Çarşamba, Ekim 08, 2008

TAKIYYENİN DANİSKASI


Bugün AB’ye girmeyi en çok savunur görünen hükümet ve onu oluşturan siyasi oluşum hiçbir AB ülkesinde uygulanmayan bir şeyi fiilen icra etmektedir. 21 yüzyılın ilk bölümünde bireylerin özgürlüğünün en önemli göstergelerinden birisi haline gelmiş olan interneti sansürleyerek (sansürlemeye çalışarak).


Fatih Altaylı’nın TV’de yayınlanan programında “Atatürk’ü seviyor musunuz?” diye sorulması üzerine “Atatürk’ü sevmiyorum” diyen iki kişi hakkında açılan davada Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Yalçın takipsizlik kararı verdi. Savcı mütalasında şöyle yazmış:

“Onlar sevmiyor diye Atatürk değerinden hiçbir şey kaybetmez. Mustafa Kemal Atatürk ulusal bir kahramandır. Türk tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve dünya tarihinde ulusal kahraman, devrimci olarak hak ettiği yeri almıştır. Atatürk, birisi kötü söz söyledi diye ne küçülür, ne de değerini korumak için özel kanunlara ihtiyaç duyar. Atatürk’ün hilafetçiler, şeriatçılar, bölücüler tarafından istenmediği, sevilmediği bir gerçektir. Sevmek ya da sevmemek bir gönül işidir, yani yürektedir. Eğer şüpheliler Atatürk’ü sevmiyorlarsa, Atatürk değerinden hiçbir şey kaybetmez.”

Oldukça mantıklı ve modern bir açıklama ve karar. Peki benzer şekilde bir kişinin Atatürk ile ilgili Youtube’a eklemiş olduğu birkaç videodan dolayı tüm Youtube sitesine (Atatürk ile, Türkiye Cumhuriyeti ile uzaktan yakından ilgisi olmayan milyonlarca video klibini içeren bir siteye) neden tüm Türkiye’nin erişmesi engelleniyor?

İki kadın altmış milyonun önünde kişisel görüşünü belirtebiliyor. Modern bir demokraside yaşandığı için de mahkemeler demokratik bir karar veriyor. (Örneğin bugün iki kadın bir Arap ülkesinde kendi ülkesinin (yaşayan ya da ölmüş) bir lideri hakkında benzer bir yorumda bulunabilir mi?) Peki youtube sitesine eklenen bir video Atatürk’ün değerini mi düşürüyor ki site o videolar erişime kapatıldığı halde aylardır toptan yasaklanmış, sansürlenmiş durumda?

Kendimizi aldatmayalım. Youtube sitesinin kapatılma nedeni bireylerin haber alma imkanlarının kısıtlanmasıyla ilgilidir. Kontrolün, sansürün her türlüsünü reddeden bir doğaya sahip, bu haliyle doğrudan demokrasinin yeryüzündeki her bir birey tarafından tam olarak idrak edilmesini sağlama potansiyeli olan internet bir ülkede yasaklanmaya çalışılıyorsa durup düşünmek lazım.

Cumhuriyet Savcısı “Atatürk, değerini korumak için özel kanunlara ihtiyaç duymaz” diyor. Atatürk’ün değeri, yapay bir şekilde, yandaşlarının ya da ardından gelenlerin icat ettiği propaganda ya da lobi faaliyetleriye oluşturulmamıştır. Atatürk değerini yaptıklarından ve onları yapış biçiminden alır. Atatürk hem bir ülkenin işgalden kurtulmasını sağlamıştır, hem ardından modern bir demokrasi kurmuştur hem de bunları halkıyla birlikte omuz omuza, göğüs göğüse yapmıştır. Atatürk’ün halkın içinde olduğu hangi fotoğrafında çevresinde insandan bir koruma duvarı olduğu görülmektedir? Hiçbirinde. Atatürk halkıyla içiçedir. Bugün de hepimizin gönlündedir. Dünya da dursa onu oradaki taçlandırılmış yerinden aşağı indirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Türkiye bir yanda Avrupa Birliği’ne girmeye çalışıyor. Ağızlara sakız yapılmış bu tümce aslında gerisinde barındırdığı sonuçlar açısından önemlidir. Avrupa Birliği’ne girmek Türkiye’nin o birlik içindeki ülkelerde bireylerin sahip olduğu yaşam kalitesine ulaşmayı istemesi, kendi vatandaşlarını da en az o kalite düzeyine layık görmesiyle ilgilidir. Ya da ancak böyle olduğu sürece AB’ye girmek bir anlam ifade eder.

Bugün AB’ye girmeyi en çok savunur görünen hükümet ve onu oluşturan siyasi oluşum hiçbir AB ülkesinde uygulanmayan bir şeyi fiilen icra etmektedir. 21 yüzyılın ilk bölümünde bireylerin özgürlüğünün en önemli göstergelerinden birisi haline gelmiş olan interneti sansürleyerek (daha doğru bir ifadeyle sansürlemeye çalışarak).

AB’ye bu denli destek veren bir hükümet yargı sürecinde böyle bir kararın ortaya çıktığı anda derhal olayı incelemeye almalı ve konunun yasamayla, yürütmeyle ilgisini irdelemeliydi. Acaba bu sonuç bayatlamış ya da yanlış yorumlamaya açık kapı bırakmış bir kanun nedeniyle mi ortaya çıkmıştır diye (ki öyle!). Bunu tespit ettiğinde de kendi sorumluluk alanı olan yasama/yürütme sürecinde gerekli değişiklikleri yapmalı ve bu tür kaotik ortamların doğmasını engellemeliydi.

Böyle bir doğal refleksi olmayan yürütme merciinin AB’yi destekler tonda çaldığı müziğin tınısı ne kadar kulağa hoş gelse de ezeli hocaları geçtiğimiz günlerde net bir değerlendirme yaptı: “Onlar her zaman kardeşimiz, talebemiz, evlatlarımız, taraftarımızdır”.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 05 10 2008

Hiç yorum yok: