Pazartesi, Şubat 07, 2011

SİBORGLAŞTIRAMADIKLARIMIZDAN MISINIZ?

Şu an bir siborg olarak ben bu yazıyı yazarken, siber kısmım olan dijital avatarımın twitter bölümüne takip ettiğim diğer siborgların gönderiği mesajlar gelmekte, Facebook’taki kısmımın duvarına arkadaşlarım yeni içerikler eklemekte, eposta kısmım yeni mesajlar almakta, blog bölümüm ise eski makalelerimi okuyanlara hizmet vermekte.

Altı Milyon Dolarlık Adam dizisini anımsar mısınız? Ölmek üzere olan birisi teknolojik eklemelerle yarı insan yarı makine haline getirilir ve kötülere karşı kullanılır. Siborg işte o Altı Milyon Dolarlık Adam’dır. Sibernetik Organizma (Cybernetic Organism) kelimesinden türetilmiş olan siborg (cyborg) yarı organik yarı teknolojik canlı organizmalara verilen isim.

Peki birisi “Artık hepimiz birer siborg olduk” dese buna inanır mısınız? Yukarıdaki tanıma göre bunda bir çelişki var. Eğer uzaylılar sizi de geçici olarak alıp, vücudunuza bir elektronik devre vb yerleştirmediyse siz de ben de daha hala %100 “organik”iz. Nasıl siborg olabiliriz ki?

Siborg Antropoloğu olan Amber Case’in TED.com sitesindeki video klibini izleyene dek ben de aynı düşüncedeydim. Ancak Case’e göre siborglaşma süreci fiziksel evreden zihinsel evreye geçmiş durumda. Yani bir canlı organizmanın (örneğin insan) siborg olması için illa ki fiziksel yapısında teknolojik bir ekleme yapmak gerekli değil. Eğer internete giriyorsanız, cep telefonu kullanıyorsanız, eposta gönderiyorsanız, Facebook’ta ülkemizi dünyanın bir numarası yapmak üzere sürekli olarak içerik oluşturuyorsanız, MSN’de dedikodu yapıyorsanız, blog sitelerinde fikirlerinizi paylaşıyorsanız, Twitter’da sabah kahvaltıda ne yediğinizi yazıyorsanız ... siz de siborglaşıyorsunuz demektir. Zihinsel düzeydeki yaşamınıza dijital teknolojinin kablosuz sinyalleri nüfuz etmiş demektir.

Kanın damarda mütemadiyen dolaşması gibi, bu dijital sinyaller de (nedense) 45 cm çapındaki çevremizde sürekli bizimle birlikte hareket etmekte olan dijital cihazlardan (laptop, cep telefonu, iphone, ipad, blackberry, vb) zihnimize akmakta ve oradan geri dönerek sirkülasyonu düzenli kılmakta.

Hala inanasınız gelmiyorsa şunu deneyin: Laptopunuzdaki gereksiz dosyaları ya da epostaları sildikten sonra taşırken onun fiziksel olarak da hafiflediği hissine kapıldınız mı? Oysa dijital bilginin fiziksel ağırlığı yoktur. Ya da bilgisayarınız çalışmaz hale gelip de yeniden kurulması gerektiğinde, onunla birlikte siz de belleğinizden birşeyleri yitirdiğinizi düşündünüz mü?

Telepati ile olmadı dijitalleşme ile oluyor! İnsanlar ağızlarını açmadan, yerlerinden kalkmadan dünyanın öteki ucuyla iletişim kurabilir hale geldiler. Böylece fiziksel bireyin sanal muadili de ortaya çıktı. Popüler ismiyle buna “avatar” deniyor. Örneğin şu an bir siborg olarak ben bu yazıyı yazarken, siber kısmım olan dijital avatarımın twitter bölümüne takip ettiğim diğer siborgların gönderiği mesajlar gelmekte, Facebook’taki kısmımın duvarına arkadaşlarım yeni içerikler eklemekte, eposta kısmım yeni mesajlar almakta, blog bölümüm ise eski makalelerimi okuyanlara hizmet vermekte.

Yoksa bu durum insanı giderek makineleştiriyor mu? Amber Case’e göre cevap hayır. İnsan aslında böylece daha çok insan oluyor. Geçtiğimiz günlerde iştirak ettiğim bir toplantıda katılımcılardan birisi “İnsan, insan doğmaz, insanlaşır” dedi. Yaşadıkça, kendini geliştirdikçe, kendini bildikçe... Dijtial teknolojiler belki de insanlaşma sürecinde olan her bireyin bir diğeri ile sürekli ve düzenli iletişim halinde olmasını sağlayarak bu “insanlaşma” sürecini rafine ediyor.

Tabii burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta da var. Bireyin eşsiz olmasını sağlayan o “kendi olma hali” için bireyin kendi iç sesini dinleyebilmesi DE gerekli. Sürekli bir şeylerle etkileşim içinde olan siborgun (hiç değilse organik kısmının) bunu başarabilmesi için zaman zaman OFF LINE olması gerek.


Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1245) - Ooof Off Line Köşesi - 28 01 2011


Hiç yorum yok: