Salı, Temmuz 27, 2010

KALABALIKLARIN GÜCÜ !

Kaynaklara göre kalabalıkların gücü kendisini şu üç tür problemin çözümünde en etkin olarak hissetirebilir: 1) Kesin, net cevabı olan bilişsel problemler 2) Bireylerin aktivitelerinin organize edilmesini gerektiren koordinasyonel problemler 3) Kişisel beklenti olmaksızın emek vermeyi gerektiren dayanışma problemleri.


Kalabalıkların bir gücü olduğunu daha ziyade kalabalıklar oluştuğunda anlarız. Yoksa bu tümcede bir mantık hatası mı var? Bireyler bir araya gelmeden bir “kalabalık” oluşturabilir mi ki?

Örneğin ideologlar, bireylerdeki o kalabalığı oluşturma gizilgücüne hitap ederek birbirlerinden ayrık duruyor gibi görünseler de aslında bütünün bir parçası olduklarını idrak etmelerini sağlamaya çalışıp; onları ortak bir ülkünün, vizyonun etrafında toplamak isterler. Ki ideologların seslerinin bireylere ulaşması bile başlıbaşına bir zorluktur.

En azından düne kadar öyleydi demek daha doğru olacak. Dijital altyapının getirdiği imkanlar bir yanda sesini duyurmak isteyenlerin sesini dünyanın öbür ucuna dek ulaştırırken diğer yanda da bireylerin fiziken aynı mekanda bulunmasalar bile bir kalabalığı, bir kitleyi oluşturmasını sağlayabiliyor.

Kalabalıkların gücü dijital dünyada öncelikle teknolojik bir konu çevresinde varlığını hissettirdi (Windows’a alternatif olan Linux işletim sistemi, dünyanın dört bir yanındaki bireylerin kişisel ve karşılık beklemeksizin verdikleri emeğin sonucunda bugünkü halini aldı). Daha sonra farklı alanlarda da uygulandı.

Konu hakkında kitaplar da yazıldı. İfadenin isim babası (“crowdsourcing”) Jef Howe’un aynı isimli kitabı bir süre önce ülkemizde de piyasaya çıktı (Optimist). Daha önce de Dan Tapscott ve Anthonny Williams’ın Vikinomi isimli kitabı yayınlanmıştı (MediaCat). Vikinomi kavramı da aynı olguyu tanımlamaktır. James Surowiecki’nin The Wisdom of Crowds adlı kitabı ise Kitlelerin Bilgeliği adıyla yayınlandı (Varlık).

Bu kaynaklara göre kalabalıkların gücü kendisini şu üç tür problemin çözümünde en etkin olarak hissetirebilir:
1) Kesin, net cevabı olan bilişsel problemler
2) Bireylerin aktivitelerinin organize edilmesini gerektiren koordinasyonel problemler
3) Kişisel beklenti olmaksızın emek vermeyi gerektiren dayanışma problemleri.

Öte yandan kalabalıkların gücünü hissettirebilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekir :
a) Farklı bilgilerin ortaya çıkmasını sağlayabilmek için görüş farklılıklarının olabilmesi (çokseslilik)
b) Sürü mantığını bertaraf edebilmek için bireylerin birbirine bağımlı olmaması
c) Merkezileşmemiş bir yapısının olması (ki birilerinin hatası kalabalığın tamamını etkilemesin) d) Farklı görüşlerin ortak bir potada süzülerek arzu edilen bilgi ya da bilgeliği ulaşmayı sağlayacak bir metod.

Bunu tersten okumak gerekirse eğer bir kalabalık çok homojen, çok merkezi, çok bölünmüş, çok kopyalayıcı ya da çok duygusal ise onun gücünden pek bir şey çıkması beklenmez.

Bu tabloda altı çizilmesi gereken önemli nokta kalabalığı oluşturan bireylerin (yaşamlarının), üzerine odaklanılan problemin çözülmesine bağımlı olmamaları. Linux işletim sistemini geliştirenler, bu çalışmaları gündelik iş yaşamlarını sekteye uğratmadan, bir hobiyle uğraşıyormuş gibi yaptılar. Keza Lego’nun yeni ürünlerinin şekillenmesine neden olan kullanıcıları da.

Batı kültürünün göz ardı etmeyi sevdiği, doğu kültürünün ise “Neden?” diye sormadan edemediği bir husus burada da devrede. Tüm bu kalabalığın gücünü yönlendiren bir mekanizmanın olması! Linux örneğinde merkezde bir çekirdek kadro vardı ve kalabalıklara enerjilerini kanalize etmeleri gereken hususları onlar belirliyordu. Lego, Wikipedia vb örneklerinde de merkezde “ötekilerinden biraz daha eşit” konumda olan birileri hep var.

Bir başka deyişle kalabalıklar, fazla üzerinde durulmayan o husus olmazsa başı kesik tavuk durumuna düşmekten kurtulamayacak gibi. İyi haber ise şu : Dijital dünyada herkes baş olabilir.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1216) - Ooof Off Line Köşesi - 09 07 2010

Hiç yorum yok: