Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek.
Internet denildiğinde aklınıza ilk ne geliyor? Zihninizde nasıl bir imaj oluşuyor? Çoğumuz için bu soruların cevabı, “bilgi kirliliği” ya da bu anlama çıkacak muadil açıklamalar olacaktır. Belki de internette doğru her bir bilginin yanında on tane de yanlış bilgi var. Hatta doğru bilgilerle çelişen, insanı yanlış yöne sevk eden.
Bilgi Çağı denildiğinde aklınıza “Ben günlük yaşamımda ne kadar bilgi üretiyorum?” türünde bir soru geliyor mu?
Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek. Ne pahasına olursa olsun!
Bilgi Çağı’nın ev sahipleri bilgiyi üretenler. Kullandığımız cep telefonlarının, bilgisayarların, son model televizyonların, dijital fotoğraf makinelerinin, internetin, webin, facebook’un, twitter’in tasarımcıları, üreticileri.
Biz de dünyanın (sanki) en zengin bireyleri ve toplumları olarak bu biçare(!) üreticilerin ürettiği nimetleri parasıyla satın alıyor ve tatlı bir hayat yaşıyoruz. Yarı aç yarı tok dahi olsa cebinde daima sigaraya ödeyecek parası bulunan ebeveynlerin çocukları olarak yarı aç yarı tok yaşıyor ancak kontüre, son model cep telefonuna ödeyecek parayı, facebook’ta ya da chat odalarında saatlerce geçirecek zamanı bulabiliyoruz.
Bize düşen bu “kullanıcısı olmak” rolü nedeniyle de bizim için bilgi çağıyla ilgili tek bir sorun var. O da bilginin kirliliği. Nedense “Dijital ortamda bilgi kirliliği var” diyenler, “bilgiyi üretenler” içinden çıkmıyor. Bu bir tesadüf mü? Eğer bilgi çağı denildiğinde bilgi tüketmekten çok bilgi üretmenin anlatılmak istendiğini idrak edebilsek, biz de bilgi kirliliğinden şikayet etmiyor olacağız.
Neden mi? Nedeni basit. Bilgi üretebilmek, daha önce üretilmiş olan bilgiler içinden gerekli olanları kullanmayı da gerektirmektedir. Hal böyle olunca bilgiye erişme, bilgiyi arayıp bulma, bulunan bilginin doğruluğunu kontrol etme, teyid etme gibi beceriler de doğal olarak resmin içine girecektir.
Bilgi üretme sürecinde deneyim kazanmış bir birey, aslında aynı zamanda bu sayılan türde becerilere sahip olmuş, bu becerilerini geliştirmiş bireydir. Bu becerilere sahip olan bir birey de “bilgi kirliliği var” diyerek yakınmaz. O kirlilik içinde temiz olanı ayırt edebilir, onlar içinde gereksinim duyduklarının neler olduğunu belirleyebilir ve bunun sonucunda elde ettiklerini kullanarak yaşamının kalitesini artıracak yeni bilgiler üretmeyi başarır.
Bam teli işte tam burası. Yaşamın kalitesini artırmak. O halde kendimize şu soruyu sormalıyız: Bilgi çağının imkanlarını kullanarak yaşam kalitemizi artırıyor muyuz? Merkeze yaşam kalitesini artırmayı koyabildiğimizde, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, dijital ortamda da kaliteyi artırmayı engelleyici unsurlara takılıp kalmak yerine bizi amaca götüren hususa odaklanmak öne geçecek, önem kazanacaktır.
Böyle bir durumda bugün görmekte olduğumuz resme baktığımızda “bilgi kirliliğinden” dem vurmak yerine, “yeni bilgi üretme” süreciyle ilgili tespitleri, metodları konuşuyor olurduk.
Bu tümceyi tersten okumak da olası. Bugün bilgi kirliliğinden bahsediyorsak, demek ki bilgi çağının imkanlarını yaşam kalitemizi artırmak için kullanamıyoruz demektir.
Internet denildiğinde aklınıza ilk ne geliyor? Zihninizde nasıl bir imaj oluşuyor? Çoğumuz için bu soruların cevabı, “bilgi kirliliği” ya da bu anlama çıkacak muadil açıklamalar olacaktır. Belki de internette doğru her bir bilginin yanında on tane de yanlış bilgi var. Hatta doğru bilgilerle çelişen, insanı yanlış yöne sevk eden.
Bilgi Çağı denildiğinde aklınıza “Ben günlük yaşamımda ne kadar bilgi üretiyorum?” türünde bir soru geliyor mu?
Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek. Ne pahasına olursa olsun!
Bilgi Çağı’nın ev sahipleri bilgiyi üretenler. Kullandığımız cep telefonlarının, bilgisayarların, son model televizyonların, dijital fotoğraf makinelerinin, internetin, webin, facebook’un, twitter’in tasarımcıları, üreticileri.
Biz de dünyanın (sanki) en zengin bireyleri ve toplumları olarak bu biçare(!) üreticilerin ürettiği nimetleri parasıyla satın alıyor ve tatlı bir hayat yaşıyoruz. Yarı aç yarı tok dahi olsa cebinde daima sigaraya ödeyecek parası bulunan ebeveynlerin çocukları olarak yarı aç yarı tok yaşıyor ancak kontüre, son model cep telefonuna ödeyecek parayı, facebook’ta ya da chat odalarında saatlerce geçirecek zamanı bulabiliyoruz.
Bize düşen bu “kullanıcısı olmak” rolü nedeniyle de bizim için bilgi çağıyla ilgili tek bir sorun var. O da bilginin kirliliği. Nedense “Dijital ortamda bilgi kirliliği var” diyenler, “bilgiyi üretenler” içinden çıkmıyor. Bu bir tesadüf mü? Eğer bilgi çağı denildiğinde bilgi tüketmekten çok bilgi üretmenin anlatılmak istendiğini idrak edebilsek, biz de bilgi kirliliğinden şikayet etmiyor olacağız.
Neden mi? Nedeni basit. Bilgi üretebilmek, daha önce üretilmiş olan bilgiler içinden gerekli olanları kullanmayı da gerektirmektedir. Hal böyle olunca bilgiye erişme, bilgiyi arayıp bulma, bulunan bilginin doğruluğunu kontrol etme, teyid etme gibi beceriler de doğal olarak resmin içine girecektir.
Bilgi üretme sürecinde deneyim kazanmış bir birey, aslında aynı zamanda bu sayılan türde becerilere sahip olmuş, bu becerilerini geliştirmiş bireydir. Bu becerilere sahip olan bir birey de “bilgi kirliliği var” diyerek yakınmaz. O kirlilik içinde temiz olanı ayırt edebilir, onlar içinde gereksinim duyduklarının neler olduğunu belirleyebilir ve bunun sonucunda elde ettiklerini kullanarak yaşamının kalitesini artıracak yeni bilgiler üretmeyi başarır.
Bam teli işte tam burası. Yaşamın kalitesini artırmak. O halde kendimize şu soruyu sormalıyız: Bilgi çağının imkanlarını kullanarak yaşam kalitemizi artırıyor muyuz? Merkeze yaşam kalitesini artırmayı koyabildiğimizde, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, dijital ortamda da kaliteyi artırmayı engelleyici unsurlara takılıp kalmak yerine bizi amaca götüren hususa odaklanmak öne geçecek, önem kazanacaktır.
Böyle bir durumda bugün görmekte olduğumuz resme baktığımızda “bilgi kirliliğinden” dem vurmak yerine, “yeni bilgi üretme” süreciyle ilgili tespitleri, metodları konuşuyor olurduk.
Bu tümceyi tersten okumak da olası. Bugün bilgi kirliliğinden bahsediyorsak, demek ki bilgi çağının imkanlarını yaşam kalitemizi artırmak için kullanamıyoruz demektir.
Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1197) - Ooof Off Line Köşesi - 26 02 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder