Pazartesi, Eylül 06, 2010

“DİNGİN BİR ŞİMDİKİ ZAMAN” HAYALİ!

Eğer bir ülke veri ve enformasyon içinde boğuluyor ancak bilgi üretemiyorsa gelişmemiş demektir


- Herşeyi, baştan sona herşeyi bildiğimiz zaman, daha ne öğrenmemiz gerekecek?
- Sentez sanatını !

J.C. Carriere’nin bu sorusuna verdiği cevapla Umberto Eco yaşadığımız bilgi çağında “bilgi” demekle ne kastedilmesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koymuş durumda.

Bu model Michel Serres’ten bir alıntıyla da güçlendiriliyor: “Hafızamıza [malumat] yerleştirme çabasını artık göstermemiz gerekmiyorsa o zaman geriye sırf zekamız kalıyor”.

Bugün fazlalığından dolayı yakındığımız veri ve enformasyona ulaşmak dünün insanı için oldukça zor ve o nedenle de değerliydi. Sorun aslında bir veri ya da enformasyona ulaşıldığında bununla hayatın kalitesini nasıl artıracağını bilen insan sayısının az olmasıydı. Pek çok insan bu bilinçten yoksun olarak yaşadı.

Bugün ortalama bir insan o bilince sahip. Ancak sorunu ise veri ya da enformasyonu yalın olarak kullandığında hayatına bir değer katma imkanının olmaması. Onları kullanarak, işleyerek illa ki bir bilgi üretmesinin gerekliliği. Umberto Eco “sentez sanatı” cevabıyla bu realiteye işaret ediyor.

Bugün gelişmiş ile gelişmekte olan (yani gelişmemiş) bir ülkeyi ayırt etmede bu nokta da bir değerlendirme kriteri olabilir. Eğer bir ülke veri ve enformasyon içinde boğuluyor ancak bilgi üretemiyorsa gelişmemiş demektir (Ya da genelde gelişmiş sınıfına giren bir ülkede yaşayan herhangi bir birey ya da topluluk için de bu değerlendirme kısmi olarak yapılabilir).

Dijital kültürde bunun hoş bir adı da var : Dijital uçurum! Bu uçurumu kapatma eforu da ülkenin gelişmişliğinin bir göstergesi olabiliyor. Bazı ülkeler her haneye yüksek hızlı internet erişimi sağlamayı anayasal bir hak olarak değerlendirirken başka bazı ülkeler anayasayı değiştirmek için bambaşka motivasyona sahip olabiliyor (mesela yargının yürütme ile aynı söyleme sahip olmasını sağlamak gibi)

Eco ile Carriere’nin söyleşi formatındaki “Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın” isimli kitapta kitabın geleceği de sorgulanıyor. Ancak basitçe mektup ile zarfın aynı şeyler olmadığı gibi belki de kağıdın yenileceğini ama kitabın teknolojiye yenilmeyeceğini saptıyorlar. Hatta bazı açılardan incelendiğinde kitabın format olarak bile teknolojiye üstün geldiğini tespit ediyorlar. Örneğin beş yüz sene önce yazılmış bir kitabı, dilini bildiğiniz sürece, bugün hala kolayca açıp okuyabilirsiniz. Ancak daha on yıl önce popüler olan bir saklama ünitesinde (diyelim ki diskette) yer alan bir dosyayı okumak bugün için neredeyse imkansız. Neden? Çünkü standard bir bilgisayarda artık disket okuyucusu yok!

Benzer şekilde belki CD/DVD okuyucular da yarının mükemmel bilgisayarlararının standard bir parçası olmayacaklar ve o nedenle bugün CD’lerde DVD’lerde saklanan bilgilere erişim imkanı ortadan kalkmış olacak.

Elbette ki bu ölümcül bir durum değil. Her seferinde yeni bir teknoloji çıktığında o geçiş döneminde bilgi hazinenizi yeni teknolojiye dönüştürürseniz herhangi bir kaybınız olmaz.

Ancak yine de bu durum, adı “kalıcı veri depolama ortamı” olarak anılan teknolojilerin aslında kendileriyle çelişkiye düşer gibi “geçici” oldukları gerçeğini saklayamıyor. Geçici çünkü sürekli değişiyor.

Bu değişim öyle bir hızda ki Eco’nun tespitiyle “Dingin bir şimdiki zamanı yaşayamıyoruz artık! Daima geleceğe hazırlanma gayreti içindeyiz!”

O gelecek hiçbir zaman gelmiyor ve daha da kötüsü şimdiki zamanı elimizden çalıp kaçırıyor!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1224) - Ooof Off Line Köşesi - 03 09 2010

Hiç yorum yok: