Bir web sitesine yasak getirmenin kendimize etkisi nedir? Bence bu sayede güç kazanmamızı engellemiş oluyoruz. Güç kazanamadıkça, güçsüz kaldıkça muhtaç olma, muhtaç kalma durumumuz da devam ediyor. Kime ya da neye muhtaç olma? Bizim yerimize karar veren makamlara, süreçlere.
Interneti gözünde büyütenlere hep aynı örneği vermeye çalışıyorum. Aslında internetle ilgili herşey gündelik hayatımızın içinde de var. O halde interneti yorumlarken onun bildik, gündelik hayatımızdaki muadilini bulup onu değerlendirmek yardımcı olabilir.
Mesela “Çocuğum internetin, bilgisayarın başından saatlerce kalkmıyor” diyen bir ebeveyne şu soruyu sormak gerekir: Çocuğunuz piyanonun başından saatlerce kalkmıyor olsaydı yine aynı şekilde yakınır mıydınız?
İlk bakışda bu analoji sağlıklı görünmeyebilir. Neden? Çünkü piyano çalmak “rüştünüz ispat etmiş” bir faaliyet. Hem de her yaştan, her sosyo-ekonomik yapıdan insan için. Piyano çalmak bir şekilde “kurtarılmış bölge”. Eğer bir çocuk oraya geçmek isterse sorun yok. Ama bilgisayar ya da internet hala öyle değil. Çünkü ebeveyn yaşındaki kişilerin pek çoğu için bunlar hala “teknolojik zamazingo”. Ebeveyn konuya hakim olmadığı şeyi itici bulur ya; bilgisayar, internet henüz o kategoriden kendisini kurtaramadı.
Gündelik hayatımızla irtibatlandırılması gereken son günlerin flaş internet olayı ise şu ünlü video paylaşım ortamı olan http://www.youtube.com/ web sitesinin ikide bir kapatılması. Önce bir Ankara mahkemesinin aldığı karar nedeniyle bir kaç gün kapalı kaldı. Bu yazının kaleme alındığı sırada ise Ankara mahkemesinin kararına neden olan video klibi siteden kaldırıldığı için karar değiştirildiği halde bir Sivas mahkemesinin almış olduğu karar nedeniyle site açılır açılmaz yine kapatıldı.
Gelelim bu tür mahkeme kararlarının ortaya çıkardığı durumu gündelik hayatımızla irtibatlandırmaya. Şu özlü söze ne demeli: Pire için yorgan yakmak! Aslında pire için yorgan yakmak hiç de fena bir özellik değil. Neden derseniz, size şu soruyu sormak isterim: Kimin yorganı? Eğer başkasının yorganını yakacaksam, neden yakmayayım ki! Benim görevim pireleri yok etmek, başkalarının yorganlarını korumak değil(se eğer).
Peki şöyle bir şey uygun olur mu? Birisi bana küfür ediyorsa, geçici olarak kulaklarımın duyma özelliğinden feragat edeceğim. Yani sağır olacağım. Madem bana küfür eden kişi çok uzakta elim ona uzanamıyor; o zaman sağır edeyim kendimi. Hiç bir şey duymayayım!
Şuna ne derseniz? Dünyanın herhangi bir yerinde yayın yapan bir gazete bana küfür ederse ve o gazete ülkemize de ithal ediliyorsa, tüm ithalatı durduralım. Ki gazetenin gelmesi de garantili bir şekilde engellensin.
Yine zorlama oldu değil mi? Bana da öyle geliyor. Bu yazıyı kaleme alırken aslında bu tür bir uygulamaya çok uygun muadil örnekler bulabileceğime inanıyordum. Oysa şimdi görüyorum ki bunu başaramıyorum.
Yoksa internet dünyasına yeni bir soluk mu getiriyoruz? Eşi benzeri olmayan, ama yine de kendi içinde bir mantık düzeyini tutturan yaklaşımlar, uygulamalar icat ederek.
Faydacı açıdan baktığımızda şunu sormamız gerek: Bir web sitesine yasak getirmenin kendimize etkisi nedir? Bence bu sayede güç kazanmamızı engellemiş oluyoruz. Güç kazanamadıkça, güçsüz kaldıkça muhtaç olma, muhtaç kalma durumumuz da devam ediyor. Kime ya da neye muhtaç olma? Bizim yerimize karar veren makamlara, süreçlere.
Bu sayede ülke sınırları içinde kaldığımız sürece çelişkili bir durum çıkmaz ortaya. Yönetenlerle yönetilenler ebeveyn-çocuk ilişkisi içinde mutlu mesut yaşar giderler. Ancak öte yandan bizi bir türlü anlamayan AB, bize bir türlü haklı davamızda destek olmayan ABD gibi çelişkiler de yanıbaşımızda varlığını sürdürmeye devam eder.
Ah be Atam! Sen bütün bu kısır döngüleri ortadan kaldırmak için çabaladın durdun ama galiba sen göçüp gittikten sonra ardından gelenler o son 15 yılda yaptıklarını bile görmezden gelerek “yok yok biz beceremeyiz”ci oldular. Biz de şimdi onların torunlarının kanatları altında delinin birisi sana küfür etti diye kafamızı kuma sokup, problemlerimizi çözmüş oluyoruz.
Çok yalnızım be Atam! Çok yalnızız!
Interneti gözünde büyütenlere hep aynı örneği vermeye çalışıyorum. Aslında internetle ilgili herşey gündelik hayatımızın içinde de var. O halde interneti yorumlarken onun bildik, gündelik hayatımızdaki muadilini bulup onu değerlendirmek yardımcı olabilir.
Mesela “Çocuğum internetin, bilgisayarın başından saatlerce kalkmıyor” diyen bir ebeveyne şu soruyu sormak gerekir: Çocuğunuz piyanonun başından saatlerce kalkmıyor olsaydı yine aynı şekilde yakınır mıydınız?
İlk bakışda bu analoji sağlıklı görünmeyebilir. Neden? Çünkü piyano çalmak “rüştünüz ispat etmiş” bir faaliyet. Hem de her yaştan, her sosyo-ekonomik yapıdan insan için. Piyano çalmak bir şekilde “kurtarılmış bölge”. Eğer bir çocuk oraya geçmek isterse sorun yok. Ama bilgisayar ya da internet hala öyle değil. Çünkü ebeveyn yaşındaki kişilerin pek çoğu için bunlar hala “teknolojik zamazingo”. Ebeveyn konuya hakim olmadığı şeyi itici bulur ya; bilgisayar, internet henüz o kategoriden kendisini kurtaramadı.
Gündelik hayatımızla irtibatlandırılması gereken son günlerin flaş internet olayı ise şu ünlü video paylaşım ortamı olan http://www.youtube.com/ web sitesinin ikide bir kapatılması. Önce bir Ankara mahkemesinin aldığı karar nedeniyle bir kaç gün kapalı kaldı. Bu yazının kaleme alındığı sırada ise Ankara mahkemesinin kararına neden olan video klibi siteden kaldırıldığı için karar değiştirildiği halde bir Sivas mahkemesinin almış olduğu karar nedeniyle site açılır açılmaz yine kapatıldı.
Gelelim bu tür mahkeme kararlarının ortaya çıkardığı durumu gündelik hayatımızla irtibatlandırmaya. Şu özlü söze ne demeli: Pire için yorgan yakmak! Aslında pire için yorgan yakmak hiç de fena bir özellik değil. Neden derseniz, size şu soruyu sormak isterim: Kimin yorganı? Eğer başkasının yorganını yakacaksam, neden yakmayayım ki! Benim görevim pireleri yok etmek, başkalarının yorganlarını korumak değil(se eğer).
Peki şöyle bir şey uygun olur mu? Birisi bana küfür ediyorsa, geçici olarak kulaklarımın duyma özelliğinden feragat edeceğim. Yani sağır olacağım. Madem bana küfür eden kişi çok uzakta elim ona uzanamıyor; o zaman sağır edeyim kendimi. Hiç bir şey duymayayım!
Şuna ne derseniz? Dünyanın herhangi bir yerinde yayın yapan bir gazete bana küfür ederse ve o gazete ülkemize de ithal ediliyorsa, tüm ithalatı durduralım. Ki gazetenin gelmesi de garantili bir şekilde engellensin.
Yine zorlama oldu değil mi? Bana da öyle geliyor. Bu yazıyı kaleme alırken aslında bu tür bir uygulamaya çok uygun muadil örnekler bulabileceğime inanıyordum. Oysa şimdi görüyorum ki bunu başaramıyorum.
Yoksa internet dünyasına yeni bir soluk mu getiriyoruz? Eşi benzeri olmayan, ama yine de kendi içinde bir mantık düzeyini tutturan yaklaşımlar, uygulamalar icat ederek.
Faydacı açıdan baktığımızda şunu sormamız gerek: Bir web sitesine yasak getirmenin kendimize etkisi nedir? Bence bu sayede güç kazanmamızı engellemiş oluyoruz. Güç kazanamadıkça, güçsüz kaldıkça muhtaç olma, muhtaç kalma durumumuz da devam ediyor. Kime ya da neye muhtaç olma? Bizim yerimize karar veren makamlara, süreçlere.
Bu sayede ülke sınırları içinde kaldığımız sürece çelişkili bir durum çıkmaz ortaya. Yönetenlerle yönetilenler ebeveyn-çocuk ilişkisi içinde mutlu mesut yaşar giderler. Ancak öte yandan bizi bir türlü anlamayan AB, bize bir türlü haklı davamızda destek olmayan ABD gibi çelişkiler de yanıbaşımızda varlığını sürdürmeye devam eder.
Ah be Atam! Sen bütün bu kısır döngüleri ortadan kaldırmak için çabaladın durdun ama galiba sen göçüp gittikten sonra ardından gelenler o son 15 yılda yaptıklarını bile görmezden gelerek “yok yok biz beceremeyiz”ci oldular. Biz de şimdi onların torunlarının kanatları altında delinin birisi sana küfür etti diye kafamızı kuma sokup, problemlerimizi çözmüş oluyoruz.
Çok yalnızım be Atam! Çok yalnızız!
Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 01 02 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder