Pazartesi, Mart 06, 2006

GATES'İN TÜRKİYE SEFERİ


Bill Gates’i ilk kez 1995 yılında Las Vegas ABD’deki Comdex Konferansı’nda izleme imkanım olmuştu. Internete bir yıl geç girmenin farkını kapatmak üzere bir yandan Internet Explorer’i anlatıyordu, diğer yandan da MS Office imkanlarını kullanarak gündelik hayatın nasıl kolaylaştırılabileceğini.

Geçtiğimiz günlerde Gates bu kez İstanbul’daydı ve “Canlı yazılımdan” tutun da dijital uçuruma kadar pek çok konuda bilgi sundu; yön almak isteyenlere ipuçları verdi.

Ben bu konuşmadan iki şey çıkardım : Birincisi Gates’in sorulan soruları, kendi bakış açısına göre cevaplama yeteneği diğeri ise stratejik olarak önem verdiği temel noktanın ne olduğu.

Önce ikincisi. Görünen o ki Gates şu an bireyleri bilgisayarlandırmak, internetlendirmekten öte bunu bireylerin yapacağı doğal bir refleks haline getirmek istiyor. Yani öyle bir şeyin yapılmasını sağlayayım ki birey bilgisayar sahibi olma, hızlı internet erişimi sahibi olma gerekliliği konusunda herhangi bir pazarlama satış faaliyetiyle beyninin yıkanmasına gereksinim duymasın.

Nedir o? Ülkelerin en ucra köşelerine dahi telekom altyapısının götürülmesi. Katılımcıların soruları her ne kadar bilgisayarların, internet erişiminin nispeten pahalı olması, bunun da dijital uçurumu açma konusunda olumsuz etkiye sahip olacağı noktalarında dönse de Gates’in bakış açısına göre daha kritik olan konu telekom altyapısının ülkenin her noktasına ulaşabilmesi.

Ki bireyler internete erişmek zorunda hissetsinler kendilerini. Ki böylece bunun için gerekli olan aracı (bilgisayar) alsınlar.

Bu açıdan bakıldığında telekom altyapılarının (kablolu, kablosuz, vb) ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha algılıyoruz. Bu durumda gelecek dönemde bu alanda ciddi yatırımların artarak devam edeceğini bekleyebilir miyiz? Göreceğiz.

Diğer temel nokta olan Gates’in sorulara verdiği cevaplardaki dehası müthişti. Bir tür şu hissi uyandırdı: Gates’i hiçbir soru ile köşeye sıkıştıramazsınız. Sorduğunuz sorunun içerdiği konu hakkında mutlaka kendi lehine olabilecek bir nokta bulacaktır ve cevabını bununçevresine kuracaktır.

Örneğin katılımcılardan bir tanesi, Negreponte’nin, bu köşede de yayınlanan, 100 dolara laptop projesini sordu. Gates de konuyu alıp, kolla çalışan bir cihazın ne kadar faydalı olabileceği noktasına düğümledi. Öyle bir imaj yarattı ki sanki cihaz sadece çevirmeli kol marifetiyle çalışacak ve kullanıcı bir süre kolu çevirerek enerji üretecek sonra da o enerji bitmeden hızla yapması gerekeni yapacak (oysa o imkan, elektriğin kesilme durumuna karşı geliştirilmiş, alternatif enerji üretim modeli – yoksa cihaz elektrik ile çalışacak!)

Gates’in iki aşamalı Türkiye çıkarması sonucunda elle tutulur ne gibi sonuçlar aldık ülke olarak? Bunu henüz bilmiyorum. Yakın gelecekte medyaya yansıyan konular hakkında ne gibi gelişmeler olacağını izleyip göreceğiz. Bu etkileşimden ümit edelim ki Türkiye’nin istifade edeceği olumlu sonuçlar doğsun.

Elbette ki bu sadece Microsoft’tan ya da Gates’ten beklenecek bir şey değil. Türkiye’nin de kendi üstüne düşen şeyleri yerine getirmesi gerekir. Bunu yaparken de kendisi için en uygun olan koşullara göre karar vermek zorunda. Yoksa Gates ya da başkası, sonuçta bunlar ticari firmalar; mahalle arasında ya da global anlamda kar etmek için var. Devletlerin var olma amacı ise daha farklı.

Çokça konuşulan iki konu ülkemizde Silikon Vadisi benzeri bir oluşumun hazırlanması (ki bunun sadece Microsoft firması ile ne ilgisi var anlamadım) diğeri ise Microsoft’ta daha çok Türkün çalışması (tercihan Türkiye sınırları içinde Microsoft’un yapacağı yatırımlarda).

Yıllar önce Microsoft, Türkiye’de yeni mezun üniversite öğrencileri ile mülakatlar yapmaya başlamıştı; firma standardlarına uyan kalibredeki gençlere ABD’de iş imkanı yaratmak için. Bildiğim kadarıyla sonuçta alınan verimin düşüklüğü nedeniyle bundan vazgeçildi.

Yani bir yandan eğitim şart derken diğer yandan Microsoft’u Türkiye’de yatırım yapmaya davet etmek bana çelişkili geliyor. Daha Türk firmaları ülkemizin her bir şehrinde ticari yatırımlar yapma konusunda tereddütteyken.

Bu tür ilişkiler küçük adımlarla başlar ve giderek büyüyerek ses getirici başarılara dönüşür. Bu silsilenin bu şekilde olması her ne kadar bizim bakış açımıza uymasa da daha çok verim bu modeli izlemekle alınmakta – global dünyada.

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (18 02 2006)

1 yorum:

e-yaprak dedi ki...

Gates in cocuklugundan beri tek amaci var "Success"! İkinciler kaybedenlerdir. O her zaman birinci olmak ister, amacına odaklıdır, sabırlıdır... Ayrica olmayani varmis gibi satmak en buyuk becerisidir (DOS ve IBM satisi). Netscape e pazari kaybettikten 6 ay sonra pazari ele gecirmeye baslamistir. Tıpkı Steve Jobs gibi Picasso'nun "Good artists copy, Great artists steal" mottosu ile hareket eder. Ayrica kendisini vazgeçilmez yapmak ister. Yasaminin buna bagli oldugunu 20li yaslarından beri bilir. Kendi anilarinda da bundan bahseder zaten. Bolge icin MS in vazgecilmez olmasi yegane hedefidir. Pazar kucuktur ama bir zamanlar IBM i dize getirdiği Windows ve OS/2 macerasından sonra IBM/HP simdi de Linux ile MS in karsisina cikmaktadirlar. Gates ne Wozniak ne Jobs ne de Ellison gibidir. Cok iyi bir poker oyuncusu oldugundan asil amacini bilmek zordur. Masaustu, Backoffice derken MS artik IBM in arkabahcesi olan devlet sistemlerini de istiyor olabilir mi?