Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor.
Batı kültürünün ya da o beşikte büyümüş olan kapitalist düzenin yan etkilerinden birisi de gerçekliğin yadsınmasını alevlendirmek ise “sanal gerçekliği” bu tabloda nasıl konumlandırmalı ? Değerini yitirmiş gerçekliğin değerini (daha da fazla) yitirmesi belki.
Mahalle arasında arkadaşlarıyla özgürce oyunlar oynayarak geçirilen bir çocukluk gerçek ise apartman dairelerine tıkılarak geçen çocukluk bu gerçeğin yadsınması olabilir. Apartman dairesine tıkılmış çocukların boş zamanlarını bilgisayarın başında oyun oynayarak geçirmesi ise bu yitik tabloya sanallığın katkısı...
Şiddet içeren bilgisayar oyunlarından yakınılıyor. Bir bilgisayar oyununun şiddet içermesi yakınmak için gerekli koşul değil ki. Oynanan herhangi bir oyun “canların bitince” sona eriyorsa (“Game Over” oluyorsa) sorun daha oradan başlıyor. Çocuğun ölüm olgusu ile ilgili tanışıklığı ilk bu oyunlar sayesinde oluyor. Ve onun algılamasına göre ölüm o kadar da kötü bir şey değil. Çünkü oyunu yeniden başlattığında (“restart”) az önce ölen oyuncu yeniden canlanıyor ve oyuna en baştan (ya da o seviyenin başından) başlıyor.
Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor. Bu ayırda varamayınca da bunun yadsınmışlığı problemi artık bir problem olmaktan çıkıyor.
Yaşadığı ülkedeki rejimin özgürlüğü, demokrasiyi askıya aldığını, almaya çalıştığını idrak eden ve bununla mücadele eden birey, sanallık sayesinde ülkedeki rejimin neye hizmet ettiğini ve kendisinin bundan nasıl etkilendiğini ayırt etmekte ya da bu ikisi arasında bir ilişki kurmakta zorlanıyor. Sonuç : Elveda mücadele !
Bir bakış açısı da bunun aslında olumlu bir şey olduğunu iddia edebilir. Mücadele Tarihi’ne bakıldığında bir kaç istisnai romantizm hariç pek de kayda değer bir başarı yoktur ancak buna karşılık müthiş bir kayıp mevcuttur. Mücadele uğruna insanlar, ülkeler, değerler, varlıklar yok oldu gitti.
Oysa sanallığın getirdiği oyuncak dünyada mücadele etme idraki yitirileceğinden kayıp hacmi de otomatik olarak azalacaktır. Artık hiçkimse “bir hiç uğruna(!)” yitip gitmeyecektir. Onun yerine herkes bir yanılsamanın içinde oynayıp duracaktır.
Bilgisayarda sabahtan akşama dek fal bakan insanların sayısı bu kadar artmasaydı cafelerde bu kadar fal bakan medyum türer miydi?
Öldükten sonra restart edildiğinde yeniden canlanan bilgisayar kahramanlarına alışmış gençler sokağa çıktıklarında çok daha kolay şiddete başvurabiliyorlarsa buna şaşmamak gerek.
Peki güzel de bu realite ile mücadele nasıl olacak? Yasaklayarak mı yoksa kora-kor mücadele ederek mi? Öncelikle referans sistemine (batıya) bakalım. Sorunlar ciddi boyutlara ulaşmadığı sürece sorun olarak kategorize edilmiyor. Daha ziyade bunun adı “bireysel özgürlük”. Bu altyapıda pişmiş bireylerin oluşturduğu ve toplumu etkileyen problemler ise “münferid” problem olarak köklerinden derhal yalıtılıyor. Hal böyle olunca sebep sonuç ilişkisi kopuyor ve asıl sebepler yerine sanal sebepler monte ediliyor.
Ülkemizdeki “doğululuk” konuya bu denli yüzeysel bakmamızı engelleyici bir unsur. Bugün hala bunu ciddi bir sorun olarak görebiliyorsak batıdan gelen negatif yükleme her köşeyi istila etmemiş demektir.
Ancak bu da mücadelenin sonu değil daha ancak başı. Doğaldır ki burada kora-kor bir mücadele yasaklayıcı bir mentaliteden çok daha sağlıklıdır. Sorun da burada baş göstermekte. Bu mücadelede bireylerin, ailelerin yanında olan hiçbir kurum yok. Herkes el yordamıyla kendisine bir yol bulmaya çalışıyor. Başarı da başarısızlık da kişisel düzeyde kalmaya mahkum ediliyor.
Çözümün bilgisayara, internete kilit koymak olduğuna maruz bırakılan aileler içleri huzur dolu TV dizilerini seyrederken asıl çözümün şu internet denilen şeyi öğrenmek olduğu akıllarının ucundan bile geçmiyor. Zaten ne zaman geçecek ki; reklam arasında mı?
Batı kültürünün ya da o beşikte büyümüş olan kapitalist düzenin yan etkilerinden birisi de gerçekliğin yadsınmasını alevlendirmek ise “sanal gerçekliği” bu tabloda nasıl konumlandırmalı ? Değerini yitirmiş gerçekliğin değerini (daha da fazla) yitirmesi belki.
Mahalle arasında arkadaşlarıyla özgürce oyunlar oynayarak geçirilen bir çocukluk gerçek ise apartman dairelerine tıkılarak geçen çocukluk bu gerçeğin yadsınması olabilir. Apartman dairesine tıkılmış çocukların boş zamanlarını bilgisayarın başında oyun oynayarak geçirmesi ise bu yitik tabloya sanallığın katkısı...
Şiddet içeren bilgisayar oyunlarından yakınılıyor. Bir bilgisayar oyununun şiddet içermesi yakınmak için gerekli koşul değil ki. Oynanan herhangi bir oyun “canların bitince” sona eriyorsa (“Game Over” oluyorsa) sorun daha oradan başlıyor. Çocuğun ölüm olgusu ile ilgili tanışıklığı ilk bu oyunlar sayesinde oluyor. Ve onun algılamasına göre ölüm o kadar da kötü bir şey değil. Çünkü oyunu yeniden başlattığında (“restart”) az önce ölen oyuncu yeniden canlanıyor ve oyuna en baştan (ya da o seviyenin başından) başlıyor.
Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor. Bu ayırda varamayınca da bunun yadsınmışlığı problemi artık bir problem olmaktan çıkıyor.
Yaşadığı ülkedeki rejimin özgürlüğü, demokrasiyi askıya aldığını, almaya çalıştığını idrak eden ve bununla mücadele eden birey, sanallık sayesinde ülkedeki rejimin neye hizmet ettiğini ve kendisinin bundan nasıl etkilendiğini ayırt etmekte ya da bu ikisi arasında bir ilişki kurmakta zorlanıyor. Sonuç : Elveda mücadele !
Bir bakış açısı da bunun aslında olumlu bir şey olduğunu iddia edebilir. Mücadele Tarihi’ne bakıldığında bir kaç istisnai romantizm hariç pek de kayda değer bir başarı yoktur ancak buna karşılık müthiş bir kayıp mevcuttur. Mücadele uğruna insanlar, ülkeler, değerler, varlıklar yok oldu gitti.
Oysa sanallığın getirdiği oyuncak dünyada mücadele etme idraki yitirileceğinden kayıp hacmi de otomatik olarak azalacaktır. Artık hiçkimse “bir hiç uğruna(!)” yitip gitmeyecektir. Onun yerine herkes bir yanılsamanın içinde oynayıp duracaktır.
Bilgisayarda sabahtan akşama dek fal bakan insanların sayısı bu kadar artmasaydı cafelerde bu kadar fal bakan medyum türer miydi?
Öldükten sonra restart edildiğinde yeniden canlanan bilgisayar kahramanlarına alışmış gençler sokağa çıktıklarında çok daha kolay şiddete başvurabiliyorlarsa buna şaşmamak gerek.
Peki güzel de bu realite ile mücadele nasıl olacak? Yasaklayarak mı yoksa kora-kor mücadele ederek mi? Öncelikle referans sistemine (batıya) bakalım. Sorunlar ciddi boyutlara ulaşmadığı sürece sorun olarak kategorize edilmiyor. Daha ziyade bunun adı “bireysel özgürlük”. Bu altyapıda pişmiş bireylerin oluşturduğu ve toplumu etkileyen problemler ise “münferid” problem olarak köklerinden derhal yalıtılıyor. Hal böyle olunca sebep sonuç ilişkisi kopuyor ve asıl sebepler yerine sanal sebepler monte ediliyor.
Ülkemizdeki “doğululuk” konuya bu denli yüzeysel bakmamızı engelleyici bir unsur. Bugün hala bunu ciddi bir sorun olarak görebiliyorsak batıdan gelen negatif yükleme her köşeyi istila etmemiş demektir.
Ancak bu da mücadelenin sonu değil daha ancak başı. Doğaldır ki burada kora-kor bir mücadele yasaklayıcı bir mentaliteden çok daha sağlıklıdır. Sorun da burada baş göstermekte. Bu mücadelede bireylerin, ailelerin yanında olan hiçbir kurum yok. Herkes el yordamıyla kendisine bir yol bulmaya çalışıyor. Başarı da başarısızlık da kişisel düzeyde kalmaya mahkum ediliyor.
Çözümün bilgisayara, internete kilit koymak olduğuna maruz bırakılan aileler içleri huzur dolu TV dizilerini seyrederken asıl çözümün şu internet denilen şeyi öğrenmek olduğu akıllarının ucundan bile geçmiyor. Zaten ne zaman geçecek ki; reklam arasında mı?
Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1187) - Ooof Off Line Köşesi - 18 12 2009
2 yorum:
Süper bir yazı ve '' gerçek'' bir yaklaşım. Bu yaklaşımın sanal ksımı yok sanırım.Teşekkürler ve tebrikler. Bülent Taşar
Süper bir yazı ve '' gerçek'' bir yaklaşım. Bu yaklaşımın sanal ksımı yok sanırım.Teşekkürler ve tebrikler. Bülent Taşar
Yorum Gönder