Çarşamba, Ocak 21, 2009

KORSANLARIN PARTİSİ


İsveç’te 2006’da kurulan Korsan Partisi basitçe üç konuda İsveç’in ve AB’nin dikkatini çekmek istiyorlar. Telif Haklarında reform, patent sisteminin kaldırılması ve özel yaşama saygı. 2009’da bunları savunacak bir temsilcileri Avrupa Parlementosu’na seçilecek gibi.


Olacağı buydu. Vikinglerin torunları atalarının kemiklerini sızlatmıyor. 2009’da İsveç’ten Avrupa Parlementosu’na gönderilecek temsilcilerden en az bir tanesini, 1 Ocak 2006’da start alan Piratpartiet’in (Pirate Party, Korsan Partisi) gönderileceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Parti daha şimdiden İsveç’te Yeşiller Partisi’nin oy tabanını sollamış durumda. Öte yandan Korsan Parti olgusu İsveç sınırlarını da aşmış durumda. Bugün İspanya, Avusturya, Almanya ve Polonya’da kuruluşları resmen kabul edilmiş Korsan Partisi mevcut. ABD, Fransa, Arjantin ve Finlandiya’da ise partiler kurulmuş faal ancak henüz ilgili devlet kurumlarına başvurup resmiyet kazanmamışlar (Kaynak Wikipedia).

Ne istiyor bu Vikinglerin torunları? Basitçe üç şey istiyorlar. Web sitelerinde de bunu duyurmuşlar
(http://www.piratpartiet.se/international/english).

1. Telif Hakları Yasasında Reform
2. Patent Sisteminin Kaldırılması
3. Özel Yaşama Saygı

Telif haklarında reform talebinin gerisinde bugünün ışık hızında yaşanan dünyasında telif hakları olgusunun geçerliliğini yitirmiş olması yer alıyor. Korsan Partisi, ticari amaçlı olmadığı sürece her türlü eserin paylaşılmasının serbest olmasını savunuyor. Öte yandan işin içine ticari amaçlar girecekse de telif hakkı olgusunun beş yıl ile sınırlandırılmasını talep ediyorlar. Bu süreyi belirlerken de oldukça mantıklı ve tutarlılar. Bir telif eser bugünün dünyasında ilk bir ya da iki yıl içinde ticari bir başarı elde edebiliyorsa ediyor; edemiyorsa bir daha asla o şansı yakalayamıyor.

Bu bakış açısının çarpraz kontrolü de doğru. Bu tür eserleri sunan firmalar (örneğin plak şirketleri ya da yayıncılar) gelir gider planlaması yaparken bir eserden on sene, yirmi sene sonra da gelir elde edeceklerini varsaymıyorlar. Ancak yine de bu hak bugün onlara ait.

Dünün yavaş ilerleyen, dijitalleşmemiş dünyası için bir eserin ancak yıllar sonra “keşfedilebilmesi” belki olası idi. Ancak bugünün dünyasında nasıl ki öteki kültürel ögeler ışık hızı etkisinden nasibini alıyorlarsa telif hakları da almalı.

İkinci hedef olan patent sisteminin kaldırılmasının odağında ilaç sektörü yer almakta. Parti’nin web sitesinde bu konuda yapılmış bir fizibilite raporu da bulunmakta. Çok duru bir akıl yürütme ile ilaç sektörünün güçlenerek devam etmesini öte yanda ilaç fiyatlarının %70’lere dek düşmesini sağlamanın sihirli formülü çıkarılmış.

Sorun şudur: İlaç firmalarının uzun süreli patent haklarını sayesinde yüksek ücretten ilaç satmalarının temelinde bu sektörde ARGE yatırımlarının pahalı olması yer almaktadır (yeni bir ilacın ARGE maliyeti bir milyar dolar düzeyindedir).

Şimdi bu şifrelenmiş tümceyi biraz açalım. Öncelikle pek çok ülkede yer alan sosyal güvenlik yasaları nedeniyle ilaca ödenen paranın büyük bir kısmını devlet karşılamaktadır. İkinci olarak ilaç üreticisi olan büyük firmaların kendi yayınladıkları yıllık faaliyet raporlarına bakıldığında firmaların gelirlerinin sadece %15’ini ARGE’ye ayırdıkları görülmektedir.

Bu iki bilgi dikkate alındığında önerilen çözüm şudur: Devlet bu alandaki harcamasının (15 değil) %20’ini ilaç firmalarının ARGE faaliyetleri için onlara versin. Buna karşılık patent hakları kaldırılsın ve ilaçlar üzerinde patent hakkı olmayan fiyatlarla satılsın.

Bu şekilde satılan ilaçlar da (yirmi otuz yıllık ilaçlar) incelenmiş ve burada rekabetten dolayı fiyatların %70 düştüğü tespit edilmiş. Bu oran hammadde maliyetlerinde %30luk bir ucuzlama demektir. Bir başka deyişle aynı paranın yarısı tasarruf edilirken, ARGE’ye %5 daha çok kaynak ayrılırken ilaç fiyatları %70 düşebilir.

Özel hayata saygı olgusu 11 Eylül terör olayından sonra sadece ABD’de değil onun etkisiyle ve İspanya, İngiltere, Türkiye’deki saldırılarla Avrupa’da da ikincil bir önem arzetmeye başladı. Önce güvenlik mottosu ister istemez hepimizin ağzının kapanmasına neden oluyor. Ancak bu sinme, sindirme sürecinin zararlarını da görmüyor değiliz. Bugün hala (iş bilen başbakanımız hariç) youtube’a erişemiyoruz örneğin.

Korsan Partisi amblemlerinde yer alan yelkenlerini rüzgarla doldurmuş hızla ilerliyor. Aklıma gelmişken; zamanında Akdeniz’in dört bir yanını hangi millet fethetmişti?

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 09 01 2009

1 yorum:

senbilirsinabla dedi ki...

"Abla"nın oyu Korsan Partisi"ne!

Yine de, üç vakte kadar, Türkiye'nin de taklit edeceği "böyle bir parti"nin macerası ne olur, seyre değer...