Salı, Mart 15, 2011

MISIR DENEYİMİ ve AÇIK TOPLUM

Odaklanılması gereken sorun internetin ya da sanal dünyanın kontrol altına alınması değildir. Daha ziyade sorunun temelinde dünya kültürünün “açık toplum” olgusunu idrak etmesiyle ilgilidir.

İnsan hiçbir şeyin televizyondan göründüğü gibi olmadığı realitesini en kolay bir futbol maçını stadyumdan seyrettiğinde anlıyor. Tunus’ta başlayan halk isyanı geçtiğimiz haftalarda Mısır’a sıçradı ve iki hafta boyunca yoğun bir şekilde yaşandı. Daha önce birinci Körfez Krizi ile deneyimlediğimiz “yerinden canlı” izleme imkanını bu kez El-Cezire TV sağladı. Neredeyse 24 saat Tahrir Meydanı’ndan canlı yayın yapıldı.

Mısır’da olayların başlamasıyla birlikte internet ve cep telefonu ağları da devlet marifetiyle ülke genelinde kapatıldı. Özellikle internet erişiminin kapatılması sadece organize olan insanların birbiri ile iletişimini koparmadı aynı zamanda Mısır’da neler olduğunu sosyal medya siteleri aracılığıyla tüm dünyaya ulaştırma imkanı da kısıtlanmış oldu.

Tüm dünyada Mısır’ı yakından takip edenler derhal karşı atağa geçti. Uluslararası veri hat numaraları tahsis edildi. Facebook ve Twitter’dan veri akışının devam etmesi için mücadele edildi.

Tıpkı web 1.0’ın tek yönlü dünyasıyla web 2.0’ın etkileşimli dünyası arasındaki fark gibi devletlerin ve hükümetlerin de internete ve sanal dünyaya karşı bakışında da farklılıklar olduğunu tespit etmek zor değil.

Henüz birinci kademede olan karşıt görüş, örneği yukarıda olduğu üzere, internete erişimi toptan kapatarak sorunu çözebileceğine inanıyor. Bu tutum belki önemli ölçüde başarılı oluyor ama yine de (giderek) yüzde yüz sonuç verdiğini söylemek mümkün değil. Örneğin bilgi Mısır topraklarından dışarıya sızmasını bildi.

İkinci kademedeki bakış açısında ise karşıt görüş, interneti kendi söylemi için de bulunmaz bir araç olarak görmeyi keşfetmiştir. Örneğin Facebook ya da Twitter’daki isyancıları tespit et, kimliklerini belirle, sonra da bu kişileri tutukla! Mısır’da bunların da yapıldığı raporlanmış durumda.

Yeniliklere karşı ayak direten yönetimlerin, “tedbir almak” söz konusu olduğundan ışık hızında ilerlemekten geri kalmadığının bir başka güzel örneği! Bu tür yaklaşımlar sadece Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil. Örneklerini dünyanın her yerinde tespit etmek mümkün.

Yakın zamana dek internet denildiğinde en popüler konulardan birisi konuşma özgürlüğü idi ancak son birkaç yıldır “internet nasıl kontrol altına alınabilir” konusu daha ilgi çeker hale gelmekte. Bu sadece devletler ya da hükümetler düzeyinde stratejik bağlamda irdelenmiyor. Doğal olarak bilinçli bir ebeveyn için de geçerli bir konu. Onlar için de sorun çocuklarını zararlı içerikten ne şekilde koruyabilecekleri mesela.

Tabii sorunu yanlış tanımlarsak çözümü de Nasreddin Hoca’nın kaybettiği anahtarını daha aydınlık diye sokakta araması gibi, farklı yerlerde arayacağız ve hatalı sonuçlar üreteceğiz. Odaklanılması gereken sorun internetin ya da sanal dünyanın kontrol altına alınması değildir. Daha ziyade sorunun temelinde dünya kültürünün “açık toplum” olgusunu idrak etmesiyle ilgilidir. Eğer dünya açık bir toplum olabilirse dijital kültürün de beraberinde getirdiği bu tortular birer sorun olmaktan çıkacaktır.

Toplumsal sorunlar, mühendislik çözümlerle giderilebilir olsaydı sanırım sosyal bilimlere de gerek kalmazdı. Internetin, hazır olsun olmasın, her topluma nüfuz etmesi, toplumun acı tatlı onu deneyimlererek tecrübe kazanması, belki de açık topluma ulaşma metodunun ta kendisidir!
Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1247) - Ooof Off Line Köşesi - 11 02 2011

Hiç yorum yok: