Interneti bir fırsat olarak algılayan ülkeler bu konuda stratejik yatırımlar yapacak. Onu bir türlü bu düzeyde bir gündem maddesi olarak algılayamayanlar ise kendilerini nehrin akışına bırakacak.
Mustafa Akgül’ün 15.04.2008’de Cumhuriyet’te yayınlanan, Internet Yaşamdır isimli makalesindeki, Türkiye’de internet kullanımı ile ilgili kimi istatistiki bilgileri okurken aklıma on yıl kadar önce bir ABD TV’sinde izlediğim şov geldi.
Hani bizde de oluyor ya; elinde mikrofon sokağa çıkmış muhabir yoldan geçenlere öyle bir soru soruyor ki cevabı hem çok kolay hem de herkesin net bir şekilde söyleyemediği ve komik duruma düştüğü türden.
ABD kanalında muhabir, o zamanlar internet için kullanılan “bilgi otobanı” (information superhighway) ifadesini kullanarak, o otobanın ne olduğunu soruyordu. Pek çok kişi de kastedilen şeyin bir otoban olduğu ve onun nerede olduğu soruluyormuşcasına, ya nerede olduklarını bilmedikleri cevabını veriyorlardı; ya da en yakın otobanı tarif ederek, oranın bilgi otobanı olduğunu belirtiyorlardı.
Türkiye’de nüfusun %22’si interneti hiç duymamış; ne olduğu konusunda bir fikre sahip değil. Ulusal medyamız sağolsun, bu tür istatistikler bizde öyle bir ruh hali yaratıyor ki sanki örneğin ABD’de bu rakam yüzde birmiş de geride kaldığımız için hayıflanıyoruz.
Elbette ki bu figürden daha parlak durumda olan ülkeler var. Ancak bir o kadar da bizden daha kötü durumda olan ülkeler var. Dijital uçurum dünyanın her yerinde, her noktasında varlığını sürdürüyor. Dijital uçurum sadece İstanbul ile Adıyaman arasında yok; dijital uçurum İstanbul’da semtler arasında var. Aynı semtteki sokaklar, evler arasında da var.
Zaten işte bu nedenle büyük bir şehrin göbeğinde bazen öyle ilginç olaylar oluyor ki dudağımız uçukluyor. Evlerin arasındaki bir atölyedeki yanıcı madde binayı havaya uçuruyor ve biz nasıl oluyor da böyle bir imalathanenin evlerin bu kadar dibinde faaliyet gösterebildiğini algılayamıyoruz.
Tıpkı öteki olgularda olduğu gibi internet için de her ülke kendi sosyal ve kültürel birikimi çerçevesinde onu değerlendiriyor ya da ıskalıyor. Bunu yaparken pek çoğu öne geçmek için adil olmayan yollara başvuruyor; başvuracak. Interneti bir fırsat olarak algılayan ülkeler bu konuda stratejik yatırımlar yapacak. Onu bir türlü bu düzeyde bir gündem maddesi olarak algılayamayanlar ise kendilerini nehrin akışına bırakacak.
ABD’de internete bu kadar önem verilmesinin temelinde devrin başkan yardımcısı olan Al Gore’un kişisel çabaları yatmaktadır. Yoksa internet artık hepimizin ezberlediği gibi kökeni ta 60lı yıllara kadar uzanan bir altyapı olduğu halde 90lı yılllara dek keşfedilememiştir.
Bu tür keşfedilmeyi bekleyen daha pek çok olgu var. Internet son büyük durak değil. Yenilenebilir enerji, nano-teknoloji, karbon salınımı kriterleri, gelecek onyıllarda bu konular daha çok önplana çıkacak.
Gördüğümüz kadarıyla biz de ülke olarak bu tür yeniliklere çok sıkı bir şekilde hazırlanıyoruz. Öncelikle kılık kıyafetimizden başladık işe. Onu halletikten sonrası çocuk oyuncağı. Seksen yıllık cumhuriyet döneminde sanırım aşırı sol dışında iktidar olmamış; onun nimetlerinden istifade etmemiş hiçbir ideoloji, parti kalmadı. Sonuç? Görülen o ki herkes kendine yonttu ve bunun faturasını kendine yontamayanlara çıkardı. İşin ilginci bu faturayı gösterme ve tahsil etme konusunda global dünyada o kadar güzel çözümler üretilmiş durumda ki Türkiye’nin dört yüz milyar dolar borcu var dendiğinde, kimse bunu üstüne almıyor. Sanılıyor ki orada Ankara’da Türkiye isminde bir şahıs var; bu borçları o ödeyecek.
Internet kullanım istatistikleri iç karartıcı değil ancak o kullanımın sebepleri ve sonuçlarına baktığımızda internetin hızla bir tüketim malzemesi haline geldiğine şahit oluyoruz. Kahvede, meyhanede, hamamda, kadınlar gününde yapılan “geyik muhabbeti” sanal dünyaya taşınmış durumda.
Her daim kaldırımları yıkıp yenisini yapma eğilimi internette. Bir felaket olduğunda olay yerine gidip en ciddi sözleri veren sonra da sözlerinin ardında duramayan kamu yönetimi internette. Sonra? Sonra bütün suç internette!
Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 02 05 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder