Pazartesi, Temmuz 25, 2005

KOMİSYONCULUKTAN KURTULMAK




Ülkemizdeki verimsizliğin, dolayısıyla da mutsuzluğun, umutsuzluğun gizli nedenlerinden bir tanesi de aslında süreçlere yaklaşım modelimizle ilgili. Şöyle ki; üç parçaya ayrılıp, beş kişiyle yapılabilecek bir iş, onüç parçaya ayrılıp, onun için elli kişilik istihdam yaratıldığından, beş kişinin mutlu mesut yaşaması yerine elli kişinin yarı aç yarı tok yaşamasını kader olarak kabullenmiş durumdayız.

Süreçleri bu şekilde verimsizleştirme konusunda uzmanız. Öyle ki üçü onüç yapmak için yaptığımız tek şey onu ince dilimlere bölmek değil. Sürecin önüne arkasına gereksiz parçalar eklemeyi de ihmal etmiyoruz.

Basit bir örnek: Sokakta bir milyon liraya satılan işporta kalemler. Tahtakale’nin arka sokaklarından diyelim ki 750 bin liraya alınıyor; bir milyona satılıyor. Bu aslında 750 bin liraya satılabilecek bir mala, fazladan bir süreç icat edip, araya bir gelir katmanı daha yaratıp, süreci gereksiz yere büyütmektir.

Denilebilir ki “ama ürün ayağına kadar getiriliyor!” İyi güzel de ayağınıza kadar gelmesiyle, beş yüz metre öteye gelmesi arasındaki fark bu kadar mı olur? Yani millet olarak bu kadar mı saraylıyız? Elimizi sıcak sudan soğuk suya sokmak istemiyoruz.

Bir başka açıdan bakalım. Tamam kabul, bir katma değer yaratılıyor ve “saraylı” kimliğimize zarar getirmememizi sağlıyor. Peki sabahtan akşama dek 250 bin lira için mücadele eden bireyleri düşünelim. Bu birey, temelde, gerek fiziksel gerekse de zihinsel anlamda çok daha fazla verim üretebilecek potansiyele sahiptir. Ancak birinden 750 bin liraya aldığı malı bir milyon liraya satma aracılığına sıkışıp kalmış durumdadır. Sorun nerede? Sorun şurada: O 250 bin lira o kişinin gereksinimlerini karşılayamamaktadır. Bu da onu mutsuz yapmaktadır.

Tüm bunların, teknolojiden internetten bahseden bu köşe ile ne ilgisi var diye merak edenler için konuyu irtibatlandırayım.

Büyük bir tehlike kapımızda!

Internet bu gereksiz aracıları, bir başka deyişle komisyoncuları, birer birer ortadan kaldıracak. Şu an o kadar farkında değiliz ki cebimizden çıkarıp ödemesini yaptığımız paranın ne kadarının satın aldığımız ürünün üreticisine gidiyor; ne kadarı üretici ile bizim aramızdaki komisyonculara, aracılara; sürece gerekli gereksiz kendisini katarak, al-ver yapıp para kazananlara gidiyor – bilmiyoruz.

Dün arada muazzam bir engel vardı. Fiziksel engel. Bugün internet altyapısı bu engeli ortadan kaldırmış durumda. Bugün dünya üzerinde artık şu düzeydeki komplike işlemler yapılabilmektedir:

Türkiye’de yaşamakta olan siz, bulunduğunuz yerden internete girerek, ABD’de bir bilgisayar üzerinde yer almakta olan bir web sitesini kullanarak, İngiltere’de hizmet vermekte olan bir firmadan bir sipariş verebilirsiniz. Kredi kartınız Fransa menşeili olabilir ve ABD’deki site, İngiliz firması için, Türkiye’deki size ait kredi kartınızı Fransa’daki bankanıza sorarak onay aldığı taktirde, firmanın Şili’deki deposundan malın yola çıkmasını sağlayabilir. Eğer siz teslimat adresi olarak (diyelim ki bu bir hediyelik eşya olsun) hediye edeceğiniz arkadaşınızın İspanya’daki ev adresini vermişseniz; o mal İspanya’ya ulaştırılır.

Şimdi Fethiye’de yetiştirilen domateslerin, alıcı toptancısı olmadığı için, İstanbul Ankara gibi büyük şehirlere taşınamadığından dolayı, Fethiye’de mahsül denize döküldüğü için, İstanbul’da ise domatesin kilosunun 500 bin lira olduğu için gelin de üzülmeyin!

Bu model değişecek! Buradan, katma değeri sadece aracılık etmek olanlara sesleniyorum. Kendi iş süreçleriniz içinde, katma değerinizi aracılık yapmaktan öteye taşıyabilmelisiniz. Yoksa siz farkında bile olmadan, birileri gelip, işinizi de ekmeğinizi de elinizden alacak.

Globalleşme denilen şeyin ne demek olduğunu o zaman daha iyi anlayacaksınız. Yarın yaptığınız işi, adını bile duymadığınız ülkelerdeki, şehirlerdeki rakiplerinize kaptırmış olacaksınız. Şu basit dönüşümün dünyaya etkileri o kadar büyük ki - bu konuya neden bu kadar önem verdiklerine şaşırmayın!

Tek yol (…) internet ! (Parantezin içindeki boş yere dilediğiniz sıfatı ekleyebilirsiniz – amma olumlu amma olumsuz! Ama gerçek!)

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (23 07 2005)

Hiç yorum yok: