Internete özgürlük demek “rencide edici web sayfaları, video görüntüleri gibi materyalleri kanıksamak” anlamına gelmiyor. Elbette ki bir kişi ya da ulusal değeri rencide edici bir materyalin herhangi bir mecrada yayınlanması tasvip edilecek bir şey değil. Keza buna karşı “orantısız güç kullanımı” ile cevap vermek de.
12 Nisan 2008’de Internet Türkiye’de 16. yaşına giriyor. Internetin doğum gününün son on yıldır Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli etkinliklerle kutlanması ise artık bir gelenek haline geldi. Önceleri Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan Internet Kurulu tarafından organize edilen bu etkinlikleri geçtiğimiz yıllarda Kurul’un lağvedilmesi üzerine konuya duyarlı sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilmekte.
Bu yıl onbirincisi kutlanacak olan Internet Haftası 7-20 Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Son bir kaç yıldır Internet Haftası etkinlikleri belli hedefleri gerçekleştirmeye odaklanmış durumda. Kısaca anımsamak gerekirse;
Okullar internete bağlanmalı
Halk Kütüphaneleri internete bağlanmalı
Belediyeler bünyesinde halka açık internet evleri açılmalı
Organize sanayi bölgelerinde internet evleri açılmalı
Kültürel mirasımız internete taşınmalı
E-devlet hizmetleri başlatılmalı
Bu çerçevede sivil toplum kuruluşları, davet aldıkları her şehire temsilcilerini göndererek buralarda konferanslar vermekte, internet okur yazarlığının artması ve yukarıdaki hedeflerin gerçekleştirilmesi için çaba sarfetmekte.
Ancak bu yılki etkinlikler “interneti yasaklama”nın gölgesinde gerçekleştirilecek. Son bir yılda çeşitli vesilelerle yaşadığımız youtube.com gibi global web sitelerine geçici dahi olsa kısıtlama getirilmesi oldukça düşündürücü.
Sorun ile buna yönelik olarak üretilen çözümün yanlışlığı Türkiye’yi dünyanın önünde ikinci kümeye itiyor. Bu açıdan Türkiye’nin adı demokrasinin yerleşmemiş olduğu, çeşitli isimler altında ancak sonuçta bir tür dikta rejimleri ile yönetilen ülkelerin isimleriyle aynı listelerde yer alıyor. Çünkü Türkiye’den başka ne yazık ki sadece bu tür ülkeler internete bu tür yasaklamalar getiriyor.
Yasaklamaya sebep olan şey, basitçe bir web sitesinde rencide edici bir içeriğin yer alması. Internete özgürlük demek “bu tür rencide edici web sayfaları, video görüntüleri gibi materyalleri kanıksamak” anlamına gelmiyor. Elbette ki bir kişi ya da ulusal değeri rencide edici bir materyalin herhangi bir mecrada yayınlanması tasvip edilecek bir şey değil. Ancak ne yazık ki buna karşı mahkeme marifetiyle getirilen cezai uygulamalar bir dönemin ünlü tabiriyle “orantısız güç kullanımı” şeklinde gerçekleştiriliyor.
İlgili web sayfasının silinmesi için o web site yöneticilerine yapılacak bir başvuru ile çözülecek sorun tüm web sayfasına mahkeme kanalıyla kapatma cezası getirilmesi şeklinde olunca sonsuz bir suistimal olasılığı da ortaya çıkmış oluyor.
Eğer bir web sitesinin kapatılmasını istiyorsanız, hele hele bir de bu web sitesi Web 2.0 kültürel özelliklerine haizse (yani sizin de o web sitesine bir sayfa ekleme imkanınız varsa) yapacağınız iş çok kolay. Anonim bir isimle (diyelim ki XY2008) kendinize o web sitesinde bir kullanıcı ismi oluşurun. Rencide edici bir sayfayı (örneğin bir video klibi) o adı kullanarak web sitesinde yayınlayın. Sonra da mahkeme başvurup, “birisi böyle bir sayfa hazırlamış, bu beni rencide ediyor” diyerek şikayette bulunun. Mahkeme de sadece o sayfanın değil tüm web sitesinin erişimine kapatma kararı alsın.
Kültürümüze yerleşmiş pek çok konu için “böyle gelmiş böyle gider” demekten öte bir şey yapamayacak kadar kanıksanmış olgular, akımlar var. Ancak sanal kültür Türkiye’de daha 15 yaşında. Bunun da ancak son beş yılında ADSL imkanları sayesinde kullanıcı patlaması yaşanıyor. Nasıl oluyor da kanıksanmış hiçbir olgusu olmayan bir kültürel değer, bu hale getirilebiliyor?
Cevap basit: Bilgi eksikliği. İki birimlik bilgi ile tüm sorunları çözmeye kalkıyoruz ve sonuçta bu tür suistimaller ya da hak etmediğimiz kararlara, muamelelere maruz kalıyoruz. O halde bilgimizi neden artırmıyoruz?
Konu hakkında yasa yapanlar neden bilgilerini artırmıyorlar? Konunun kullanıcısı pozisyonundaki kamuoyunun önüne neden yüksek bir çıta getirmek yerine herkesin çiğneyip geçeceği güdük bir resim çıkarıyorlar ortaya?
12 Nisan 2008’de Internet Türkiye’de 16. yaşına giriyor. Internetin doğum gününün son on yıldır Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli etkinliklerle kutlanması ise artık bir gelenek haline geldi. Önceleri Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan Internet Kurulu tarafından organize edilen bu etkinlikleri geçtiğimiz yıllarda Kurul’un lağvedilmesi üzerine konuya duyarlı sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilmekte.
Bu yıl onbirincisi kutlanacak olan Internet Haftası 7-20 Nisan 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Son bir kaç yıldır Internet Haftası etkinlikleri belli hedefleri gerçekleştirmeye odaklanmış durumda. Kısaca anımsamak gerekirse;
Okullar internete bağlanmalı
Halk Kütüphaneleri internete bağlanmalı
Belediyeler bünyesinde halka açık internet evleri açılmalı
Organize sanayi bölgelerinde internet evleri açılmalı
Kültürel mirasımız internete taşınmalı
E-devlet hizmetleri başlatılmalı
Bu çerçevede sivil toplum kuruluşları, davet aldıkları her şehire temsilcilerini göndererek buralarda konferanslar vermekte, internet okur yazarlığının artması ve yukarıdaki hedeflerin gerçekleştirilmesi için çaba sarfetmekte.
Ancak bu yılki etkinlikler “interneti yasaklama”nın gölgesinde gerçekleştirilecek. Son bir yılda çeşitli vesilelerle yaşadığımız youtube.com gibi global web sitelerine geçici dahi olsa kısıtlama getirilmesi oldukça düşündürücü.
Sorun ile buna yönelik olarak üretilen çözümün yanlışlığı Türkiye’yi dünyanın önünde ikinci kümeye itiyor. Bu açıdan Türkiye’nin adı demokrasinin yerleşmemiş olduğu, çeşitli isimler altında ancak sonuçta bir tür dikta rejimleri ile yönetilen ülkelerin isimleriyle aynı listelerde yer alıyor. Çünkü Türkiye’den başka ne yazık ki sadece bu tür ülkeler internete bu tür yasaklamalar getiriyor.
Yasaklamaya sebep olan şey, basitçe bir web sitesinde rencide edici bir içeriğin yer alması. Internete özgürlük demek “bu tür rencide edici web sayfaları, video görüntüleri gibi materyalleri kanıksamak” anlamına gelmiyor. Elbette ki bir kişi ya da ulusal değeri rencide edici bir materyalin herhangi bir mecrada yayınlanması tasvip edilecek bir şey değil. Ancak ne yazık ki buna karşı mahkeme marifetiyle getirilen cezai uygulamalar bir dönemin ünlü tabiriyle “orantısız güç kullanımı” şeklinde gerçekleştiriliyor.
İlgili web sayfasının silinmesi için o web site yöneticilerine yapılacak bir başvuru ile çözülecek sorun tüm web sayfasına mahkeme kanalıyla kapatma cezası getirilmesi şeklinde olunca sonsuz bir suistimal olasılığı da ortaya çıkmış oluyor.
Eğer bir web sitesinin kapatılmasını istiyorsanız, hele hele bir de bu web sitesi Web 2.0 kültürel özelliklerine haizse (yani sizin de o web sitesine bir sayfa ekleme imkanınız varsa) yapacağınız iş çok kolay. Anonim bir isimle (diyelim ki XY2008) kendinize o web sitesinde bir kullanıcı ismi oluşurun. Rencide edici bir sayfayı (örneğin bir video klibi) o adı kullanarak web sitesinde yayınlayın. Sonra da mahkeme başvurup, “birisi böyle bir sayfa hazırlamış, bu beni rencide ediyor” diyerek şikayette bulunun. Mahkeme de sadece o sayfanın değil tüm web sitesinin erişimine kapatma kararı alsın.
Kültürümüze yerleşmiş pek çok konu için “böyle gelmiş böyle gider” demekten öte bir şey yapamayacak kadar kanıksanmış olgular, akımlar var. Ancak sanal kültür Türkiye’de daha 15 yaşında. Bunun da ancak son beş yılında ADSL imkanları sayesinde kullanıcı patlaması yaşanıyor. Nasıl oluyor da kanıksanmış hiçbir olgusu olmayan bir kültürel değer, bu hale getirilebiliyor?
Cevap basit: Bilgi eksikliği. İki birimlik bilgi ile tüm sorunları çözmeye kalkıyoruz ve sonuçta bu tür suistimaller ya da hak etmediğimiz kararlara, muamelelere maruz kalıyoruz. O halde bilgimizi neden artırmıyoruz?
Konu hakkında yasa yapanlar neden bilgilerini artırmıyorlar? Konunun kullanıcısı pozisyonundaki kamuoyunun önüne neden yüksek bir çıta getirmek yerine herkesin çiğneyip geçeceği güdük bir resim çıkarıyorlar ortaya?
Internet Haftası’nın hedeflerini gerçekleştirmek işte bu nedenle çok önemli. Kamuoyu bilinçlenmezse dileyen dilediği yasağı uygulayabilir; uygulatabilir.
Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 11 04 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder