Önemli olan sosyal ağ değil, ağı oluşturan bağlantıların şeklidir. Tıpkı kömür ile elmas arasındaki fark gibi. Her ikisi de karbondan oluşur ancak mikroskop altında incelendiğinde aralarındaki farkın karbon atomlarının birbiri ile bağlantı şeklinde olduğu görülür.
Sosyal ağlar sadece dijital kültürle ilgili bir olgu değil. İnsan topluluğunun olduğu her yerde bir sosyal ağ var. Öte yandan bireylerin birbiri ile etkileşimi sonucunda ortaya çıkan sosyal ağlar, teknolojik imkanlar sayesinde farklı bir boyuta da taşınabiliyor: Artık sosyal ağlar detaylı olarak incelenebiliyor.
Facebook gibi bir sosyal ağı incelediğinizde sadece bireylerin kendileri hakkında paylaşmış olduğu özel bilgilere erişmiyorsunuz. Buna ek olarak bireylerin kurmuş olduğu ilişki ağları hakkında da bilgi sahibi olma imkanı var. Örneğin bir kişinin düzinelerce arkadaşı olup bunlar arasında bir iletişim söz konusu değilken bir başka kişinin nispeten daha az arkadaşı olmakla birlikte bu arkadaşlar da kendi aralarında arkadaşlık ilişkisi kurmuş olabiliyor.
Bu tür ilişkilerin irdelenmesi sonucunda önemli bilgiler de elde edilmiş. Bunlardan bir tanesi de sosyal ağın özelliklerinin bireyi de etkilemesi. Arkadaşlık bağı kurduğunuz bireyler çoğunlukla kilolu kişilerden oluşuyorsa bu durumda siz de zaman içinde kilo almaya başlayabilirsiniz. Benzer bir şekilde arkadaşlık bağı kurduğunuz bireylerin çoğunluğu belli bir konuda sosyal sorumluluk projelerinde aktif olarak yer alıyorsa siz de bu tür projeler için zaman ayırır hale gelebilirsiniz.
Kişisel gelişim eğitimlerinde de bu tür eğilimler hakkında katılımcılara pratik çalışmalar yaptırılmakta. Örneğin önceden bilgilendirilmiş bir kişi bir grup katılımcıyla bir konuşma seansı yapar ve sürekli olarak olumsuz şeylerden bahseder. Konudan habersiz diğer bireyler kısa bir süre sonra aynı ya da başka konularda olumsuz düşüncelerini dile getirmeye başlar. Bir süre sonra yönlendirilmiş kişi bu kez sürekli olumlu konuşmaya başlar. Kısa süre içinde grup bu kez olumlu konuları gündeme getirir.
Bunun pratik hayatımıza uygulaması çoğunlukla güne başladığımız ilk saatlerde gözlenebilir. Eğer güne haberleri izlerek, dinleyerek ya da okuyarak başlıyorsanız, haber başlıklarının (çoğunlukla olumsuz olan) içeriği sizi o (olumsuz) yöne doğru çekecektir.
Önemli olan sosyal ağ değil, ağı oluşturan bağlantıların şeklidir. Tıpkı kömür ile elmas arasındaki fark gibi. Her ikisi de karbondan oluşur ancak mikroskop altında incelendiğinde aralarındaki farkın karbon atomlarının birbiri ile bağlantı şeklinde olduğu görülür.
Bir Japon olan Masaru Emoto bu konuda uzun yıllardır eşsiz çalışmalar yapmakta. Tıpkı öteki herşey gibi suyun da diğer nesnelerinin (mesela bir kişinin düşüncelerinin, duygularının) yaydığı titreşimlerden etkilenebileceğini ispatlamış durumda. Aynı kaynaktan alınan suyun bir kısmı ile “olumlu olarak konuşup” daha sonra dondurduğunda oluşan buz kristallerinin mükemmel şekiller oluşturduğunu tespit etmiş (fotoğrafını çekmiş). Alınan su örneğinin bu tür bir etkileşime maruz kalmayan kısmı ise sıradan bir görüntü çizmekte.
Olumlu düşünmek, olumlu konuşmak ve olumlu ortamlarda bulunmak bu nedenle bireyi olumlu etkileyecektir. Gündelik yaşamında birey bulunduğu ortamları kontrol edememekte ve zorunlu olarak dahil olmak zorunda kaldığı ortamlardan (örneğin gergin bir iş toplantısından) ister istemez olumsuz olarak etkilenebilmekte.
Ancak dijital ortamda birey hangi ortama gireceğini kendisi seçebilir. Dahil olduğunuz dijital sosyal ağlar sizin bu türden olumlu ilişkiler kurmanıza imkan vermiyorsa, olumlu enerji ile dolmanızı sağlamıyorsa, o ağlarda zaman harcamamak en doğrusudur.
Tabii bireysel hedefleriniz yoksa bu yaklaşım bir kaçış olarak yorumlanabilir; çevreniz sizi duyarsızlıkla suçlayabilir. Onlara üreteceğiniz sonuçlarla cevap vereceksiniz.
Sosyal ağlar sadece dijital kültürle ilgili bir olgu değil. İnsan topluluğunun olduğu her yerde bir sosyal ağ var. Öte yandan bireylerin birbiri ile etkileşimi sonucunda ortaya çıkan sosyal ağlar, teknolojik imkanlar sayesinde farklı bir boyuta da taşınabiliyor: Artık sosyal ağlar detaylı olarak incelenebiliyor.
Facebook gibi bir sosyal ağı incelediğinizde sadece bireylerin kendileri hakkında paylaşmış olduğu özel bilgilere erişmiyorsunuz. Buna ek olarak bireylerin kurmuş olduğu ilişki ağları hakkında da bilgi sahibi olma imkanı var. Örneğin bir kişinin düzinelerce arkadaşı olup bunlar arasında bir iletişim söz konusu değilken bir başka kişinin nispeten daha az arkadaşı olmakla birlikte bu arkadaşlar da kendi aralarında arkadaşlık ilişkisi kurmuş olabiliyor.
Bu tür ilişkilerin irdelenmesi sonucunda önemli bilgiler de elde edilmiş. Bunlardan bir tanesi de sosyal ağın özelliklerinin bireyi de etkilemesi. Arkadaşlık bağı kurduğunuz bireyler çoğunlukla kilolu kişilerden oluşuyorsa bu durumda siz de zaman içinde kilo almaya başlayabilirsiniz. Benzer bir şekilde arkadaşlık bağı kurduğunuz bireylerin çoğunluğu belli bir konuda sosyal sorumluluk projelerinde aktif olarak yer alıyorsa siz de bu tür projeler için zaman ayırır hale gelebilirsiniz.
Kişisel gelişim eğitimlerinde de bu tür eğilimler hakkında katılımcılara pratik çalışmalar yaptırılmakta. Örneğin önceden bilgilendirilmiş bir kişi bir grup katılımcıyla bir konuşma seansı yapar ve sürekli olarak olumsuz şeylerden bahseder. Konudan habersiz diğer bireyler kısa bir süre sonra aynı ya da başka konularda olumsuz düşüncelerini dile getirmeye başlar. Bir süre sonra yönlendirilmiş kişi bu kez sürekli olumlu konuşmaya başlar. Kısa süre içinde grup bu kez olumlu konuları gündeme getirir.
Bunun pratik hayatımıza uygulaması çoğunlukla güne başladığımız ilk saatlerde gözlenebilir. Eğer güne haberleri izlerek, dinleyerek ya da okuyarak başlıyorsanız, haber başlıklarının (çoğunlukla olumsuz olan) içeriği sizi o (olumsuz) yöne doğru çekecektir.
Önemli olan sosyal ağ değil, ağı oluşturan bağlantıların şeklidir. Tıpkı kömür ile elmas arasındaki fark gibi. Her ikisi de karbondan oluşur ancak mikroskop altında incelendiğinde aralarındaki farkın karbon atomlarının birbiri ile bağlantı şeklinde olduğu görülür.
Bir Japon olan Masaru Emoto bu konuda uzun yıllardır eşsiz çalışmalar yapmakta. Tıpkı öteki herşey gibi suyun da diğer nesnelerinin (mesela bir kişinin düşüncelerinin, duygularının) yaydığı titreşimlerden etkilenebileceğini ispatlamış durumda. Aynı kaynaktan alınan suyun bir kısmı ile “olumlu olarak konuşup” daha sonra dondurduğunda oluşan buz kristallerinin mükemmel şekiller oluşturduğunu tespit etmiş (fotoğrafını çekmiş). Alınan su örneğinin bu tür bir etkileşime maruz kalmayan kısmı ise sıradan bir görüntü çizmekte.
Olumlu düşünmek, olumlu konuşmak ve olumlu ortamlarda bulunmak bu nedenle bireyi olumlu etkileyecektir. Gündelik yaşamında birey bulunduğu ortamları kontrol edememekte ve zorunlu olarak dahil olmak zorunda kaldığı ortamlardan (örneğin gergin bir iş toplantısından) ister istemez olumsuz olarak etkilenebilmekte.
Ancak dijital ortamda birey hangi ortama gireceğini kendisi seçebilir. Dahil olduğunuz dijital sosyal ağlar sizin bu türden olumlu ilişkiler kurmanıza imkan vermiyorsa, olumlu enerji ile dolmanızı sağlamıyorsa, o ağlarda zaman harcamamak en doğrusudur.
Tabii bireysel hedefleriniz yoksa bu yaklaşım bir kaçış olarak yorumlanabilir; çevreniz sizi duyarsızlıkla suçlayabilir. Onlara üreteceğiniz sonuçlarla cevap vereceksiniz.
Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1213) - Ooof Off Line Köşesi - 18 06 2010
1 yorum:
Bazi seyler degismiyor. Doktor Oz'un kitabindaki bolumlerden biri de sabah haber izlemek yerine, gazete okumak yerine kitap okuyun demekte.
Modun olumlu olursa kalbin de guzel calisir...
Medya degisiyor, ama bazi seyler hepsinde gecerli. Belki de aslinda hersey hepsinde gecerli.
Yorum Gönder