri bu özelliklere sahip olmak zorundadır. Bu beceriler başkalarına delege edilemez. Eskinin arzuhalcilerine bilgi toplumunda yer yoktur.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 08 05 2009

Çarşamba, Mayıs 06, 2009

EN AZ ÖTEKİ KADAR...


Ötekini değiştirmeyecekseniz enerjinizi harcayacağınız ne tür bir savaş kalır ki geriye? Çok basit. Kendi düşüncenizin ne kadar güçlü olduğunu kendinize ve ötekilerine göstermeye, kendi düşüncelerinizi ilerletmek için gelişmeleri arayıp bulmaya, hatta onu daha da ileri götürmeye çalışmaya ne dersiniz?


Kişisel gelişim seminerlerinde ya da kitaplarında karşımıza çıktığı zaman farklı bir gözle yorumluyoruz şu tümceyi : “Başkalarını değiştirmeye çalışma; ancak kendini değiştirmeye gücün yeter”. Bu formülü en sevdiğimiz (mesela eşimiz, çocuğumuz) ya da en çok zaman geçirdiğimiz (mesela iş arkadaşlarımız) kişilerle olan ilişkilerimiz söz konusu olduğunda uygulamaya çalışıyor (ama çoğunlukla başaramıyoruz).

Öte yandan işin içine siyasi ya da ideolojik bir boyut girdiğinde empatinin e’si de ortadan kalkıyor. Ötekinin düşüncesine zerre kadar değer vermiyoruz. Enerjimizi öteki’ni “bizleştirmeye” çalışmakla harcıyoruz. Bunun için haklı bir sebebimiz de oluyor. Çünkü biz haklıyız öteki haksız. Biz doğruyuz, öteki yanlış. Biz demokratız, özgürlükçüyüz öteki tutucu, anti-demokrat.

Çeşitlililik olgusu fikirlere, zihinlere gelmeden önce belli ki evrimsel süreçte doğaya, evrene gelmiş. Doğada onca çeşit (bitki ya da hayvan) canlı türü olmasının, örneğin, sebebi nedir? Bu çeşitlilik olgusunu toplumsal, kültürel alanlara da uygulayabiliriz. Neden bu kadar çeşit dil var, gelenek var, din var, giyim kuşam türü var, renk var, zevk var?

Bu soruya en hızlı cevabı verecek olanların içinde para piyasalarına yatırım yapanların da yer alabileceğini bilmek sizi şaşırtır mıydı? Çünkü bu yatırımcıların kulağına çalınmış bir atasözü vardır: “Bütün yumurtalarını aynı sepete koyma”.

Yaşam da tüm yumurtalarını aynı sepete koymamaktadır. Ne için? Hayatın devamını temin etmek için. Bir canlı türünü yok edecek bir hastalık, salgın, tehlike ya da risk başka bir canlı türünü hiç etkilemeyebilir. Yeter ki tüm canlılar aynı koşullarda yaşıyor olmasın. Aynı canlı türü içinde bile farklılık kuşaktan kuşağa sürekli devam etmektedir.

Düşüncelerin, fikirlerin, inanışların bu denli farklı olmasını da benzer bir evrimsel sürecin sonucu olarak yorumlayabiliriz. O nedenle birbirini değiştirmeye çalışanlar yanlış yerde savaşıyor ve zamanlarını boşa harcıyorlar. Bir an için ötekinin de varlığını kabul edelim ve enerjimizi onu değiştirmeye değil başka bir şeye harcayalım.

İlk akla gelecek soru(n) şudur: Ötekini değiştirmeyecekseniz enerjinizi harcayacağınız ne tür bir savaş kalır ki geriye? Çok basit. Kendi düşüncenizin ne kadar güçlü olduğunu kendinize ve ötekilerine göstermeye, kendi düşüncelerinizi ilerletmek için gelişmeleri arayıp bulmaya, hatta onu daha da ileri götürmeye çalışmaya ne dersiniz?

Kendi düşüncemizin güçlü olduğunu ötekine göstermekle ötekini “bizleştirmek” aynı şey değil mi? Hayır değil. Yeter ki ötekini, sizi anlamadığı sürece aşağılamayın, yok saymayın, sizinle aynı fikirde değil diye sizinle eşit olmadığını düşünmeyin. Öteki’nin hangi koşullardan geçerek o hale geldiği hakkında nasıl bir bilgi seti var elinizde? Sizin sahip olduğunuz imkanların hepsine eksiksiz sahip oldu da bilinçli olarak, yanlış olduğunu bildiği halde başka hesapların peşinde olduğu için mi sizden farklı düşünüyor?

Size bir artı bir iki eder diye öğretirlerken ötekine üç eder diye öğretmişlerse bu ötekinin suçu mu? Ona o hocaları kim buldu? Neden sizin gibi doğru şeyleri öğreten öğretmenlerde eğitim alamadı?

Internet bugün “öteki” olgusunu çözüme kavuşturma potansiyeline sahip en sağlıklı en etkin imkan. Hatta bu öyle bir imkan ki onu tam tersine de çevirmek ve öteki olgusunu darmadağın etmek için ondan istifade etmek de mümkün.

Her aracın kaderinde olduğu gibi internetin de kaderinde kullanım amacına bağımlılık yatmakta. Onu kötü amaçlar için kullanmak isteyene de hizmet veriyor, iyi amaçlar için kullanmak isteyene de. Kötü kullananlara da hizmet veriyor diye interneti baş suçlu ilan ederken aslında iyi amaçla yeterince etkin kullanmayan iyi niyetlilerin tembelliğinin ortaya çıkmamasını sağlamaya çalışmıyor muyuz?

O halde 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün şu ünlü sözünü anımsayalım: “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” Ve bu tümceyi interneti şahsen kullanım şeklimize uyarlayalım.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 01 05 2009

GOOGLE YETMEZ; TÜM INTERNET KAPATILSIN!


“Benim gibi düşünmeyen” öteki insanların da yasaklanması en nihai ve mutlak çözüm olacaktır. Öteki insanlar ya bu ülkeyi terk etsinler ya da etmeleri sağlansın. Yok eğer bu ülkede yaşamaya devam edeceklerse “benim gibi düşünmeleri” için gerekli olan şeyler neyse onlar yapılsın.


Google ile ilgili eşzamanlı iki konu gündemde. ABD’yi ve dolayısıyla da tüm dünyayı ilgilendirmekte olanı duymamışsınızdır; Amerika’da medya Google’un kendilerinin ürettiği haberleri kullanması karşısında telif talep ediyor.

Ülkemizdeki son bombayı ise duymayan kalmamıştır; bir dernek belli bir grup kelime ile arama yaptığınızda Google’un Atatürk’e hakaret içeren sayfaları da ekranda listelediğinden yola çıkarak, Google’ın Türkiye’de kapatılması için mahkemeye başvurdu.

Türkiye’de internetin 16.yılının kutlandığı Nisan ayı içinde böyle bir gelişmenin ortaya çıkması trajikomik bir durum oluşturmakta. Ancak ülkemizde bu tür trajikomik olaylarla karşılaşmaya o denli alıştık ki bunlar artık şaşırtıcı gelmiyor.

Ben Google’ın kapatılmasının yeterli bir çözüm olacağını düşünmüyorum. Onun için kademeli bir çözüm önerisi sunuyorum:

Öncelikle sadece Google değil, Google gibi anahtar kelime ile arama yapma imkanı sunan öteki tüm arama motoru siteleri de kapatılmalı (örneğin yahoo, Microsoft Live)

Arama motoru denilen bu programlara erişimlerin kapatılması, “benim gibi düşünmeyen insanların oluşturduğu web siteleri”ni internetten silmeyeceği için, bu kez bu tür sitelerin de tek tek bulunması ve bunlara da erişimin engellenmesi gerekir.

Pratik hareket etmek için Google ve arkadaşları kapatılmadan önce gerekli araştırmalar yapılmalı ve bu sitelerin adresleri tespit edilmelidir.

Bu siteler de engellendikten sonra şu keşfedilecektir ki “benim gibi düşünmeyen” bu densizler sitelerine erişim engellendikten sonra da boş durmayabilir ve yeni isimlerle web siteleri açıp kendi düşüncelerini orada sergileyebilirler.

Bu durumda da savaş tüm şiddetiyle sürdürülmelidir. Gerekiyorsa Google gibi imkanlar sınırlı sayıda kişilerin erişimine açılabilir ve bu kişiler düzenli olarak tarama yaparak tespit edecekleri bu yeni sitelere erişimi de engelletebilirler.

Hatta daha pratik bir çözüm de şu olabilir : Tüm internet erişimi engellenirse ülkemizdeki temiz dimağların bu tür yalan yanlış bilgilerle kirletilmesi kökten engellenmiş olur. Benzer şekilde, hazır konuya el atmışken, sadece internet değil bu tür fikirlere erişilebilecek öteki tüm imkanlar da yasaklanmalıdır. Örneğin “benim gibi düşünmeyen”lerin fikirlerini beyan ettikleri medya araçları yasaklanmalıdır. Kütüphane ve diğer bilgi merkezlerinden “benim gibi düşünmeyen”lerin fikirlerini içeren kitap, dergi ve diğer türden yayınlara yasak getirilmelidir.

Bu yeterli olur mu? Ne yazık ki hayır! Fikirleri insanlar üretir. O halde “benim gibi düşünmeyen” öteki insanların da yasaklanması en nihai ve mutlak çözüm olacaktır. Öteki insanlar ya bu ülkeyi terk etsinler ya da etmeleri sağlansın. Yok eğer bu ülkede yaşamaya devam edeceklerse “benim gibi düşünmeleri” için gerekli olan şeyler neyse onlar yapılsın.

Benim gibi düşünmeyen herkes benim için bir tehdit ise devlet bu tehditi ortadan kaldırmalıdır. Hatta bu konuda bir kargaşa yaşamamak için devlet bize nasıl düşünmemiz gerektiğini duyursun, biz de “öteki” konumuna düşmeyelim.

Bugün Atatürk’ü bahane ederek bu tür yaptırımların uygulatılmasını talep edenler acaba bu sayede Atatürk’ü yüceltmiş mi yoksa onun değerini gölgelemiş mi oluyorlar? Atatürk bir kaç kişinin lafıyla lekelenecek bir önder mi? Zaten öyleyse aldırmaya çalışılan bu tedbirler ne kadar etkili de olsa bu Atatürk’ü kurtarmaz. Yok eğer iki kendini bilmezin fikri ile lekelenecek bir önder değilse o halde ne bu telaş?

Atatürk’e yapılabilecek en büyük kötülük onu ve onun fikirlerini dogma haline getirmektir. Bir kişi ya da fikir dogma haline geldiği an onun için sonun başlangıcıdır. Bu tür yorumlar “düşmanla işbirliği” yapmak şeklinde yorumlanabilmekte. Neden? Çünkü Atamızı tabulaştırmayalım, onun fikirlerini dogmalaştırmayalım diyenler bu kez bir başka ekstremde onu aşağılamak için ellerinden geleni yapmaktadır. Bu da en az tabulaştırmak kadar zararlı bir davranış.

Yasaklamak yerine doğru olanın bilinmesini sağlamak efor sarfetmeyi gerektirdiği için midir ki kolaya kaçıyoruz?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 17 04 2009