Cuma, Haziran 02, 2006

BİR BORGES ÖYKÜSÜ DEĞİLSE...


Borges’in ölümünün üzerinden 20 yıl geçti. 1986 Haziran’ında bir Cumartesi günü Cumhuriyet Gazetesi’nin, ölümü nedeniyle, ayırmış olduğu tam sayfa belge niteliğindeki haber sayesinde varlığını öğrendiğim bu Arjantinli (okur) yazar için sanırım söyleyebileceğim en iyi niteleme şu olurdu : Dilediğiniz herhangi bir romana (uzun edebi metne) baktığınızda, eğer Borges’i iyi idrak etmişseniz, şöyle bir yorumda bulunabilirsiniz : “Borges olsaydı, bunu şu kadar sayfalık bir öyküde hallederdi”.

Borges’in bu şekilde hallettiği öykülerden bir tanesinde de hayali kahramanımızın bir özelliği var. Yaşadığı hiçbir şeyi unutmuyor olması. İlk etapta size bu çok güzel bir özellik olarak gelebilir. Peki bu özellik şu detayda ise bu fikriniz hala geçerli olur mu : Yaşadığınız hiç bir dakikayı, hiç bir saniyeyi, unutmuyorsunuz.

Bir başka deyişle bire bir ölçekli harita yapmak gibi.

Geçtiğimiz günlerde gözüme ilişen bir haber bana Borges’in bu öyküsünü anımsattı. Buna göre Microsoft firması, kulağa ve ağıza yerleştirilecek, çağrı merkezi personelinin kullandığı türden bir mikrofon+kulaklık sayesinde, kişinin duyduğu ve söylediği her şeyi kayıt edebileceği teknoloji üzerinde çalışıyor.

Gün boyunca üstünüzde taşıdığınız cihaza yapılacak bu kayıtları akşam, bilgisayarınıza indirerek sonsuza dek saklayabileceksiniz.

Böylece kim size ne demişti, siz ona ne cevap vermiştiniz, tüm bu iletişim problemleri çözülecek. Birisi sizi yanlış mı anlamış; derhal bunu ispat edebileceksiniz. Bak diyeceksiniz, ben sana şunu şunu söylemişim; ve kayıtlarınızı dinleteceksiniz.

Ya da eşiniz size bir şey söylemiş de siz hı hı deyip sonra yapmayı unutmuş musunuz? Bir de üstüne üstlük öyle bir konuşmanın yapılmadığını mı iddia ediyorsunuz. Buyrun eşinizin kayıtlarına ve sizin söylediğiniz hı hı cevabına. Hepsi arşivde kayıtlı.

Bu tür imkanlar, yeni gelen pek çok teknoloji için olduğu üzere, tedirginlikle karşılanmaya mahkum. Neden mi? Bir düşünelim:

Bu arşivler nerede saklanacak? Evinizdeki bilgisayarda ya da internette size bu hizmeti verecek bir sunucu bilgisayar üstünde. Bu bilgisayar ne kadar güvenli olacak? Birisi evinizdeki bilgisayara bir hacker saldırısı düzenlese, ya da daha konvansiyonel modellerle (mesela bilgisayarı çalmak gibi) arşivinizi ele geçirse ne olacak?

Böyle bir sistemi kullanmaya başladığınızda bundan keyif mi alırdınız yoksa bu bir tür otosansür anlamına mı gelirdi? Bundan böyle dilediğiniz gibi konuşabilecek misiniz?

Doğru; hiçkimse sizi bunu kullanmaya zorlamayacak.

Tıpkı şu an kimse sizi cep telefonu, eposta, faks kullanmaya zorlamadığı gibi. Ama kullanıyorsunuz ve bunların hepsinin bildik ya da bilmedik kulaklar tarafından “x-ray cihazından geçen bavullar gibi” süzgeçten geçirildiğine ses etmiyorsunuz/etmiyoruz (tamam, kimse bu mekanizmanın resmen varlığını kabul etmiyor ama bunun ne önemi var).

Temelde sorun bu tür teknolojiler ve bunların yanlış ellere düşmesi tedirginliği değil belki de. Daha ziyade dünyanın içinde bulunduğu global hal itibariyle insanların “ya bu imkan kötü amaçlarla kullanılırsa” hissine her zamankinden daha çok kapılma meylinde olması.

Sorun o imkanı kötü amaçlarla kullanma potansiyelinin global anlamda sürekli artmasıdır. Otobanlar yapıyoruz; katiller bunları kullanarak kaçıp gidiyor. Özgür konuşma ortamı olan internet tüm dünyaya açıldı; yasadışı eylem içinde olanlar bu imkanı kendi kötü emelleri için kullanıyor.

Yarın, belki de günlük hayatımız için çok faydalı olacak bu yeni teknolojiler de karşımıza çıktığında, o teknolojinin ne olduğuna, bize nasıl fayda sağlayacağına bakmak yerine, şunları düşüneceksek, dünyanın gidişi iyi değil demektir : Bu imkanı kim bana karşı ne şekilde kullanabilir? Bunu nasıl korumam, başkasının eline geçmesini engellemem gerekir? Vb...

Eğer bu dünya, bu evren, bir başka Borges öyküsü değilse tabii.

(1899’da doğan J.L.Borges 14 Haziran 1986’da İsviçre’de ölmüştür)

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji Eki'nde yayınlanmıştır (02 06 2006)

Hiç yorum yok: