Pazartesi, Mayıs 09, 2005

HARRAN'DA INTERNET (*)


Bu sene onikincisi düzenlenen Internet Haftası etkinlikleri kapsamında Telekom’un da desteği ile müslüman dünyanın ilk üniversitesinin kuruluş yeri olarak tespit edilmiş olan Harran bölgesinde kıl çadırlarda yapılan etkinlikle internet bugünün Harranlısına tanıtıldı.

Konuyla ilgili web sitesine asılmış olan fotoğraflardan burada gördüğünüz resim beni oldukça düşündürdü. Bir zamanlar biraz da espri ile reklamlarda gösterilen köfteci ile kestanecili internet kavramının somut bir hali: Ayakkabı boyacılığı ve simit satıcılığı yapan iki çocuk bilgisayarın başına oturtulmuş. Belli ki internet erişimi var. Onlar da merakla internet denen şeyi inceliyorlar.



Bu tür etkinliklere katılmanın sonuçları nelerdir? 2002 yılında aynı etkinlik kapsamında Van ve Hakkari’ye gitme imkanım oldu. Buralarda da benzer şeyleri hissetmiştim.

Öncelikle işin içinde vicdanınıza hitap eden bir boyut var. Aslında karşınızdaki her yaştan vatandaşın kendilerine değer verilmesine karşılık gösterdikleri muazzam bir saygı ve sevgi. İçinizden bir ses “bir yerlerde çok basit sebeplerden kaynaklanan bir sorun var ve bu insanların o basit sebeplerin hiçbiriyle ilgileri yok” diyor (sonuçları onları doğrudan etkilediği halde).

İkincisi bir günlüğüne ya da bir kaç saatliğine çölün ortasında yaratılmış olan vaha durumu söz konusu. Siz orada olduğunuz için, vaha haline getirilmiş olan bir çöl. Siz oradan ayrılınca çöl yine çöle dönüşecek. Bunu siz de biliyorsunuz, ziyaret ettikleriniz de.

Olumlu açıdan bakılacaksa, bu tür bir etkinlik olmasaydı, o geçici vaha durumu da olmayacaktı denilebilir. Belki de bu vesile ile bir kaç genç beyine bir kaç tohum atılmış olur. O tohumların yeşermesi sayesinde de belki yıllar sonra kaderini değiştirmiş bir deniz yıldızı hikayesi çıkabilir karşınıza.

Ne şiirsel !

Eğer daha fazlasını yapabilme imkanı olmasa bu şiirselliği verimlilikle de perçinleyebilirsiniz. Ama ne yazık ki böyle bir olayda ben o tümcenin yanına “Ne verimli” ibaresini ekleyemiyorum.

Çünkü konuya bu açıdan bakacaksak, herhalde yirmili yıllarda yurtdışına gönderilen yetenekli kişilerin yetiştirilebilmiş olmasından daha zor koşullarda değiliz bugün ve ne yazık ki yukarıda şiirsel olarak nitelendirdiğimiz durum sayesinde o kadar bile kişi yetişmiş olamayacağız/olamıyoruz.

Kısacası tipik entellektüel tatmin olgusu ile karşı karşıyayız. Biz birey olarak üstümüze düşeni yaptık ve sabahtan akşama dek kıyıdaki binlerce denizyıldızından birkaç yüz tanesini denize kavuşturduk. Ama elinde dev imkanlar olan devlet mekanizması, özel sektör mekanizması vb bunları kullanarak geride kalan binlerce yüzbinlerce deniz yıldızını kurtaramadı.

Geçmiş olsun!

Internet Kurulu’nu oluşturanlardan birkaç gönüllü kişi yıllardır bu işi canla başla yapıyor. Hem de canla başla bu işi yapıyor oldukları için bazı kişi ya da kesimlerce perde arkasından eleştiri alma pahasına.

Yani ya hasbel kader birşeyler yapılacak ve birkaç deniz yıldızı kurtarılmış olacak. Ya da kamusal ya da özel bürokrasi çarkları ile çarkçıbaşıların kişisel egolarını okşayıcı faaliyetler ön plana çıkarılmadığı sürece bu cephelerden hiç kimse destek olmamakla kalmayacak bir de yapanları eleştirecek.

Acaba eleştirilen şey ne gerçekte? Süreci kurumsallaştıramamak mı, egoları okşamamak mı?

Herhangi bir sürecin kurumsallaştırılabilmesi için, öncelikle o süreçle ilgili felaket durumunun ortadan kalkmış ve normale dönülmüş olması gerekir. Ülkemizde internet bilincinin, internet kullanımının kitlelere ulaştırılabilmiş olma süreci acaba normale dönmüş bir süreç olarak algılanabilir mi?

65 milyonluk bir ülkede birkaç milyon internet kullanıcısı ve daha hala internetin, bilgisayar sahibi olmanın lüks tüketim malzemesi olma hali.

Kendinize güveniyor musunuz? Yanınızdaki iş arkadaşlarınıza güveniyor musunuz? Cevaplar evet ise kimsenin egosu incinmez, geçici vahalar verimli ovalara dönüşür! Yoksa daha çok vadimiz çölleşir!

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki, Ooof Off Line köşeşinde yayınlanmıştır (07 05 2005)

Hiç yorum yok: