Pazartesi, Temmuz 11, 2005

100 DOLARA HER ÖĞRENCİYE BİR LAPTOP PROJESİ HAZIR!


Mayıs ayı içinde Ooof Off Line isimli köşemde gündeme getirdiğim ilköğretim çağındaki her öğrenciye 100 dolara bir laptop projesi ile ilgili yazı (Cumhuriyet Bilim Teknik 25 Mayıs 2005) oldukça ilgi çekti. Gelen tepkilerden bu konuda daha detaylı bir yazı kaleme almanın, özellikle konuyla benzerlik taşıyan farklı kampanyaların ülke gündeminde olduğu bu dönemde, ilgili herkes için faydalı olacağını düşündüm.

100 dolara laptop fikri, ABD’deki MIT üniversitesine bağlı olarak araştırma hizmetleri yürüten Media Labs isimli Ar-Ge labarotuarının kurucusu Prof. Dr. Nicholas Negreponte tarafından 2005 yılı başında Davos’ta yapılan ekonomi zirvesinde ilk defa ortaya atıldı.

Buna göre özellikle hükümet desteği ile gerçekleştirilebilecek bir ulusal proje kapsamında, ilköğretim çağındaki öğrencilerin her birine devlet ücretsiz olarak birer laptop verecek ve böylece en temelde yetişmekte olan kuşakların bilgisayar ve internet okur-okuryazarlığı oranı artacaktır. Bu da dijital uçurum denilen ve gelir düzeyi baz alınarak tanımlanmış olan toplum içindeki bireyler arasındaki dengesizliğinin (ekonomik uçurum) sanal dünyadaki muadilinin, korkunç boyutlara ulaşmasını engelleyebilecektir.

Ortalama bir laptop bilgisayarın en az 500-600 dolar arasında seyrettiği günümüz dünyasında bir laptopu 100 dolara kim nasıl maledebilir? Konuya özellikle teknik açıdan bakanların aklına ilk takılan soru bu olsa gerek. Bu sorunun cevabı ölçek ekonomisi. 100 dolara laptop mottosu ile yola çıkmış olan Prof. Negreponte ve birkaç arkadaşı, bu fiyatı sağlayabilmek için şöyle bir ön koşul tespit etmiş durumda: Bu kapsamda satın alınacak laptop sayısı en az bir milyon adet olmalıdır (ülkemizde sadece 6,7 ve 8. sınıflarda iki milyonu aşkın öğrenci var)

Söz hazır maliyet ve diğer teknik konulardan açılmışken, oradan ilerlemekte fayda var. Böylece örneğin beşinci sınıftan itibaren her çocuğun bir laptopu olduğunda dünya nasıl olurdu (tatlı) sorusunun cevabını da yazının ikinci kısmına ayırmış olurum.

100 DOLARA NASIL MAL OLUR?

600 dolarlık bir laptopun 100 dolara nasıl mal olabileceğini hesaplamadan önce elma ile elmayı kıyaslayacak olduğumun altını çizmekte fayda var. Yani, ortalama bir araba ile Formula 1 aracı kıyaslaması yapmayacağım burada. 100 dolara mal edileceği söylenen laptop işlevsel olarak (kapasite, hız, vb) gerçekten de 600 dolara satılmakta olan laptopun sahip olduğu işlevlere aynen sahip olacaktır.

Şimdi gelelim bu rakamın nasıl 100 dolara indiğine...

Bu fikri ortaya atan ekibin yaptığı bir çalışmaya göre 600 dolarlık maliyetin en az %50lik kısmı (yani 300 doları) satış, pazarlama ve stok maliyetlerinden oluşmaktadır. Eğer bu üç kalemi ortadan kaldırırsanız (ki aynen öyle yapacaklarını ifade ediyorlar), demek ki en az 300 dolarlık bir maliyet tasarrufu sağlanmıştır.

İkinci önemli tasarruf kalemi, ekran maliyetidir. Prof. Negreponte ve arkadaşlarının yapmış oldukları fizibilite çalışmasına göre yukarıdaki kalem düştükten sonra kalan değerin yarısı (150 dolar) ekran maliyeti olarak fiyata yansımaktadır. 100 dolarlık laptoplarda da ekran olacak. Ancak MIT Media Laboratuarlarında geliştirilmekte olan teknolojiler çerçevesinde ekran maliyetinin 30 dolar düzeyinde kalması sağlanacaktır.

Yani nette 120 dolarlık bir tasarruf daha söz konusu.

Böylece laptop maliyeti 180 dolar düzeyine inmekte. Kalan 80 dolarlık maliyet ile laptopa sahip olduktan sonra ortaya çıkabilecek bakım, onarım masraflarının enaza indirilmesi de iki temel kavram ile aşılabilmektedir; fazla bellek ve işlemci kapasitesi gerektirmeyecek bir işletim sistemi ile telif ücretinin olmadığı ya da en az olduğu açık sistem uyumlu uygulama yazılımları. Burada Linux işletim sisteminin kullanılması ile bu engel de aşılabilir görünmektedir.

İşte 600 dolara malolan bir laptopun 100 dolara nasıl mal edileceğinin sihirli formülü. Burada elbette yukarıda bahsettiğim bir noktayı yeniden anımsamakta fayda var: Fiyatın bu hale gelebilmesi için işin içinde kar amacı gütmeyen oluşumların yer alması ve sipariş adedinin de en az bir milyon ya da katları düzeyinde olması gerekmektedir.

KAR AMACI GÜTMEYEN HDLC FİRMASI

İşte kar amacı gütmeyen bu şirket, bu fikri ortaya atan araştırmacılar tarafından ABD’de kurulmuştur. Adı da Hundred Dollar Laptop Corporation – HDLC. Yani Yüz Dolara Laptop Şirketi.

Prof. Negreponte’nin Mayıs 2005’te kaleme aldığı bir rapora göre firmanın misyonu laptop satmak değil. Daha ziyade tek kelime ile ifade etmek gerekirse “öğrenmek”. Ne kadar yalın ama bir o kadar da zor bir misyon!

HDLC firması hedef olarak altı tane dünyaca ünlü büyük firmayı yatırımcı hissedar olarak bünyesine katmayı hedeflemiş durumda. Bunlardan üç tanesi ile anlaşılmış ve isimleri açıklanmış. Bu firmalar: Internet arama motoru şampiyonu ve son dönemde şirket değeri dünyanın en büyük şirketlerini geçen Google, ikincisi Intel’in işlemci üretimindeki en büyük rakiplerinden AMD, üçüncüsü ise News Corp firması. Bu üç firmaya yakın zamanda bir telekomünikasyon parça üreticisi, bir yazılım firması ve bir disk üreticisi ile ekran üreticisinin de katılması söz konusu.

Yeniden altını çizmekte fayda var. HDLC firmasının (dolayısıyla da bu yatırımcıların) buradaki amacı bu laptop işinden para kazanmak değil.

HDLC firması söz konusu laptopların en kritik parçası olan ekran ile ilgili olarak ürettirmeyi hedefledikleri laptopları üç kuşak olarak şimdiden ayırmış durumdalar. Projede yer alacak ülkeler, ilk kuşak laptopları 2006 yılının ikinci yarısında edinebilecek (yani bir-bir buçuk yıl içinde). Bu ilk kuşak laptoplarda bildik teknolojilerin dışında yepteni teknoloji ya hiç olmayacak ya da sınırlı olacak. Prof. Negreponte’nin belirttiğine göre bu sebepten dolayı ilk kuşak laptoplar tam tamına 100 dolara malolmayabilir. Ama belli bir hata payı ile hedef tutturabilecek.

İkinci kuşak laptopların sunulma tarihi 2007; üçüncü kuşaklar ise 2008’de hazır olacak. İkinci kuşak laptoplardaki en büyük teknolojik yenilik ekranın projeksiyon sistemi ile donatılacağı. Üçüncü kuşakta ise ekran elektronik mürekkep denilen yepyeni bir teknolojiye göre üretiliyor olacak.

Bütün her şey iyi güzel de insanın aklına pek çok soru geliyor. İlköğretim çağındaki çocukların eline birer tane laptop vermek ne kadar faydalı? Yoksa acaba yüzmilyonlarca dolarlık yatırım sayesinde yangına körükle mi gidilmiş olacak? (Bu ikinci soruyu ülkemiz gibi internetin adının popüler medyada hep olumsuz bir haber ile birlikte anılması nedeniyle özellikle belirtmek istedim; bu soruya da tatminkar bir cevap üretebilmek gerekir).

Ülkemizde fikir bazlı tartışma kültürü, bilgi bazlı tartışma kültürüne hep baskın çıkma eğiliminde. Ancak “elin yabancısı yapıyor işte” dedirtecek şekilde, bu konuda da ilgili kişiler sadece fikir üretmemişler, hem ABD’yi hem de dünyayı tarayarak bu alanda ne gibi araştırmalar, çalışmalar yapılmış, ne gibi sonuçlar üretilmiş, bu bilgilere ulaşmışlar. Bu bilgiler derlendiğinde, bakın ortaya nasıl bir tablo çıkıyor:

LAPTOPLU EĞİTİMİN FAYDALARI

Bir öğrenci, laptopu sayesinde bilgisayarda bir ekosistemi, bir ekonomik sistemi, bağışıklık sistemini, akla gelebilecek her türlü sistemi simüle edebilir. Bunları gözleyerek, hangi etkiyi verirse sistemin nasıl tepki verdiğini analiz edebilir, gözlemleyebilir.

Bu tür bilgiler normalde ancak üniversite düzeyindeki eğitim kurumlarında verilebilmektedir. Ancak laptop gibi bir imkan sayesinde bu ileri düzey bilgiler insanlara çok erken yaşta öğretilebilir.

Her öğrencinin bir laptop bilgisayara sahip olması, “bilgi öğrenme” eski stratejisini, “bilinmeyen şeylerle ilgili bilgileri edinebilme stratejileri” haline getirebilir. Bir başka deyişle öğretim sistemleri artık bilgileri öğretmeye değil, öğrenmeyi öğretmeye konsantre olmalıdır.

Bildik öğretme malzemeleri statik araçlardır (kitaplardaki metinler, resimler, grafikler vb). Laptop sayesinde öğrenciler interaktif yani etkileşimli öğrenme modelinde öğretim alabilecektir. Mevcut öğretim modelinde bu etkileşim laboratuvar marifetiyle sağlanmaya çalışılmakta ama başarılı olamamaktadır.

Laptopun bir öğrencinin hayatına girmesi hem onun hem de ailesinin yaşamının dijital kültür ile tanışması, pekişmesi anlamına gelecektir. Bu sayede öğrenci yaşamının her anında (sadece okuldaki dönemde değil) bilgisayar ile etkileşim içine girebilecektir. Böylece belli bir yaştan sonra bir de dijital dünyada var olabilmek için gerekli bilgileri öğrenmek zorunda kalmayacaktır.

Bugünün kuşakları bir geçiş dönemi yaşadığından bu süreç de ona göre daha az sancılı oldu. Ancak gelecek kuşakların teknolojiden istifade etmesi çok daha yoğun olacağından, onların normal eğitim öğretim yaşamlarının yanısıra bir de kendi çabalarıyla bu bilgileri öğrenmeleri çok daha zor ve pahalı olacaktır. Oysa bu bilgilerin, yani dijital dünya ve onun araçlarını kullanma bilgilerinin, eğitim öğretim süreçlerinin içine gömülmesi çok daha pratik, ucuz ve kolay olacaktır.
GİZLİ PROBLEM


İlk bakışta pahalı görünse de aslında öğretim malzemelerinin kitap, ansiklopedi, sözlük vb gibi imkanlar yerine laptop vesilesiyle elektronik ortamdan sunulması hem maliyetleri azaltacaktır hem de görünmeyen gizli bir problemin de çözülmesini sağlayacaktır. Nedir bu problem? Bizim ülkemiz de dahil pek çok ülkede öğrenciler, gereksinim duydukları öğretimm malzemelerinin tamamına erişememektedir. En iyi şartlarda zorunlu ders kitaplarını edinebilmekte ve çocuklar bu kitaplardan öğrenebilmektedir. Oysa bir ansiklopedi takımına, bir sözlüğe sahip olmak ne yazık ki sadece maddi imkanı olan aileler için söz konusudur. Bilgisayarın okullara girmesiyle bu pahalı malzemeler de ucuzlayacak ve öğrenme eşitliği de sağlanmış olacaktır.

Laptop ile bilişim imkanı sadece öğrenciye değil doğal olarak öğretmenlere de faydalar sağlayacaktır. Öncelikle günümüzde öğretmenlerin de kendilerini sürekli güncel tutmaları gerekmektedir. Bu sadece müfredat bilgisi ile sınırlı değil, aynı zamanda dışarıdaki dünyanın değişmez bir parçası haline gelmiş olan bilgisayar, internet, elektronik yaşam konularını da kapsamaktadır.

Öğretmenler bir yandan bu alanda da öğrencilerine yön gösterebilecek düzeyde bir dijital kültür sahibi olacaklar diğer yandan ise kendi branşları ile ilgili olarak dünyadaki tüm gelişmeleri yakinen takip edebileceklerdir.

Bir başka imkan da özellikle uzmanlaşma gereken konulardaki öğretmen sıkıntısının enaza indirilmesi ile ilgilidir. Örneğin her okulda İtalyanca öğretmeni bulunmayabilir, ama İtalyanca öğrenmek isteyenler, laptop altyapısı ile edinebilecekleri birbiri ile iletişim kurabilme imkanları ile uzak mesafedeki bir İtalyanca öğretmenin derslerini de bilgisayarlarından izleyeme imkanına sahip olabilecekler.

LAPTOPLU EĞİTİM DENEYİMLERİ

Yukarıda da belirttiğim gibi bu konuda yola çıkmış olanlar, kendilerinden önce ne gibi deneyimler yaşanmış olduğu konusunda da araştırma yapmışlar. İşte bunlardan bazı örnekler:

Bu alandaki ilk girişim, daha 1989 yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde yapılmıştır. 5-12. sınıflar arasındaki öğrencilere Toshiba laptopları verilerek, okula laptopları ile gelmeleri sağlanmıştır.

Bunu dünyanın değişik ülkelerindeki deneyimler izlemiş. Örneğin Kosta Rika, örneğin Kamboçya, örneğin ABD, örneğin Fransa.

Kamboçya’da iki köy okulda 50 bilgisayar ile bu denenirken, ABD’nin Maine eyaletinde tüm ortaokul ve liselerde öğrencilerin laptopları ile okula gelmeleri sağlanmıştır. ABD’de bu girişimin devamında tüm ülke sathında bin okulda benzer uygulamalar gerçekleştirilmiştir.

Peki pratik sonuçlar nelerdir? ABD’de Saul Rockman’ın dört yıl boyunca 50 okulda yaptığı araştırma sonuçlarından bazıları şunlar:

1. Laptoplu programlarda görev alan öğretmenler, verdikleri ödevlerle ekip çalışmasını güçlendiriyor, yine de her bir öğrencinin kişisel sorumluluk almasını sağlıyor.


2. Gerek öğretmenler gerekse de öğrenciler okul hayatında daha dinamik. Sıralarında oturup ders dinlemek yerine, bir araya gelip ortak proje yapıyorlar.

3. Bu sayede öğretmenlerin sınıf içinde anlamayanların yanına gidip, konuyu bir kez de onlar için tekrarlaması işi azaltıyor.

4. Laptoplu sınıflarda öğrenme süreci daha ziyade öğrencinin kendi kendine verdiği direktifler sayesinde gerçekleşebiliyor.

5. Laptoplu sınıflarda çalışan öğretmenler, daha çok sunum şeklinde ödevler veriyor ve bunların değerlendirmesi de ödevi yapan öğrenci tarafından kendi kendine verilecek düzeye dek gelebiliyor.

6. Gerek öğretmenler, gerekse de öğrenciler teknolojik konularda çok daha hızlı deneyim kazanıyor.

7. Öğrencilerin organizasyonel becerileri artıyor; çünkü gerek bilgisayarlarındaki bilgileri kullanma gerekse de kendilerine verilen işleri zamanında bitirme gerekliliği var.

8. Öğrencilerin %76sı kağıda ödev yazmak yerine laptopa yazmaktan hoşlanıyor.

9. Öğerncilerin %80i, laptopa yazılmış bir metnin düzeltilmesini, kağıda yazılmış olandakini düzeltmeye göre daha kolay buluyor.

10. Öğrencilerin %73ü laptopla yaptıkları ödevlerden daha yüksek not aldıklarını belirtiyor.

Şimdi bir de işin psikolojik boyutuna bakalım. Acaba çocukların eline silah mı vermiş olacağız?

Öncelikle şunu belirtmek gerek. Bu proje kapsamındaki laptopların doğrudan internete erişimleri söz konusu değil. Bu bilgisayarlar, kendi içlerinde bir iletişim altyapısı oluşturacaklar. Yani birbileri ile temas halinde olacaklar ama onun dışındaki elektronik dünyaya erişim imkanları olmayacak.

Bu demektir ki çocuklar eğitim hayatı boyunca en azından bu laptoplar sayesinde internet okyanusuna erişip de orada kötü alışkanlıklar edinme imkanına sahip olamayacaklar. Peki bir başka noktaya bakalım. Bu öğrenciler, her ne kadar bu laptoplar sayesinde internete ulaşamayacaklar ama internete ulaşmak, oradan istifade etmek için gerekli olan tüm teknik bilgiyi öğrenmiş olacaklar. Bu bir sorun teşkil etmez mi?

Soruya pratik açıdan yaklaşalım. Günümüz dünyasında bu ya da başka bir yol; genç kuşaklar dijital kültüre illa ki ulaşmaktadır. Laptoplu proje modelini sırf bu yüzden olumsuz bulmak biraz pire için yorgan yakmaya benziyor.

Şu örneklere bakın: Şişe ile bir insanın kafasına vurarak o kişi öldürülebilir; o halde şişeleri yaşamımızdan çıkaralım. Karayolu ve taşıt kullanılarak suç işleyen birisi kaçıp gidebilir, o halde yolları ve taşıtları yaşamımızdan çıkaralım. Elektrik çarpar; o halde evlerimizde elektrik kullanmayalım.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Hepsinde de ortak bir özellik var (dijital kültür, internet de buna dahil). Burada yaşamımıza girmiş ve ondan azami ölçüde istifade etmekte olduğumuz şeyler (şişe, karayolları, taşıtlar, elektrik, internet) birer araçtır. Araçlar insanlar iyi şeyler yapsınlar, yaşamları kolaylaşsın diye geliştirilmiştir. Ancak istisnasız her aracın da kötü amaçlar için kullanılması olasıdır.

Bir aracın kötü bir amaç için kullanılması, o aracı kötü yapmaz; yapsa yapsa onu kötü amaç için kullanan özneyi kötü yapar.

Dijital kültür, internet kavramları söz konusu olduğunda da durum aynı. Bu araçlar kötü değildir; ama onu kötü amaçlar için kullanan kötü insanlar vardır.

İkinci bir nokta var. Dijital kültürü, elektronik yaşamı, yetişmekte olan gençlere bu tür bir program çerçevesinde vermek yerine, kendi kendine öğrenmeye bırakırsak (şu an yaptığımzı o) bu sürecin ne şekilde geliştiği yönünde bir kontrolümüz olmayacak. Çocuğumuzun eğitim öğretim hayatını tesadüfe bırakıyor muyuz? Çevresindeki arkadaşlarından gitsin öğrensin mi diyoruz, yoksa planlı programlı bir şekilde hareket eden bir eğitim kurumunu mu tercih ediyoruz?

Burada da aynı durum söz konusu. Çocuk arkadaşları vasıtasıyla bilgisayarı öğreniyor, sonra eve bir bilgisayar aldırıyor ve kendi kendine eğitimini sürdürüyor. Ne öğreniyor, ne şekilde öğreniyor, ebeveynlerin hiçbir fikri yok. Oysa böyle bir model aslında temel teknoloji öğrenimini de belli bir disipline, formata sokmuş olacaktır.

Bir başka deyişle ebeveynlerin de artık bu alanda bilinçlenme zamanı gelmiştir. Malum en güvenilir sistem hiç kullanılmayan sistemdir ama yaşamdan geri kalmamak için de sistemleri kullanmaya gereksinimimiz var. O nedenle ebeveynlere de çok iş düşmekte. Nedir bunlar?

Öncelikle çocuklarının dijital kültürden geri kalmamaları gerektiğini kabul etmeleri gerekir. Geri kalmamaları için yapılması gereken doğru şeylerin neler olduğu konusu henüz “hap haline getirilmiş” bir olgu değildir. O nedenle güvenilir olduğuna kanaat getirdikleri imkan ve kaynakları kullanarak, bu alandaki bilgi açıklarını kapatmaları gerekir.

Bu açığı kapatmanın en kolay yollarından birisi de bu alanda teorik bilgiden öte, kullanıcısı olarak, pratik bilgiye sahip olmaktır. Yani ebeveynler de kendi yaşam modelleri çerçevesinde bilgisayar ve internet kullanımını kişisel hayatlarına dahil etmelidirler. Bugün evimizdeki cihazlardan, bilgisayar hariç, hangisini kullanmayı anne babalar değil de çocuklar biliyor?

Bu temel bariyer aşılabilirse, sorun kalmayacaktır. 100 dolara laptop projesi ülkemizde de hayata da geçtiği taktirde bu sadece çocuğun değil, tüm ailenin bilgisayar ve internet okuryazarlığını artırmayı sağlayabilecektir.

BİLGİSAYAR KAMPANYALARI

Ülkemizde son dönemde çeşitli kampanyalar yapıldı, yapılmakta. Öğretmenlere yönelik bir kampanya daha tam nihayete eremeden, son olarak Türkiye Bilişim Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜBİSAD)’ın, yeni başkanı Sayın Orhan Göksal liderliğinde okullarına yönelik bir kampanyası televizyon reklamları ile birlikte gündeme geldi.

Bu kampanyada amaç, toplam 17 milyon öğrenciye karşılık 240 bin bilgisayara sahip okullarımızdaki bilgisayar sayısını bir milyona ulaştırmak. Bir başka deyişle 71 öğrenciye bir bilgisayar düşerken, bir milyon bilgisayarın temin edilmesi durumunda bu oran 17’de 1’e yükselecektir.

Kampanya modeli, bağışçıların TÜBİSAD’a diledikleri rakamda bağışta bulunmaları ve toplanan bu bağışların, DMO aracılığıyla, özellikleri bakanlık tarafından belirlenmiş olan bilgisayarlardan satın alınmasında kullanılması ve gereksinim duyan okullara gönderilmesi şeklindedir.

Elbette ki mevcut koşullar çerçevesinde TÜBİSAD’ın bu kampanyası bilgisayarlaşma açığının ciddi bir oranda kapanmasını sağlayacaktır. Ancak finansal anlamda bir milyon bilgisayar satın almak, sadece KDV muafiyeti dışında maliyete bir katkıda bulunamamaktadır – çünkü kaç tane bilgisayar almaya yetecek kadar bağış toplanacağı bilenememektedir (kampanya bir milyon figürüne ulaşana dek devam edecek denilmekle birlikte, gelen bağış bu amaca ulaşmayı hiçbir zaman sağlayamayabilir).

Dünyada bu tür gelişmeler söz konusu iken Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere yönelik, ya da TÜBİSAD’ın okullarımıza yönelik bu türden kampanyalarının da bu imkandan istifade edecek şekilde dönüştürülmesi değerlendirilebilir. Çok basit bir hesaplama ile bir milyon bilgisayar satın almak için gerekli olan para ile bunun 4-5 misli adette, yani 4 ya da 5 milyon tane laptop alınabilir.

Bir başka hesaplama ile bu kampanya kapsamında ancak 200-250 bin adet temin edilebilecek bilgisayar için gerekli olan para ile 100 dolara laptop düşüncesinin temel kriteri olan en az bir milyon laptop almak için gerekli olan bedel temin edilmiş olur.

NE YAPMALI?

100 dolara laptop projesi oldukça yeni. Ama bir gerçek var ki 2006 yılının ikinci yarısında bu projeye emek ayıran ilk ülkeler, laptoplarını öğrencilerine dağıtıyor olacak.

HDLC oluşumunun temel koşullarından birisi de bu projenin kar amacı gütmek yerine öğrenme sürecine katkıda bulunmak olduğunu temin etmek üzere, konuya ilgi duyacak ülkelerin, projeye hükümet düzeyinde dahil olmaları. Bu projeye katkı sağlayacak diğer tüm oluşumlar bu şemsiye altında biraraya gelebilir.

Ülkemizde Tevhidi Tedrisat Kanunu ile genç cumhuriyetin daha ilk yıllarında, eğitime ne kadar önem verildiği ve eğitimde fırsat eşitliğinin bir özdeğer olarak benimsendiği ispat edilmiştir. Belki de 100 dolara laptop türünden bir proje, en az bu kadar önemli bir adımın daha atılmasını sağlayacaktır.

Bugün çantalarında laptoplarıyla okula gidecek olanlar, yarın kendilerine bu imkanı sağlayanları asla unutmayacaklardır. Bakalım bu fırsat, hangi vizyon sahibi hükümete (ya da devlet kurumuna) yar olacak.

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (09 07 2005)

1 yorum:

Levent dedi ki...

Bilgisayar kullanımı faydalarına dair en güzel ve yaratıcı örneklerden...

http://ooofoffline.blogspot.com/2005/07/100-dolara-her-renciye-bir-laptop.html