Hiç şöyle bir haber gözünüze ilişti mi: “Evi soyan çilingir yakalandı”. Evin kapısını çeşitli metodlarla açarak içeri giren ve evde bulduğu değerli şeyleri çalan kişiye neden çilingir değil de hırsız diyoruz? Sonuçta hırsızın da yaptığı şey çilingirlik işi değil mi?
Bu sorunun cevabı basit. Çilingir ile hırsızın kapı konusunda yaptığı şey her ne kadar aynıysa da çilingirin onu yapma sebebi ve amacı ile hırsızınki aynı değildir. Çilingir kapıyı hırsızlık yapmak amacıyla açmaz; daha ziyade bir soruna çözüm amacıyla ve kapının sahibinin bilgisi, görevlendirmesi doğrultusunda o işi yapar.
Şimdi gelelim bunun internet muadiline. Internette hırsızlık yapanlara da “yanlış olarak” hacker denmekte. Aynen yukarıdaki örnekteki hırsıza çilingir demediğimiz gibi, burada da hırsızlık yapan kişiye hacker demek doğru değildir (hacker bilişim teknolojileri alanında ileri düzeyde bilgi, uzmanlık sahibi olan kişidir).
Her ne kadar internette hırsızlık ya da buna benzer olumsuz bir eylemde bulunan kişinin “kullandığı imkanlar” bir hacker’ın kullanabileceği teknik düzey seviyesinde imkanlar, bilgiler olsa da (hatta çoğu zaman o düzeyde bile olamasa da).
Korsan ya da hırsız gibi hem kültürümüz tarafından da benimsenmiş ve daha doğru bir imgeyi çağrıştıran kelimeler kullanmak varken neden inatla ve biraz da kopyacılıkla (başka ülkelerin pek çok medya kuruluşu da benzer yanlışlığı yapmakta) daha zor ve yanlış olan yolu seçiyor; bu kişilere (hem de İngilizce bir kelime olan) hacker diyoruz.
Nedeni basit? Medyanın bunları öğrendiği kaynaklar öyle diyor. Hem herkesin bilmediği türden bir kelime kullanarak, yapılan şeyin ve onu yapan kişinin normalden farklı bir şey yaptığı, farklı bir kişi olduğu imajı güçlendirilmiş oluyor. Malum daha bilişimi, interneti “olağan olgular” sınıfına almadık ya!..
Geçtiğimiz günlerde bu hacker yakıştırması yine manşetlere taşındı. Hem de bu kez “hacker”lık yapan kişi bir Türk’tü ve FBI’ın talebi doğrultusunda ele geçirildi.
Görerek öğrenen medya da gördüklerini kopyaladı. Hırsıza çilingir demiş oldu. Haberleri görerek, duyarak öğrenme bir metod olabilir ama kullanılacak kelimeleri, jargonu duyarak, görerek öğrenme modeli çok sağlıksız. Bilemiyorum başka ülkelerde de dördüncü güç olarak lanse edilen medya bu denli sağlıksız bir eğitim modeli sonucu deneyim kazanmış uzmanların çoğunlukta olduğu bir yapıya mı sahip?
Konunun başka bir boyutu daha var.
Geçtiğimiz aylarda devreye giren yeni ceza yasası eleştirilirken “hırsıza hırsız demek bile suç olacak” gibisinden yorumlar vardı. Yukarıdaki konuya örnek teşkil eden genci ele alalım. Bu kişi geçtiğimiz günlerde büyük bir internet yolsuzluğunun içinde olduğu gerekçesiyle göz altına alındı; kendisine hacker dendi, korsan dendi vb. Yarın bu kişinin suçsuzluğu ispatlanırsa, ya da iştirak etmiş olduğu suçun başta belirtilen düzeyde olmadığı ortaya çıkarsa, gazeteler ve diğer tüm medya geriye dönüp, ilk yakalandığında kaleme aldıkları tüm metinleri değiştirecek mi?
Elbette hayır!
Bu durum şimdiye dek pek sorun yaratmıyordu. Çünkü okuyan okumuş, dinleyen dinlemiş oluyordu ve medyanın arşivinde çürüyüp gidiyordu. Kişinin haksızlığa uğramış dahi olsa bundan sıyrılması nispeten daha kolaydı. Tekzip ise yeterince sağlıklı çalışan bir müessese değildi.
Oysa şimdi o arşivler tüm dünyaya açık halde. Internetten ilgili bir iki kelime ile arama yapıldığında o haber metni yıllarca daha insanların karşısına çıkmaya devam edecek. Diyelim ki bu kişi bir süre sonra bir iş başvurusu yapacak ve diyelim ki firma internetten kişi hakkında arama yapacak.
Buyrun ayıklayın pirincin taşını.
Kısacası neyin ne şekilde yapılacağını açıklayan yasaları çıkarmakla, o olguyu yaşamımızın bir parçası haline sağlıklı bir şekilde getirme sürecini gerçekleştirmiş olmuyoruz. Daha ziyade o sürecin başlamasını sağlamış oluyoruz o kadar. O olguyu idrak edip yaşamımıza entegre etmiş olmak için ise zamana gereksinimimiz var.
Bu sorunun cevabı basit. Çilingir ile hırsızın kapı konusunda yaptığı şey her ne kadar aynıysa da çilingirin onu yapma sebebi ve amacı ile hırsızınki aynı değildir. Çilingir kapıyı hırsızlık yapmak amacıyla açmaz; daha ziyade bir soruna çözüm amacıyla ve kapının sahibinin bilgisi, görevlendirmesi doğrultusunda o işi yapar.
Şimdi gelelim bunun internet muadiline. Internette hırsızlık yapanlara da “yanlış olarak” hacker denmekte. Aynen yukarıdaki örnekteki hırsıza çilingir demediğimiz gibi, burada da hırsızlık yapan kişiye hacker demek doğru değildir (hacker bilişim teknolojileri alanında ileri düzeyde bilgi, uzmanlık sahibi olan kişidir).
Her ne kadar internette hırsızlık ya da buna benzer olumsuz bir eylemde bulunan kişinin “kullandığı imkanlar” bir hacker’ın kullanabileceği teknik düzey seviyesinde imkanlar, bilgiler olsa da (hatta çoğu zaman o düzeyde bile olamasa da).
Korsan ya da hırsız gibi hem kültürümüz tarafından da benimsenmiş ve daha doğru bir imgeyi çağrıştıran kelimeler kullanmak varken neden inatla ve biraz da kopyacılıkla (başka ülkelerin pek çok medya kuruluşu da benzer yanlışlığı yapmakta) daha zor ve yanlış olan yolu seçiyor; bu kişilere (hem de İngilizce bir kelime olan) hacker diyoruz.
Nedeni basit? Medyanın bunları öğrendiği kaynaklar öyle diyor. Hem herkesin bilmediği türden bir kelime kullanarak, yapılan şeyin ve onu yapan kişinin normalden farklı bir şey yaptığı, farklı bir kişi olduğu imajı güçlendirilmiş oluyor. Malum daha bilişimi, interneti “olağan olgular” sınıfına almadık ya!..
Geçtiğimiz günlerde bu hacker yakıştırması yine manşetlere taşındı. Hem de bu kez “hacker”lık yapan kişi bir Türk’tü ve FBI’ın talebi doğrultusunda ele geçirildi.
Görerek öğrenen medya da gördüklerini kopyaladı. Hırsıza çilingir demiş oldu. Haberleri görerek, duyarak öğrenme bir metod olabilir ama kullanılacak kelimeleri, jargonu duyarak, görerek öğrenme modeli çok sağlıksız. Bilemiyorum başka ülkelerde de dördüncü güç olarak lanse edilen medya bu denli sağlıksız bir eğitim modeli sonucu deneyim kazanmış uzmanların çoğunlukta olduğu bir yapıya mı sahip?
Konunun başka bir boyutu daha var.
Geçtiğimiz aylarda devreye giren yeni ceza yasası eleştirilirken “hırsıza hırsız demek bile suç olacak” gibisinden yorumlar vardı. Yukarıdaki konuya örnek teşkil eden genci ele alalım. Bu kişi geçtiğimiz günlerde büyük bir internet yolsuzluğunun içinde olduğu gerekçesiyle göz altına alındı; kendisine hacker dendi, korsan dendi vb. Yarın bu kişinin suçsuzluğu ispatlanırsa, ya da iştirak etmiş olduğu suçun başta belirtilen düzeyde olmadığı ortaya çıkarsa, gazeteler ve diğer tüm medya geriye dönüp, ilk yakalandığında kaleme aldıkları tüm metinleri değiştirecek mi?
Elbette hayır!
Bu durum şimdiye dek pek sorun yaratmıyordu. Çünkü okuyan okumuş, dinleyen dinlemiş oluyordu ve medyanın arşivinde çürüyüp gidiyordu. Kişinin haksızlığa uğramış dahi olsa bundan sıyrılması nispeten daha kolaydı. Tekzip ise yeterince sağlıklı çalışan bir müessese değildi.
Oysa şimdi o arşivler tüm dünyaya açık halde. Internetten ilgili bir iki kelime ile arama yapıldığında o haber metni yıllarca daha insanların karşısına çıkmaya devam edecek. Diyelim ki bu kişi bir süre sonra bir iş başvurusu yapacak ve diyelim ki firma internetten kişi hakkında arama yapacak.
Buyrun ayıklayın pirincin taşını.
Kısacası neyin ne şekilde yapılacağını açıklayan yasaları çıkarmakla, o olguyu yaşamımızın bir parçası haline sağlıklı bir şekilde getirme sürecini gerçekleştirmiş olmuyoruz. Daha ziyade o sürecin başlamasını sağlamış oluyoruz o kadar. O olguyu idrak edip yaşamımıza entegre etmiş olmak için ise zamana gereksinimimiz var.
Bundan böyle bu sadece konu AB olunca gündeme gelecek bir kavram diye düşünüyorduysanız; bir kez daha düşünün!
Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (17 09 2005)
Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (17 09 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder