Salı, Temmuz 27, 2010

BEN İDRAK EDENE DEK HERKES BEKLESİN !

70li yılların hızlı militanlarının bir yanılsama içinde olduklarını idrak etmeleri için 20 sene bekledi (kaybetti) Türkiye! Bireylerini doğru eğitmediği ve karınlarını doyurmadığı sürece bu döngü sürüp edecek!

Youtube yüzkarası; bir karadelik gibi Türkiye’nin dijital kültür gündemini içine doğru çekiyor. Son haftalarda Google’a doğru sıçrayan, sıçratılmaya çalışılan yasak önce bir geri adım attı. Daha sonra gelen ikinci dalga ile yeniden bulaştı. Youtube gibi bu da kalıcı olmaya çalışıyor. Kabaca bazı Google hizmetlerinden yararlanamama durumu ile karşı karşıyayız.

Meclis’te söz alan Ulaştırma Bakanı konu hakkında alınan yürütmesel ve yargısal kararların doğruluğunu savundu. Buna göre “Youtube’un Türkiye ile olan ilişkisi başka ülkelerle olan ilişki standardında değil.” Örneğin Youtube “başka ülkelerde güvenlik belgesi alıp, vergi dairelerine kayıt yaptırırken” Türkiye’de bunları yapmaktan kaçınıyormuş. Keza Youtube’un Türkiye’den erişilmesine engel teşkil eden Atatürk’e hakaret içeren videolardan bir tanesini kaldırmamakta ısrar ediyormuş. Ayrıca başka ülkelerde “ülkeye özel” filtreleme (lokal versiyon) getirirken Türkiye’de bunu uygulamıyormuş.

Öte yandan Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Yaman Akdeniz’e göre ise “Youtube Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde girişte lokal versiyon mu global versiyon mu istiyorsun diye kullanıcıya soruyor” ve kullanıcının seçimine göre yönlendiriyor. Ayrıca Youtube ofisleri bu ülkelerde “sadece lokal versiyonda yer alan videolarla ilgili olarak” sorumluluk taşıyor, global versiyondaki videolarla ilgili değil. Ancak bizde şark kurnazlığı var ya mahkemelerin aldığı kararın sadece lokal versiyonda değil, tüm dünyada uygulanmasını istiyoruz.

Bu sorun dünyaya, yaşama bakış açısı belli olan bu yürütme organı dikkate alındığında evladiyelik bir sorundur. Çünkü temel bir mentalite uyuşmazlığı söz konusudur. Çatışma noktası, elinde yetki olanın eleştiri kabul etmez bir yapıya sahip olmasıdır. Yakın zamana dek eleştiri kabul etmezlik sadece politik temellere dayandırılarak açıklanırdı (despotluk, faşizan model, vb). Bugün hükümet de bu açıdan eleştiriliyor.

Ancak konuya bir başka açıdan da yaklaşmak mümkün. Bugün pek çok muhafazakar kişi, kendilerine “din böyle emrediyor” diye belletildiğinden, başka bir dinden olan kişiye, ya da hayatını (o belletilen) dinin esaslarına göre yaşamayan dindaşlarına “acıyarak” bakıyor. Hatta en samimi duygularla onları bu acınacak hallerinden kurtarmak istiyor. Çünkü (diye düşünüyor) bu insanlar öldükleri zaman (bu şekilde yaşadıklarından dolayı) öte dünyada cehenneme gidecekler. Oysa ben bu insanları seviyorum; onlara iyilik yapmak istiyorum. O nedenle de gerekirse onlara rağmen onların yaşam biçimini değiştirmeliyim.

Bu mentalitede olan bir zihin iş dinle ilgili olamayan konulara geldiğinde farklı bir modelde mi çalışıyor? Hayır ! Karşısına (dinle ilgisi dahi olmayan) bir sorun geldiğinde (de) kendi paradigmasına göre doğru olan çözümü ürettikten sonra öteki herkesin, tüm dünyanın bu çözümü benimsemesini talep ediyor. “Tolerans” nedir bilmiyor; “müzakere”yi karşı tarafın kabul etmesi için tek yönlü bir imkan olarak görüyor.

Gerekirse öteki herkes değişmeli; onun bakış açısına, hizasına gelmelidir. Çünkü (ona göre) doğru olan budur. Nokta !

O halde bam teli şu: Ya tek ve mutlaktır diye insanlara anlatılan, belletilen bakış açısı aslında tek bakış açısı değilse? Ya alternatif bakış açıları da varsa? Ya bu alternatif bakış açılarının dini inançlarla ilgisi yoksa ve onlarla tezat oluşturmuyorsa?

70li yılların hızlı militanlarının bir yanılsama içinde olduklarını idrak etmeleri için 20 sene bekledi (kaybetti) Türkiye! Bireylerini doğru eğitmediği ve karınlarını doyurmadığı sürece bu döngü sürüp edecek!

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1215) - Ooof Off Line Köşesi - 02 07 2010

Hiç yorum yok: