Türkiye’de web sitelerine erişimin yasaklanmasının gerisinde yatan temel sorun bütünüyle vergi kanunlarımızla mı ilgili? Öne çıkarılan bu sorun gerçekten de tüm resmin baş sorumlusu mu? Yoksa farkında olmadan kafamızı kuma mı sokuyoruz?
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün Eylül ayında New York Columbia Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada “Türkiye’de internet sansürü olmadığını, bazı sitelere erişememenin vergi kanunlarımızdaki yetersizlikten kaynaklandığını” açıkladı.
Medya bu açıklamayı şaşırtıcı olarak yorumladı. Internet medyasında ise konu “Cumhurbaşkanına bu tür yanıltıcı bilgilendirmeyi kim yapıyor?” temasıyla işlendi.
En basit bir konu bile zihinlerde oluşmuş paradigmalar nedeniyle bir açmaza sürükleniyor. Hal böyle olunca da herhangi bir çözüm üretmek söz konusu değil?
“Kim”in bilgilendirdiğini bir kenara bırakarak şu iki soruya cevap arayalım: Birinci soru: Cumhurbaşkanının bu açıklaması doğru mu değil mi? Evet doğru. Geçtiğimiz aylarda Ulaştırma Bakanlığı ile Google arasında yaşanan ve medyaya da yansıyan Google’un bazı hizmetlerine erişim kısıtlaması getirilmesi konusu bakanlığın bakış açısından incelendiğinde vergisel bir özelliğe sahip. Bakanlık Google’un Türkiye kullanıcılarına sunduğu reklamlardan kazandığı parayı bir Türk firması üzerinden tahsil etmesini ve bunun da vergisini ödemesini bekliyor. Google ise bu tahsilatı dünya üzerinde bir kaç ülkede konsolide etmiş olduğu firmalar üzerinden yapıyor.
Şimdi ikinci soruyu da sorarak, işin sağlamasını yapalım: Türkiye’de şu an, Youtube da dahil olmak üzere, yüzlerce siteye erişimin aylardır, yıllardır yasal olarak engellenmiş olmasının gerisinde yatan sebep yukarıdaki Google sebebiyle aynı mıdır?
Eğer bu sorunun cevabı yasaklı web sitelerinin tamamı için olmasa bile çoğu için aynı olsaydı Cumhurbaşkanımızın New York’taki açıklaması bir devlet adamının samimi bir özeleştirisi olarak değerlendirilebilirdi. Oysa biliyoruz ki yasaklı olan tüm o web sitelerine erişimin engellenmesinin gerisinde başka sebepler yatmakta. Örneğin youtube erişimini engelleyen mahkeme kararında vergisel bir şey yok. Daha ziyade Atatürk ile ilgili bir video klibin tüm dünyadan erişimine kapatılmamasından dolayı ihtiyaten alınmış bir karar var.
Yeniden anımsamak gerekirse Youtube Atatürk ile ilgili o videonun Türkiye’den erişimini kaldırmayı taahhüt ediyor, ama tüm dünyadan erişimini kaldırmaya yanaşmıyor. Türkiye ise bunu yeterli bulmuyor.
Youtube eğer başka örneklerde de maruz kaldığı bu baskı karşısında aynı tavrı gösteriyor olsa söylenecek bir şey yok. Ancak burada Youtube’a kafa tutan tarafın gücüyle orantılı bir tepki var. Demek ki Türkiye’nin gücü Youtube’un o videoya erişimi dünya genelinde engellemesine yetmiyor. Eğer bu analiz doğruysa resmi makamlarımız kendi başarısızlıklarının faturasını kendi ülkesindeki internet kullanıcılarına çıkarmış oluyor. Youtube’a erişimi engelleyerek.
Bu tablo karşısında Cumhurbaşkanımızın açıklaması genel resmin çok küçük bir kısmı için doğrudur; ama tüm resmi yansıtmakta yetersizdir.
Bu denli basit konuları çözmek için bile aylarca, yıllarca zaman ve emek harcıyorsak (örneğin Youtube yasağı şu an AİHM’ye taşındı) en azından dürüstçe şu iki tespitten birini kabul edelim: Ya bu işten anlamıyoruz ya da bu işe yeterince önem vermiyoruz. Bu son tümcedeki “iş” kelimesi “internet, dijital kültür, bilgi çağı, konuşma özgürlüğü” gibi kavramlara işaret etmektedir.
İlginçtir bu kavramları kendi başına ele almamız gerektiğinde onun hakkında methiyeler düzmek konusunda oldukça başarılıyız. Demek ki içinde yaşadığımız bu çağın global özelliklerini, yapıtaşlarını idrak edebilmiş değiliz. Ezberimiz güçlü ama muhakeme yeteneğimiz yok!
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün Eylül ayında New York Columbia Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada “Türkiye’de internet sansürü olmadığını, bazı sitelere erişememenin vergi kanunlarımızdaki yetersizlikten kaynaklandığını” açıkladı.
Medya bu açıklamayı şaşırtıcı olarak yorumladı. Internet medyasında ise konu “Cumhurbaşkanına bu tür yanıltıcı bilgilendirmeyi kim yapıyor?” temasıyla işlendi.
En basit bir konu bile zihinlerde oluşmuş paradigmalar nedeniyle bir açmaza sürükleniyor. Hal böyle olunca da herhangi bir çözüm üretmek söz konusu değil?
“Kim”in bilgilendirdiğini bir kenara bırakarak şu iki soruya cevap arayalım: Birinci soru: Cumhurbaşkanının bu açıklaması doğru mu değil mi? Evet doğru. Geçtiğimiz aylarda Ulaştırma Bakanlığı ile Google arasında yaşanan ve medyaya da yansıyan Google’un bazı hizmetlerine erişim kısıtlaması getirilmesi konusu bakanlığın bakış açısından incelendiğinde vergisel bir özelliğe sahip. Bakanlık Google’un Türkiye kullanıcılarına sunduğu reklamlardan kazandığı parayı bir Türk firması üzerinden tahsil etmesini ve bunun da vergisini ödemesini bekliyor. Google ise bu tahsilatı dünya üzerinde bir kaç ülkede konsolide etmiş olduğu firmalar üzerinden yapıyor.
Şimdi ikinci soruyu da sorarak, işin sağlamasını yapalım: Türkiye’de şu an, Youtube da dahil olmak üzere, yüzlerce siteye erişimin aylardır, yıllardır yasal olarak engellenmiş olmasının gerisinde yatan sebep yukarıdaki Google sebebiyle aynı mıdır?
Eğer bu sorunun cevabı yasaklı web sitelerinin tamamı için olmasa bile çoğu için aynı olsaydı Cumhurbaşkanımızın New York’taki açıklaması bir devlet adamının samimi bir özeleştirisi olarak değerlendirilebilirdi. Oysa biliyoruz ki yasaklı olan tüm o web sitelerine erişimin engellenmesinin gerisinde başka sebepler yatmakta. Örneğin youtube erişimini engelleyen mahkeme kararında vergisel bir şey yok. Daha ziyade Atatürk ile ilgili bir video klibin tüm dünyadan erişimine kapatılmamasından dolayı ihtiyaten alınmış bir karar var.
Yeniden anımsamak gerekirse Youtube Atatürk ile ilgili o videonun Türkiye’den erişimini kaldırmayı taahhüt ediyor, ama tüm dünyadan erişimini kaldırmaya yanaşmıyor. Türkiye ise bunu yeterli bulmuyor.
Youtube eğer başka örneklerde de maruz kaldığı bu baskı karşısında aynı tavrı gösteriyor olsa söylenecek bir şey yok. Ancak burada Youtube’a kafa tutan tarafın gücüyle orantılı bir tepki var. Demek ki Türkiye’nin gücü Youtube’un o videoya erişimi dünya genelinde engellemesine yetmiyor. Eğer bu analiz doğruysa resmi makamlarımız kendi başarısızlıklarının faturasını kendi ülkesindeki internet kullanıcılarına çıkarmış oluyor. Youtube’a erişimi engelleyerek.
Bu tablo karşısında Cumhurbaşkanımızın açıklaması genel resmin çok küçük bir kısmı için doğrudur; ama tüm resmi yansıtmakta yetersizdir.
Bu denli basit konuları çözmek için bile aylarca, yıllarca zaman ve emek harcıyorsak (örneğin Youtube yasağı şu an AİHM’ye taşındı) en azından dürüstçe şu iki tespitten birini kabul edelim: Ya bu işten anlamıyoruz ya da bu işe yeterince önem vermiyoruz. Bu son tümcedeki “iş” kelimesi “internet, dijital kültür, bilgi çağı, konuşma özgürlüğü” gibi kavramlara işaret etmektedir.
İlginçtir bu kavramları kendi başına ele almamız gerektiğinde onun hakkında methiyeler düzmek konusunda oldukça başarılıyız. Demek ki içinde yaşadığımız bu çağın global özelliklerini, yapıtaşlarını idrak edebilmiş değiliz. Ezberimiz güçlü ama muhakeme yeteneğimiz yok!
Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1228) - Ooof Off Line Köşesi - 01 10 2010
1 yorum:
Bence bu işten anlamıyoruz. Artık bilgi çağında isek, bilgiyi sınırlamak veya sınırlandırmaya çalışmak bana imkansız ve anlamsız geliyor. Bilgi heryerde ve İnterneti ne pahasına olursa olsun korumamız gerekiyor çünkü kontrol edilemiyen bir güç halinde artık. Buda biraz bence özgürlüğü ifade ediyor (buna ülkelerde dahil) ve bu yüzden de önemli bir güç. Birde işin enteresan bir tarafı daha var basitçe aklıma gelen; yani bir ülkede ben youtube u yasaklatmak istiyorum ve gidiyorum o ülkenin zamanında ileri gelenleri hakkında kötü sözler sarfediyorum. Hoop youtube down. Kapatma kararına karşılık bu basit durum bizim hangi sitelere giriş izni olduğunu aslında dışarıdan da kontrol edilmesine müsait etmiş olmuyormuyuz ? Offff off
Yorum Gönder