Sevdiğiniz bir şiiri, izlediğiniz bir programı bir arkadaşınıza anlatırken de telif haklarına aykırı mı davranıyorsunuz? Yayıncısından izin aldınız mı o programı bir başkasına anlatırken? Ya da şöyle yazılı olmayan bir kural mı var: Okuduğunuz bir kitabı üç beş kişiye ödünç verirseniz teliflik bir sorun yok ama üç beş bin kişiye verirseniz sorun var.
Sayın Zülfü Livaneli Vatan Gazetesi’ndeki köşesindeki 31 Ekim 2008 tarihli yazısına YouTube Meselesi adını vermiş. Hayatta gördüğü her şeyin özeti olarak şu sözle başlıyor: “Esas çelişki gerçekle yalan arasında değil, gerçekle daha derin gerçek arasındadır”.
Bu çerçevede yasaklama ve sansür olguları bir gerçek olarak dünya kamuoyunun dikkatini çekerken, Sn Livaneli daha derin gerçek olarak youtube’un telif olgusuna hiçbir saygı göstermeden yayın yapıyor olduğunun altını çiziyor ve nazikçe bu durumu kınıyor. Bu kınama Türkiye ile ilgili değil, global çapta bir tespit.
Gerçeğin bu anlamda kademelendirilmesi ile ilgili açıklaması ise şöyle: “Gördüğüm kadarıyla insanlar, kavrayış kapasitelerine göre herhangi bir katmandaki gerçeğe sarılıp, onu canla başla savunuyorlar. Ama bilmiyorlar ki o katmandan daha derinlerde başka gerçeklikler var. Bu ilkeyi birçok kişiye ve tartışmaya uygulayın, bana hak vereceksiniz.”
Benim merak ettiğim acaba Sn. Livaneli tam da bu sağlıklı kıstası ölçüm kriteri olarak gözler önüne sererken kendi bakış açısından da derinde bir gerçeğin olup olmadığını analiz edip etmediği. Ya da en azından kendi bakış açısının ona gösterdiği gerçekten daha gerçek bir katmanın varlığı söz konusu olursa bu gerçek karşısında mevcut bakış açısını rafine edip etmeyeceği.
Öncelikle bir yanlış saptamayı gözler önüne sermekle başlamak gerek. Sn Livaneli youtube için “Eline gelen her konseri, her görüntüyü, her televizyon programını ve her şarkıyı yayınlıyor” diyor. Oysa bu doğru değil. Youtube hiçbir şey yayınlamıyor. O yayınları yapan o konseri, o görüntüyü, o televizyon programını izlemiş, o şarkıyı dinlemiş birileri. Eğer sokaktaki korsan kitap satıcılarıyla bir analoji yapmak gerekirse youtube kaldırımda korsan kitap sergisi açmış bir satıcı değil; olsa olsa üstüne korsan kitap sergisi açılacak bir sokağı, kaldırımı inşa etmiş bir belediye olabilir. Kaldırımın üzerine ne koyacağı ve o koyduğu şeyle ne yapacağı o kaldırımın müdavimlerine aittir.
Eğer youtube’un problemi dünyanın her yanından meraklıların ne var ne yok diye öteki tüm olası kaldırımları bir kenara bırakıp gelip bu kaldırıma bakacak kadar popüler olması ise bundan dolayı korsancılıkla suçlanması ne kadar mantıklı bir tutum bir kez daha düşünmek gerekir.
Telif olgusuna değer vermemek konusunda ise Youtube’un dünyaya ilan etmiş çok net bir politikası var. Eğer telif haklarıyla çelişen bir içerik söz konusu ise bunun Youtube’a bildirilmesi durumunda firma o içeriği siteden kaldırıyor. Siteden bir içeriği kaldırma koşulu sadece telif ile sınırlı da değil. Örneğin rencide edici bir içerik de söz konusu ise bu da onu oraya yükleyen kişiden olur almadan siteden silinebiliyor.
Şimdi bu durum kafalarda soru işaretleri uyandırabilir. Madem böyle ilkeleri var neden telif hakları olan içerikler sitede yayınlanmaya devam ediyor? Basit cevap şu: Demek ki telifi elinde bulunduran kurum ya da kişi herhangi bir itirazda bulunmamış. Peki neden? Nedeni de basit: Bir içeriğin youtube’da yayınlanmasının getireceği artılar telifinin ödenmemesinin getireceği eksiler yanında o kadar büyük ki. Bedava reklam, tanıtım.
Şimdi gelelim Sn Livaneli’nin belirlemiş olduğu gerçeğin kademelendirilmesi bakış açısına. Derinde telif hakları, izin vb söz konusu ise onun daha da derininde telif olgusunun yeniden gözden geçirilmesi gelmektedir. Sokakta yapılırken bir sorun yaratmayan bir olgu neden dijital kültüre taşındığında bir anda teliflik bir konu oluveriyor?
Sevdiğiniz bir şiiri, izlediğiniz bir programı bir arkadaşınıza anlatırken de telif haklarına aykırı mı davranıyorsunuz? Yayıncısından izin aldınız mı o programı bir başkasına anlatırken? Ya da şöyle yazılı olmayan bir kural mı var: Okuduğunuz bir kitabı üç beş kişiye ödünç verirseniz teliflik bir sorun yok ama üç beş bin kişiye verirseniz sorun var.
Bunlar bütünüyle dijital kültüre klasik kültür açısından bakarak eleştiri getirmektir. Dijital kültür onun kendine has özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. O zaman da daha derindeki gerçeğin de derininde bir gerçek olduğu ortaya çıkar. Her ne kadar hiçbir gerçeklik katmanı en derindeki gerçek olamayacaksa da.
Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 28 11 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder