Son dönemde ABD’de sadece internet üzerinden yayın yapan bazı dergilerin, kağıda basılı versiyonlar çıkarmaya başlaması bu soruyu yeniden gündeme getirdi : Kağıda dönüş mü?
Bu bana elma ile armudu kıyaslamaya çalışıp, birinden sıkıldıkça, aslında ötekisinin daha uygun olduğuna karar veren tahterevalli zihniyetini çağrıştırıyor. Şöyle ki:
Kağıt ortamında bir basılı yayın üretmenin dezavantajları nedir? Temel olarak o yayını meydana getiren (içerikle ilgili entellektüel emek hariç) üretim sürecinin uzun, pahalı, dertli olması. Buna karşılık muadil bir yayını sanal ortamda üretmek tüm bu üretim sürecinin çok daha ucuzlatmakta ve kısaltmakta.
Peki ne pahasına? Bunun bir bedeli yok mu?
Aslında var. Dijital ortamda dergi, kitap üretilmeye başlandığı ilk günden beri var olan bir durum, hala devam ediyor. O da bugünün dijital altyapısında kitap, dergi gibi yayınların, kağıt üzerinde bulunan muadilleri ile aynı görsel ve hobisel hazzı vermiyor olması.
Bir dergi ya da gazetenin web sitesine gittiğinizde, orada gördüğünüz şey bir dergi ya da gazete değil. Çünkü insanlar yıllardır dergi ya da gazete dedin mi, kağıt üzerinde bulunan o format neyse ona alışmış – ona kalıplanmış.
Derginin bir baş sayfası vardır, onu izleyen ardışık sayfalar vardır. Sayfaları çevirirsin; içiçe girmiş yazı ve resimleri görürsün. Ön sayfaya sığmayan bir yazı, arkalarda bir sayfada kaldığı yerden devam etmektedir vb.
İşin ilginci tüm bu okuma, algılama süresince gözlerin elektriksel bir ortamın ürettiği yorgunluğa da maruz kalmamaktadır. Bırakın illa ki bir koltuğa oturup, küçüklü büyüklü bir ekranın karşısına mahkum kalmayı...
Bir başka deyişle sorun, elektronik ortama aktarılan basılı yayının kullandığı elektronik altyapı bileşenlerinin arzu edilen ergonomik düzeye henüz gelememiş olmasıyla ilgilidir. Bu o kadar ciddi bir sorun ki, çevreye karşı bu kadar duyarlı olan ülkeler ya da bireyler bile edindiği bir kitap, dergi ya da gazete için yok edilen ağaçları görmezden gelebilmekte.
Web üzerinden elektronik yayın yapan gazetecilik ya da dergicilik, bugünkü gazetecilik ya da dergiciliğin geleceği değildir. Bu olsa olsa bir geçiş döneminin yaratmış olduğu kendine has özel bir durumdur. Teknoloji yeterince geliştiğinde bu özel durum da yavaş yavaş etkisini yitirecektir.
Teknolojinin yeterince gelişmesi, daha önce de burada bahsedildiği üzere, ilk etapta, kağıdın yerini alacak bir materyal olacaktır. Öyle ki kağıda basılı gazete, derginin verdiği hazzı okuruna verebilecek, ama bunu yaparken bir tek ağacın bile yok edilmesine gerek kalmayacak.
Elektronik-kağıt denilebilecek bu teknoloji de elbette ki yolun sonu değil. Şu an görülebilen gelecekte bu tür materyaller de yerini holografik yapılara terk edecektir. Bu holografik yapıları kullanabilmek için (onları okuyabilmek, onlarla etkileşim kurabilmek için) bence ilk etapta vücudumuza ek zamazingolar takmamız gerekecek. Örneğin bir gözlük, bir yüksük.
Bu teknoloji de geliştiğinde belki de varlığını hissetmeyeceğimiz boyutlarda elektronik bir yonga vücudumuzda bir yere sabitlenerek bu ek malzemeye gerek duymadan çevremizle elektronik etkileşim kurmamızı sağlayabilecek.
O zaman ne bilgisayara, ne cep telefonuna, ne klavyeye, ne mouse’a ihtiyaç duyulacak. O zaman geldiğinde belki insanlar birbirleriyle iletişim içi ağızlarını açmaya, dillerini döndürmeye, konuşmaya da gereksinim duymaz olacaklar. Beyinsel enerji ile gerçekleştirilebilecek telepatik iletişim öteki her türlü iletişimin yerini alabilecek.
Ticari açıdan bakıldığında bu aşamaların her biri, pek çok şirketin kapanması, para kaybetmesi, öteki pek çok şirketin de kurulması, para kazanması demektir. Stadyuma maç seyretmeye giderken amacınız sonuçta tuttuğunuz takımın kazanmasıdır ama stadın kapısında tezgah açmış satıcının amacı sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar satabildiği kadar çok mal satmaktır.
Alt kattaki satıcı, cirosunu ve karını daha da artırmak için neler yaparım diye didinirken, üst kattaki vizyoner, yeryüzü kültürüne yepyeni bir şey katabilmek için yaratma sürecinin ağır sancılarını çekiyor.
Bu bana elma ile armudu kıyaslamaya çalışıp, birinden sıkıldıkça, aslında ötekisinin daha uygun olduğuna karar veren tahterevalli zihniyetini çağrıştırıyor. Şöyle ki:
Kağıt ortamında bir basılı yayın üretmenin dezavantajları nedir? Temel olarak o yayını meydana getiren (içerikle ilgili entellektüel emek hariç) üretim sürecinin uzun, pahalı, dertli olması. Buna karşılık muadil bir yayını sanal ortamda üretmek tüm bu üretim sürecinin çok daha ucuzlatmakta ve kısaltmakta.
Peki ne pahasına? Bunun bir bedeli yok mu?
Aslında var. Dijital ortamda dergi, kitap üretilmeye başlandığı ilk günden beri var olan bir durum, hala devam ediyor. O da bugünün dijital altyapısında kitap, dergi gibi yayınların, kağıt üzerinde bulunan muadilleri ile aynı görsel ve hobisel hazzı vermiyor olması.
Bir dergi ya da gazetenin web sitesine gittiğinizde, orada gördüğünüz şey bir dergi ya da gazete değil. Çünkü insanlar yıllardır dergi ya da gazete dedin mi, kağıt üzerinde bulunan o format neyse ona alışmış – ona kalıplanmış.
Derginin bir baş sayfası vardır, onu izleyen ardışık sayfalar vardır. Sayfaları çevirirsin; içiçe girmiş yazı ve resimleri görürsün. Ön sayfaya sığmayan bir yazı, arkalarda bir sayfada kaldığı yerden devam etmektedir vb.
İşin ilginci tüm bu okuma, algılama süresince gözlerin elektriksel bir ortamın ürettiği yorgunluğa da maruz kalmamaktadır. Bırakın illa ki bir koltuğa oturup, küçüklü büyüklü bir ekranın karşısına mahkum kalmayı...
Bir başka deyişle sorun, elektronik ortama aktarılan basılı yayının kullandığı elektronik altyapı bileşenlerinin arzu edilen ergonomik düzeye henüz gelememiş olmasıyla ilgilidir. Bu o kadar ciddi bir sorun ki, çevreye karşı bu kadar duyarlı olan ülkeler ya da bireyler bile edindiği bir kitap, dergi ya da gazete için yok edilen ağaçları görmezden gelebilmekte.
Web üzerinden elektronik yayın yapan gazetecilik ya da dergicilik, bugünkü gazetecilik ya da dergiciliğin geleceği değildir. Bu olsa olsa bir geçiş döneminin yaratmış olduğu kendine has özel bir durumdur. Teknoloji yeterince geliştiğinde bu özel durum da yavaş yavaş etkisini yitirecektir.
Teknolojinin yeterince gelişmesi, daha önce de burada bahsedildiği üzere, ilk etapta, kağıdın yerini alacak bir materyal olacaktır. Öyle ki kağıda basılı gazete, derginin verdiği hazzı okuruna verebilecek, ama bunu yaparken bir tek ağacın bile yok edilmesine gerek kalmayacak.
Elektronik-kağıt denilebilecek bu teknoloji de elbette ki yolun sonu değil. Şu an görülebilen gelecekte bu tür materyaller de yerini holografik yapılara terk edecektir. Bu holografik yapıları kullanabilmek için (onları okuyabilmek, onlarla etkileşim kurabilmek için) bence ilk etapta vücudumuza ek zamazingolar takmamız gerekecek. Örneğin bir gözlük, bir yüksük.
Bu teknoloji de geliştiğinde belki de varlığını hissetmeyeceğimiz boyutlarda elektronik bir yonga vücudumuzda bir yere sabitlenerek bu ek malzemeye gerek duymadan çevremizle elektronik etkileşim kurmamızı sağlayabilecek.
O zaman ne bilgisayara, ne cep telefonuna, ne klavyeye, ne mouse’a ihtiyaç duyulacak. O zaman geldiğinde belki insanlar birbirleriyle iletişim içi ağızlarını açmaya, dillerini döndürmeye, konuşmaya da gereksinim duymaz olacaklar. Beyinsel enerji ile gerçekleştirilebilecek telepatik iletişim öteki her türlü iletişimin yerini alabilecek.
Ticari açıdan bakıldığında bu aşamaların her biri, pek çok şirketin kapanması, para kaybetmesi, öteki pek çok şirketin de kurulması, para kazanması demektir. Stadyuma maç seyretmeye giderken amacınız sonuçta tuttuğunuz takımın kazanmasıdır ama stadın kapısında tezgah açmış satıcının amacı sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar satabildiği kadar çok mal satmaktır.
Alt kattaki satıcı, cirosunu ve karını daha da artırmak için neler yaparım diye didinirken, üst kattaki vizyoner, yeryüzü kültürüne yepyeni bir şey katabilmek için yaratma sürecinin ağır sancılarını çekiyor.
Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik Eki'nde yayınlanmıştır (21 01 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder