Pazartesi, Aralık 05, 2005

BM BİLGİ TOPLUMU ZİRVESİ - TUNUS


Başlıktaki hafifi nahoş durum sizin de dikkatinizi çekmiştir. Bir yanda “bilgi toplumu” kavramı diğer yanda ise “Tunus” gibi bir ülke adı. Tunus’un nesi varmış diye sorarsanız buyrun bazı bilgiler:

Freedom House’un yayınladığı basın özgürlüğü indeksinde 194 ülke içinden 173. sırada ve “özgür değil” statüsünde (Türkiye ise 105. sırada ve kısmi özgür statüsünde).

10 milyonluk ülkede internete erişen nüfus sayısı 850 bin civarında. Bu erişim sadece kamuya açık yerlerden yapılabiliyor. Tunusluların evlerindeki telefon hatlarından internete erişim imkanları yok.

Tunus menşeili web site sayısı sadece bin 750 ve günlük hit sayısı 850 bin.

Bir başka deyişle Birleşmiş Milletler’in organize ettiği bu iki bacaklı konferansın ikinci aşaması olan 2005 oturumunun Tunus gibi bir ülkede yapılması pek de uygun değil. Denildiğine göre organizasyonun Tunus’ta yapılmasının sağladığı maliyet avantajı nedeniyle böyle bir seçime gidilmiş. Yine de 2003 Aralık’ta Cenevre’de yapılan birinci oturum sırasında, Tunus’ta gerçekleştirilecek olan etkinliğe atıfta bulunularak, “konuşma özgürlüğü” konusunda katılımcılar ve delegelerin herhangi bir sorun yaşamayacakları beklentileri yüksek sesle dile bile getirilmiş.

Gelelim asıl konuya: Birlemiş Milletler’in “bilgi toplumu” zirvesi düzenlemesinin gerisinde yatan şey ne? Cevap basit : Internet’in (Birleşmiş Milletler bünyesinde) bir mekanizma tarafından yönetilmesini sağlamak.

Bugün dünyada Internet’i kim yönetiyor? Cevap: Hiç kimse. Bu tür bir sorumluluğa en yakın kuruluş, kar amacı gütmeyen ICAAN isimli bir ABD kurumu. Bu kurumun da temel işlevi web alanadı isim dağıtma işini organize etmek.

Bunun dışında konu konuşma özgürlüğü, içerik yönetimi, elektronik ticaretten vergi alınması gibi kavramlara geldiğinde, ortada eski, klasik dünyamızdan bildiğimiz bir bürokrasi mekanizması yok.

Internetin “özgür ruh”una uygun olan da bu zaten.

Internet henüz idrak edemeyen pek çokları için bir teknoloji altyapısı olarak değerlendiriliyor ama pratik hiç de öyle değil. Internet bugün, insanların yönetilmesi için geliştirilmiş en iyi çözüm olan demokrasinin kabuk değiştirmesini sağlayacak bir etki olarak yerini almak üzere. Nedir bu kabuk değiştirme?

Bugün demokrasi sözde lojistik sebeplerden dolayı “temsili” bir modelde icra ediliyor. Güya kendi kendini yönetme hakkına sahip bireyler, kendilerine birer temsilci seçiyorlar ve bu temsilciler (milletvekilleri) meclise gidip bireyler adına bireyleri ve ülkeyi yönetiyor.

Pratikte bu süreç ne kadar bireyleri ve ülkeyi daha iyi yaşama taşımayı olanaklı kılıyor?

Bu soruya verilecek olumsuz cevabın gerisinde temsili modelin kendi içinde defolara sahip olması da yatmakta.

Gelelim intermetin getireceği dramatik değişikliğe. Internet gibi bir imkan, daha ilk günden, onun tasarımcıları tarafından geliştirilen ve korunan bir ruh ile, “doğrudan demokrasiyi”, “özgürce konuşma” imkanını savunuyor.

Hal böyle olunca kendilerine verilen temsil yetkisinden istifade edenler ellerindeki bu imtiyazları kaybetmek istemiyor ve kurulu düzeni bozabilme gücüne sahip olan interneti sistemin içine dahil etmek istiyor.

Internetin bildik bir model marifetiyle Birleşmiş Milletler ya da benzeri bir çokuluslu kurum çatısında yönetilmeye, özgür ruhu boyunduruk altına almaya çalışmanın temelinde yatan şey budur.

Peki bu gerçekleştirilebilir mi? Internetin orijinal tasarlayıcıları dışında hangi kişi, kurum ya da devletlerin bu özgür ruh’u desteklediklerini, desteklemek isteyeceklerini bilemiyorum. Yukarıda bahsettiğim özgür basın listesinin en başında gelen İskandinav ülkeleri mi? ABD mi? Avrupa Birliği mi? Ya da üstlerinde özgür konuşma ile ilgili baskıyı politik arenaya çekerek konuyu orada manipüle etmeye çalışan Çin gibi ülkeler mi? (Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesidir – reddettiği hiçbir konuda konsey karar alamaz).

Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama dünya medeniyetinin yönetilme modelinde yepyeni bir aşamaya giriyoruz. Doğrudan, katılımcı demokrasi!

Türkiye’nin AB’ye girme sancıları çektiği bu dönemde dünya da aslında katılımcı demokrasiye geçme sancıları yaşıyor. Tıpkı bizim yaptığımız gibi, kendisi katılımcı demokrasiye riayet etmek yerine onu kendine benzetmeye çalışarak...

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (03 12 2005)

Hiç yorum yok: