Birkaç gün arayla iki kere başıma gelmeseydi; belki de bu kadar dert etmezdim. Pazar saat 17.00 civarı. Harem tarafından Üsküdar’a giriyorum. Üsküdar Meydanı’nı geçip, köprüye yönelmem bir saat sürüyor. Sebep; Boğaz’ın altından geçecek tünel inşaatı.
Salı 19.30 işten Beşiktaş’tan Ortaköy yolu ile Ulus – Etiler – 2. Köprü yolunu izlemek istiyorum. Daha Beşiktaş çıkışından yol tıkanıyor. Manevra yapıp geri dönüyorum ve Barbaros Bulvarı üzerinden klasik güzergahı kullanarak (Balmumcu – Levent – 2. Köprü) yoluma devam etmek istiyorum. Gişelerden geçerken saat 21.00! Sebep; Maslak’taki yol inşaat çalışması.
Şehrimizde bir ulaşım sorunu olduğu ve buna bir çözüm bulunması gerektiği konusuna hiçbir itirazım yok. Keşke bunlar yıllar önce yapılabilseydi de bugüne kalmasaydı. Ancak ortada başka bir sorun var.
Eğer bilsem ki Harem yolu ile Üsküdar’a girip, kuzeye doğru gitmeye kalktığımda, oradaki inşaat ve yol daralması nedeniyle bu bir saat sürecek; belki de güzergah değiştireceğim. Ya da bilsem ki Maslak’ta iki hafta sonra şu gün şu saat itibariyle ciddi bir yol çalışması başlayacak ve bu da trafiği şöyle şöyle etkileyecek; ben de ona göre tedbirimi alacağım.
Çalışmaların bir kaç günde bitmeyecek kadar uzun olması durumda, güzergah üzerinde bilgilendirici elektronik panolar olsa ve güncel istatistiği tutarak; bulunduğum yerden bir nirengi noktasına ulaşmamın kaç dakika ya da saat süreceğini bana bildirse, belki yolumu değiştireceğim.
Bu önden bilgi sahibi olma sadece benim (gibilerinin) işine gelmeyecek. Bu işleri yapanların da işine gelecek. Neden mi? Çünkü bu bilgilere sahip olan araç sahipleri o trafiğe saplanmamak için derhal kendilerine alternatifler arayacak. Hal böyle olunca da inşaat bölgesine doğru gitmeye çalışan araç sayısında azalma olacağından; bu genelde inşaatın yarattığı fazladan yoğunluğun azalmasında da katalizör olacak.
Böylece bu işlerin içindeki kişiler de yolda mahsur kalan daha az kişi tarafından anılacak!
Artık globalleşiyoruz ya; bir semtteki trafik sıkışıklığı sadece o bölgeyi etkilemiyor; dalga dalga tüm şehre sıçrayabiliyor. Maslak’taki sorun, o akşam Avrupa Yakası’ndaki her bölgeyi etkilemiştir.
Peki neden bu basit sorunlara basit çözümler üretemiyoruz? Bilgi sahibi olmadığımız için.
Alınan tedbirler, en az düzeyde alınması gereken cinsten. Mesela inşaat yapılan yerin çevresi koruma altına alınmıştır mutlaka. Bir iki tabela vardır. Keza Barbaros Bulvarı üzerinde bir elektronik pano var. Köprülerin “YOĞUN” olduğunu yazan. Ne demek yoğun? Oysa ben o noktada “kardeşim birinci köprüden geçmek istersen, buradan gişelere ulaşmak şu sıralarda 90 dakika tutuyor” türünden bir bilgiye sahip olsam, ona göre hareket edeceğim.
Bunun temelinde de iki şey yatıyor : Bilgi olgusuna değer vermemek; bireye değer vermemek.
Bu sorunu ilgili mercilere yansıttığınızda mutlaka, mevcut prosedür ve yürütmeliklerine göre her türlü tedbiri almışlardır. Sorun da orada zaten. O prosedür ve yönetmelikler ne kadar beni, bireyi düşünüyor? Ne kadar sorumlu kişilerin başına bir bela gelmemesini sağlamak ile sınırlanmış bir zihniyetin ürünü?
Eğer beni düşünüyor olsa, Maslak’ta yapılacak bu tür bir çalışmanın etkileri sanal ortamda bilgisayarda simüle edilir ve olası etkileri tespit edilirdi. Bu bulgular ciddi düzeyde ise (ki öyle olduğunu gördük) buna göre belki de birkaç hafta öncesinden, tv radyo uyarılarıyla, reklam panolarıyla, eposta vb yoluyla daha çok bireye ulaştırılmaya çalışılırdı.
Dikkat edilirse bunları yapmak bilgi olgusunu ve bireyi “bir değer” olarak kabul etmekten geçiyor. Bilgi toplumu olacağız diye afili, janjanlı işler yapmaya çalışmaya hiiç gerek yok.
İşte size çok basit, hızlı, pratik bir yol : Yerel yönetimler her gün kendi alanları içindeki bireylerle etkileşim içine girmek durumunda kalıyorlar. Bu etkileşim noktalarında bireye ve bilgiye değer verdiklerini söz ile değil eylem ile ispat etsinler yeter.
Salı 19.30 işten Beşiktaş’tan Ortaköy yolu ile Ulus – Etiler – 2. Köprü yolunu izlemek istiyorum. Daha Beşiktaş çıkışından yol tıkanıyor. Manevra yapıp geri dönüyorum ve Barbaros Bulvarı üzerinden klasik güzergahı kullanarak (Balmumcu – Levent – 2. Köprü) yoluma devam etmek istiyorum. Gişelerden geçerken saat 21.00! Sebep; Maslak’taki yol inşaat çalışması.
Şehrimizde bir ulaşım sorunu olduğu ve buna bir çözüm bulunması gerektiği konusuna hiçbir itirazım yok. Keşke bunlar yıllar önce yapılabilseydi de bugüne kalmasaydı. Ancak ortada başka bir sorun var.
Eğer bilsem ki Harem yolu ile Üsküdar’a girip, kuzeye doğru gitmeye kalktığımda, oradaki inşaat ve yol daralması nedeniyle bu bir saat sürecek; belki de güzergah değiştireceğim. Ya da bilsem ki Maslak’ta iki hafta sonra şu gün şu saat itibariyle ciddi bir yol çalışması başlayacak ve bu da trafiği şöyle şöyle etkileyecek; ben de ona göre tedbirimi alacağım.
Çalışmaların bir kaç günde bitmeyecek kadar uzun olması durumda, güzergah üzerinde bilgilendirici elektronik panolar olsa ve güncel istatistiği tutarak; bulunduğum yerden bir nirengi noktasına ulaşmamın kaç dakika ya da saat süreceğini bana bildirse, belki yolumu değiştireceğim.
Bu önden bilgi sahibi olma sadece benim (gibilerinin) işine gelmeyecek. Bu işleri yapanların da işine gelecek. Neden mi? Çünkü bu bilgilere sahip olan araç sahipleri o trafiğe saplanmamak için derhal kendilerine alternatifler arayacak. Hal böyle olunca da inşaat bölgesine doğru gitmeye çalışan araç sayısında azalma olacağından; bu genelde inşaatın yarattığı fazladan yoğunluğun azalmasında da katalizör olacak.
Böylece bu işlerin içindeki kişiler de yolda mahsur kalan daha az kişi tarafından anılacak!
Artık globalleşiyoruz ya; bir semtteki trafik sıkışıklığı sadece o bölgeyi etkilemiyor; dalga dalga tüm şehre sıçrayabiliyor. Maslak’taki sorun, o akşam Avrupa Yakası’ndaki her bölgeyi etkilemiştir.
Peki neden bu basit sorunlara basit çözümler üretemiyoruz? Bilgi sahibi olmadığımız için.
Alınan tedbirler, en az düzeyde alınması gereken cinsten. Mesela inşaat yapılan yerin çevresi koruma altına alınmıştır mutlaka. Bir iki tabela vardır. Keza Barbaros Bulvarı üzerinde bir elektronik pano var. Köprülerin “YOĞUN” olduğunu yazan. Ne demek yoğun? Oysa ben o noktada “kardeşim birinci köprüden geçmek istersen, buradan gişelere ulaşmak şu sıralarda 90 dakika tutuyor” türünden bir bilgiye sahip olsam, ona göre hareket edeceğim.
Bunun temelinde de iki şey yatıyor : Bilgi olgusuna değer vermemek; bireye değer vermemek.
Bu sorunu ilgili mercilere yansıttığınızda mutlaka, mevcut prosedür ve yürütmeliklerine göre her türlü tedbiri almışlardır. Sorun da orada zaten. O prosedür ve yönetmelikler ne kadar beni, bireyi düşünüyor? Ne kadar sorumlu kişilerin başına bir bela gelmemesini sağlamak ile sınırlanmış bir zihniyetin ürünü?
Eğer beni düşünüyor olsa, Maslak’ta yapılacak bu tür bir çalışmanın etkileri sanal ortamda bilgisayarda simüle edilir ve olası etkileri tespit edilirdi. Bu bulgular ciddi düzeyde ise (ki öyle olduğunu gördük) buna göre belki de birkaç hafta öncesinden, tv radyo uyarılarıyla, reklam panolarıyla, eposta vb yoluyla daha çok bireye ulaştırılmaya çalışılırdı.
Dikkat edilirse bunları yapmak bilgi olgusunu ve bireyi “bir değer” olarak kabul etmekten geçiyor. Bilgi toplumu olacağız diye afili, janjanlı işler yapmaya çalışmaya hiiç gerek yok.
İşte size çok basit, hızlı, pratik bir yol : Yerel yönetimler her gün kendi alanları içindeki bireylerle etkileşim içine girmek durumunda kalıyorlar. Bu etkileşim noktalarında bireye ve bilgiye değer verdiklerini söz ile değil eylem ile ispat etsinler yeter.
Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (22 10 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder