Pazartesi, Mayıs 16, 2005

FW : YALNIZIZ



Şöyle bir karikatür görmüştüm. İki sekreter ellerinde birer deste oyun kağıdı, ofiste fal bakıyor. Bir tanesi telefondaki kişiye şöyle bir şey söylüyor: “Bilgisayar sistemlerimiz çalışmıyor, tüm işleri elle yapıyoruz”.

Buna benzer bir başka anektodta ise şöyle bir tablo var. Sabah bilgisayarını açıp, arkadaşlarından gelen epostaları başka arkadaşlarına (yönlendirmeyle – forward) göndermekte olan bir personel bir yandan da şöyle düşünüyor: “Yıllarca en iyi üniversitelerde okudum, ABD’de master yaptım, uluslararası bir şirkette iş buldum ve bütün gün arkadaşlarımın gönderdiği fıkra/krikatür epostalarını diğer arkadaşlarıma gönderiyorum”.

Ey bilgisayar, ey bilgi toplumu kültürü gel hayatımıza gir dedik ama sen de gelip en son delikten girdin be kardeşim...

Geçtiğimiz günlerde edebiyat dünyamızda son dönemde adından sıkça söz ettiren genç bir yazarımızın bir haber dergisindeki köşesinde yönlendirmeyle (forward) gönderilen epostalar hakkındaki makalesini okudum. Konuya bütünüyle iyimser bir bakış açısından yaklaşan yazar, bu tür dostlarımızdan alıp, dostlarımıza gönderdiğimiz epostaların aslında dostlarımızdan bize (bizden dostlarımıza) gönderilen bir “aklımdasın” mesajı olduğu görüşünü savunuyordu.

Evet hızlı yaşam bizi fiziksel olarak biraraya getirme zamanları arasına uzun ayrılıklar koyuyor ama dostlar yine de birbirini her fırsatta anımsamayı ihmal etmiyor. Gelen komik bir karikatür ya da anlamlı bir yazı, derhal adres defterindeki düzinelerce dosta forward ediliyor (gönderiliyor).

Yazının ilgimi çeken yanı da buydu zaten. Ben de yoğun olarak yapmasam da zaman zaman çok ilginç bulduğum bazı epostaları, birileri ile paylaşma gereksinimi duyuyorum. Şimdi düşünüyorum beni bu paylaşmaya iten sebep ne diye. Aklıma ilk gelen cevap, ortak bir konu ya da zevki paylaştığım ve kendime yakın bulduğum birileri ile zevk aldığım ya da ilginç bulduğum bir bilgiyi paylaşma, bu paylaşma ile belki de çoğalma gereksinimi.

Bilgisayarın başındayken bütün dünya ile bütünleşmiş durumdayız ama dijital kültürün henüz emekleme aşamasındaki ilk kuşakları olarak, daha hala fiziksel anlamda insanlarla bir arada bulunma gereksinimlerinden vazgeçemedik. Vazgeçemeyeceğiz de.

Ancak nasıl ki şu an mağarada yaşama gereksinimi duymuyorsak, belli bir adet kuşak da dijital kültür ile gelip geçtikten sonra, gelecek kuşaklar artık fiziksel olarak yanyana gelme gereksinimi ya çok az ya da hiç duymayacaklar.

Bahar geldiğinde içimizi bir mutluluk kaplar. Kendimizi doğaya atmak isteriz. Kırlarda, güneşin altında, çiçeklerle, böceklerle geçireceğimiz bir gün bize fazlasıyla büyük mutluluk verir. Ancak bunu yılda bir kaç gün yapmakla yılın geri kalan günlerinde ona gereksinim duymadan yaşayabilir hale geldik – getirildik.

Yarın aynı şey fiziksel olarak bir arada yer alma gereksinimi için de geçerli olacak. Belki de 2050’den sonraki yıllarda insanlar yılda bir kaç kez biraraya gelecek türden bir yaşam modeline geçmiş olacak.

Kültürel evrim sürecinde hiçbir olgu için olmadığı gibi bu olgu için de aynı yorum yapılabilir. Mevcut kuşaklar için bu bir sorundur, yeni gelecek kuşaklar için ise değil (kuşaklararası çatışmanın özünde de bu yatmıyor mu – paradigmalar arası bakış açısı farkı)

Belki de temel yanlış, bu değişim sürecinin iyiye/kötüye doğru gidip gitmediği değerlendirmesini yapıyor olmaktır. Toplumsal olguları yönlendiren süreçler, bunları daha iyi ya da daha kötü için mi yapıyorlar? Bence ilgisi bile yok!

Bir arkadaşımızdan gelen bir epostayı bir grup başka arkadaşımıza gönderirken acaba bilinçaltımızda gerçekten de onların aklımızda, kalbimizde olduğu mesajını mı gönderiyoruz onlara?

Yoksa “her ne kadar şu an o karikatüre tek başıma gülüyor olsam da, dünyada bir yerlerde beninle onu paylaşacak ve böylece yalnız olmadığım hissini bana yaşatacak birileri var” diye düşünerek, bu gizli endişeden kurtulmak amacıyla dostlarımızı kullanıyor muyuz?

Kullanmak da denmez pek buna. Neden mi? Çünkü onlar da yalnız! Hah şimdi oldu. Aklımdasın derken, bunun yalnızlık paydasından ileri geldiğine işaret ediyoruz aslında. O halde:

Hadi karanlığa karşı hep birlikte bağıralım: Yalnızız!... Yalnızız!... (ve bu hiç aklımızdan çıkmıyor)

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki, Ooof Off Line köşeşinde yayınlanmıştır (14 05 2005)

Hiç yorum yok: