Trevanian’ın Şibumi kitabıyla tanıştığımız Go oyunu, son yıllarda Türkiye’de hızla yayılıyor. Kafelerde oynanıyor, turnuvar düzenleniyor. Türkiye’de Go’ya sahip çıkan bir Go Oyuncuları Derneği var.
Tam 17 sene önce 1989 Haziranının son günlerinin birinde, üniversitedeki son final sınavından çıktım ve doğruca, kuruluşunu ilan etmek üzere, bir süredir kampüsün orasına burasına ilanlar asan bir kulübün ilk (tanıtım) toplantısına katılmak üzere Mimarlık Fakültesi’ndeki konferans salonuna yollandım.
Benim için çok ilginç bir olaydı bu. Uzun yıllardır kendime Go oyununu bilen birilerini arayıp da bulamamışken tam da üniversiteden mezun olduğum günlerde birileri Go Kulübü kurmaya karar vermişti (o güne dek neden bu girişimi kendimin başlatmadığını hiç düşünmemiştim).
Go’yu ben de pek çok Türk gibi, Trevanian’ın Şibumi adlı kitabıyla tanıdım. Yıl 1982 olsa gerek. Gümüşsuyu’ndaki Japon Konsolosluğu’na gidip oyun hakkında bilgi ve hatta oyun seti talep ettim. Oyun seti alamadım ama bana ISHI Press’e ait iki tane kitap verdiler. Go’nun kurallarını o İngilizce kitaplardan öğrendim.
1984 yılında Avrupa’da dolaşırken, hiç aklımda olmadığı halde, girdiğim bir mağazada GO seti gördüm. Aldım. Kendi kendime Go oynamaya böyle başladım.
İş hayatımın ilk yıllarında, İstanbul’daki bilişim piyasasında tanıştığım ve iyi muhabbet yaptığım bir kişiden, Douglas Hofstadter’i tanımanın yanısıra Go oyununun ilk bilgisayar programını da edindim (adı Nemesis’ti sanırım). MS-DOS’ta çalışan bu oyunu çok az yenebiliyordum.
Internet ile birlikte pek çok şey gibi Go oyunu da daha yakınıma gelmeye başladı. Bu etkileşim sayesinde, örneğin 1989 yılında o toplantıyı düzenleyen kişinin (ya da kişilerden birisinin) merhum Alpar Kılınç olduğunu öğrendim. Türkiye’de Go’nun kuruluşu denince onun ODTÜ’deki bu emeği ilk adımlar olarak anılmaktadır.
Tüm bu süre boyunca Trevanian hiç bir şey yazmadı. Daha doğrusu bize yazmamış pozu yaptı. Bir gün Las Vegas Havaalanındaki bir kitapçıdan onun uzun yıllar sonra çıkan ilk kitabını görünce ne yapacağımı bilemedim. Heyecandan ya da beklediğim gibi çıkmayacağı korkusuyla kitabı almadım. Kitap ancak ertesi yıl Türkçe’ye çevrildi. Aldım, okudum ve korktuğumun başına geldiğini gördüm.
Artık hiçbir kitap Şibumi gibi olmayacaktı.
Şibumi aslında bize Go ile birlikte Internet’i de tanıştırmıştı. Ancak ne kitap o imkana internet diyordu, ne de biz Şibumi’yi okurken, arada bir adı geçen ŞİŞKO (orijinal adı FAT BOY) isimli bilgisayar altyapısının (bilgi bankasının) yarının interneti olabileceğini tahayyül edebiliyorduk.
Trevanian, Şibumi’nin bir yerinde, Şişko’ya bilgi aktarmanın çok teknik, ancak ondan istenen bilgiye ulaşmanın çok sanatsal bir olgu olduğunu belirtmiştir. Tıpkı bugün Google’un başına oturduğumuzda yaşadığımız şey gibi.
Trevanian’ın bu ikinci kuşağında birkaç kitap daha yayınlandı. Kimliği hakkındaki bilinmezliği hayatının sonuna dek saklamayı başaran Trevanian, bu yıl içinde uzun yıllardır yaşadığı Bask bölgesinde öldü.
Şimdi öteki pek çok kişi gibi ben de Trevanian’ın, kitap yayınlamadığı o yirmi küsür yıl boyunca başka neler yazmış olduğunu merak ediyor ve onun adıyla yayınlanacak yeni kitapları bekliyorum.
Belki bir umut, içlerinden bir tane Şibumi ya da Katya’nın Yazı gibi bir kitap çıkar diye.
Kendisi ile tanışma fırsatım olmayan Alpar Kılınç kardeşim de 1995 yılında bir trafik kazasında iki arkadaşı ile birlikte hayatını kaybetti. Böylece Go Türkiye’de çok erken yaşta öksüz kaldı.
Geçtiğimiz günlerde haber dergilerinin birinde, Türkiye’de Go’nun gelmiş olduğu yeri görünce hem çok sevindim hem de içim burkuldu. Türkiye’de Go’ya sahip çıkan bir Go Oyuncuları Derneği var. Türkiye’nin çeşitli illerinde Go Şampiyonaları yapılıyor. Türk Go oyuncuları yurtdışındaki Go turnuvalarına katılıyor, başarılı sonuçlar alıyor. Kyu seviyesini aşıp Dan seviyesine gelmiş Go oyuncuları, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Eskişehir’de, Go Kafelerinde bir araya geliyor, Go oynuyor, Go öğretiyor.
Go’yu bu kadar çekici kılan nedir derseniz, benim cevabım, ondaki sanattır. Go bir resim yapmaktır. Bence iyi bir Go oyuncusu da her hamlede oluşturmakta olduğu o resmi görebilen kişidir. Ben daha ancak tuvalin üstüne bazı renkleri sürebiliyorum.
Trevanian’ın dediği gibi : Tüccarlar satranç, filozoflar Go oynar.
www.tgod.org.tr
http://www.metu.edu.tr/home/wwwgo/
http://www.metu.edu.tr/~ozaygen/www-go/index.html
Tam 17 sene önce 1989 Haziranının son günlerinin birinde, üniversitedeki son final sınavından çıktım ve doğruca, kuruluşunu ilan etmek üzere, bir süredir kampüsün orasına burasına ilanlar asan bir kulübün ilk (tanıtım) toplantısına katılmak üzere Mimarlık Fakültesi’ndeki konferans salonuna yollandım.
Benim için çok ilginç bir olaydı bu. Uzun yıllardır kendime Go oyununu bilen birilerini arayıp da bulamamışken tam da üniversiteden mezun olduğum günlerde birileri Go Kulübü kurmaya karar vermişti (o güne dek neden bu girişimi kendimin başlatmadığını hiç düşünmemiştim).
Go’yu ben de pek çok Türk gibi, Trevanian’ın Şibumi adlı kitabıyla tanıdım. Yıl 1982 olsa gerek. Gümüşsuyu’ndaki Japon Konsolosluğu’na gidip oyun hakkında bilgi ve hatta oyun seti talep ettim. Oyun seti alamadım ama bana ISHI Press’e ait iki tane kitap verdiler. Go’nun kurallarını o İngilizce kitaplardan öğrendim.
1984 yılında Avrupa’da dolaşırken, hiç aklımda olmadığı halde, girdiğim bir mağazada GO seti gördüm. Aldım. Kendi kendime Go oynamaya böyle başladım.
İş hayatımın ilk yıllarında, İstanbul’daki bilişim piyasasında tanıştığım ve iyi muhabbet yaptığım bir kişiden, Douglas Hofstadter’i tanımanın yanısıra Go oyununun ilk bilgisayar programını da edindim (adı Nemesis’ti sanırım). MS-DOS’ta çalışan bu oyunu çok az yenebiliyordum.
Internet ile birlikte pek çok şey gibi Go oyunu da daha yakınıma gelmeye başladı. Bu etkileşim sayesinde, örneğin 1989 yılında o toplantıyı düzenleyen kişinin (ya da kişilerden birisinin) merhum Alpar Kılınç olduğunu öğrendim. Türkiye’de Go’nun kuruluşu denince onun ODTÜ’deki bu emeği ilk adımlar olarak anılmaktadır.
Tüm bu süre boyunca Trevanian hiç bir şey yazmadı. Daha doğrusu bize yazmamış pozu yaptı. Bir gün Las Vegas Havaalanındaki bir kitapçıdan onun uzun yıllar sonra çıkan ilk kitabını görünce ne yapacağımı bilemedim. Heyecandan ya da beklediğim gibi çıkmayacağı korkusuyla kitabı almadım. Kitap ancak ertesi yıl Türkçe’ye çevrildi. Aldım, okudum ve korktuğumun başına geldiğini gördüm.
Artık hiçbir kitap Şibumi gibi olmayacaktı.
Şibumi aslında bize Go ile birlikte Internet’i de tanıştırmıştı. Ancak ne kitap o imkana internet diyordu, ne de biz Şibumi’yi okurken, arada bir adı geçen ŞİŞKO (orijinal adı FAT BOY) isimli bilgisayar altyapısının (bilgi bankasının) yarının interneti olabileceğini tahayyül edebiliyorduk.
Trevanian, Şibumi’nin bir yerinde, Şişko’ya bilgi aktarmanın çok teknik, ancak ondan istenen bilgiye ulaşmanın çok sanatsal bir olgu olduğunu belirtmiştir. Tıpkı bugün Google’un başına oturduğumuzda yaşadığımız şey gibi.
Trevanian’ın bu ikinci kuşağında birkaç kitap daha yayınlandı. Kimliği hakkındaki bilinmezliği hayatının sonuna dek saklamayı başaran Trevanian, bu yıl içinde uzun yıllardır yaşadığı Bask bölgesinde öldü.
Şimdi öteki pek çok kişi gibi ben de Trevanian’ın, kitap yayınlamadığı o yirmi küsür yıl boyunca başka neler yazmış olduğunu merak ediyor ve onun adıyla yayınlanacak yeni kitapları bekliyorum.
Belki bir umut, içlerinden bir tane Şibumi ya da Katya’nın Yazı gibi bir kitap çıkar diye.
Kendisi ile tanışma fırsatım olmayan Alpar Kılınç kardeşim de 1995 yılında bir trafik kazasında iki arkadaşı ile birlikte hayatını kaybetti. Böylece Go Türkiye’de çok erken yaşta öksüz kaldı.
Geçtiğimiz günlerde haber dergilerinin birinde, Türkiye’de Go’nun gelmiş olduğu yeri görünce hem çok sevindim hem de içim burkuldu. Türkiye’de Go’ya sahip çıkan bir Go Oyuncuları Derneği var. Türkiye’nin çeşitli illerinde Go Şampiyonaları yapılıyor. Türk Go oyuncuları yurtdışındaki Go turnuvalarına katılıyor, başarılı sonuçlar alıyor. Kyu seviyesini aşıp Dan seviyesine gelmiş Go oyuncuları, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Eskişehir’de, Go Kafelerinde bir araya geliyor, Go oynuyor, Go öğretiyor.
Go’yu bu kadar çekici kılan nedir derseniz, benim cevabım, ondaki sanattır. Go bir resim yapmaktır. Bence iyi bir Go oyuncusu da her hamlede oluşturmakta olduğu o resmi görebilen kişidir. Ben daha ancak tuvalin üstüne bazı renkleri sürebiliyorum.
Trevanian’ın dediği gibi : Tüccarlar satranç, filozoflar Go oynar.
www.tgod.org.tr
http://www.metu.edu.tr/home/wwwgo/
http://www.metu.edu.tr/~ozaygen/www-go/index.html
Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 04 08 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder