Yani bu proje açlık sınırında yaşayan ülkelere yönelik bir çalışma değil. Eğer ABD bile kendi ülkesindeki “dijital uçurumu” kapatmak üzere federal devlet düzeyinde konuya ilgi gösteriyorsa Türkiye’nin de projenin içinde daha aktif olarak yer alması gerekir.
“Tanrıdan bu işi yapanlara daha çok bilgi ve daha çok verme gücü ihsan etmesini dilerim. Böylece bize özellikle de ilkokul çağındaki çocuklara, daha çok yardım edebilsinler, onların da birer tane laptopa sahip olmasını sağlasınlar”.
Bu dilek, Amerika’da bir grup öncünün başlattığı, “Her Çocuğa Bir Laptop” projesi kapsamında laptoplarını edinmeye başlayan çocuklardan bir tanesine ait.
Birkaç yıl önce 100 dolara laptop sloganı ile başlayan proje, “Her Çocuğa Bir Laptop” ismiyle ve son hızla çalışmalarını sürdürüyor. Aralık ayı içinde seri üretime başlanacak ve en hevesli olarak pilot ülke grubu içinde yer alan Peru, Uruguay, Etiyopya gibi ülkelerde dağıtıma başlanacak. Bu ülkeleri çok daha geniş bir grup izleyecek: Brezilya, Arjantin, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Rwanda, Haiti, Moğolistan bunların birkaçı.
İçlerinde Türkiye’nin de olduğu pek çok ülke ise konuya ilgili gösterdiğini resmi ağızdan (çoğunlukla Eğitim Bakanlığı) dile getirmiş durumda. Onlara sıra ne zaman gelecek bilinmez. Görüldüğü kadarıyla hangi ülke(ler) işi yakinen takip ediyorsa onlar listede yukarı doğru çıkıyor ve imkanı olmayan çocuklarına birer laptop kazandırma hedefine daha erken ulaşıyor.
Geçtiğimiz ay bu projeyi organize eden vakıf ABD ve Kanada’da geçerli olmak kaydıyla bir de kampanya başlattı. Buna göre Afganistan, Haiti, Moğolistan’a verilecek şekilde bir tane laptop ücreti kadar bir bağışta bulunan kişiye, kendi yaşadığı bölgede ihtiyaç sahibi bir çocuğa da verilmek üzere ikinci laptop ücretsiz olarak bağışçıya gönderiliyor. Böylece bir çift laptop ücreti 399 dolara geliyor.
Bu projeyi ilgi gösteren ülkelere bakarak nispeten çok fakir ülkeler için geliştirilen bir proje olarak değerlendirenler de var. Türkiye’de de başka yerlerde de. Ancak pilot kapsamındaki ülkeler listesinde ABD, Brezilya gibi gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin olduğunu da anımsatmak gerek.
Yani bu proje açlık sınırında yaşayan ülkelere yönelik bir çalışma değil. Eğer ABD bile kendi ülkesindeki “dijital uçurumu” kapatmak üzere federal devlet düzeyinde konuya ilgi gösteriyorsa Türkiye’nin de projenin içinde daha aktif olarak yer alması gerekir.
Bir yanda özellikle doğu güney doğu bölgelerimizdeki terörü bitirmenin sadece askeri bir sorun olarak düşünülmemesi gerektiği konusunda ahkam kesiyoruz. Diğer yanda ise tam da bu bakış açısını güçlendirecek, desteleyecek global anlamda ilgi duyulan bir projeye lütfenle yaklaşıyoruz.
İlk bakışta bu tablo çelişkili görülüyor. Oysa pek de çelişkili değil. Demek ki konuyu bu derinlikte inceleme, değerlendirme konusunda samimi değiliz. Rüzgar oradan estiğinde öyle rüzgar durduğunda herkes evine!
Gelişmiş ülke ya da refah düzeyinde olup da yaşı bugün yirminin altında olan insanlar dijital dünyanın yerlisi. Onlar bilgisayarsız, cep telefonsuz, MSN’siz, ipodsuz bir dünyayı hayal bile edemiyorlar. Öte yandan en gelişmişinden en gelişmemişine dek tüm dünya coğrafyasında yaşayan ve refah düzeyi yüksek olmayan bireyler yaşı ne olursa olsun bu “yerliler”e derin bir uçurumun dibinden bakıyor. En azından ilköğretim çağında olanları o uçurumun dibinden kurtaracak bir fırsat var.
Görünen o ki her ülke kendi yönetim stratejisine göre bu potansiyeli yönlendirme, yetiştirme konusunda elinden gelen en iyisini yapıyor. Fark ise bu yönetimlerin öncelik verdiği konularda. Bizim ülkemizde öncelik verilen konular, kızların saçlarını kapatması, bu kapatma işini belli bir örtme biçimine göre yapması, matematiğin namazda kılınan rekatları toplayarak öğrenilmesi vb.
Öteki pek çok açıdan burun bükeceğimiz kimi ülkeler ise çocuklarının kucağına birer tane bilgisayar verme işini öncelikli konu olarak ele almışlar.
Böylece yarının globalleşmiş, sınırların kalkmış olacağı dünyada Peru’dan, Haiti’den yetişmiş bir genç ile Türkiye’den yetişmiş bir gence ne gibi roller, işler, sorumluluklar, refah düzeyi vb düşeceğini de bu öncelikli konulara bakarak tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. O zaman anımsayalım Fikret’in şu dizelerini:
“Onlar niçin semada, niçin ben çukurdayım
Gülsün neden bana cihan, ben yalnız ağlayım”
Ağlayalım Fikret! Ağlayalım!
“Tanrıdan bu işi yapanlara daha çok bilgi ve daha çok verme gücü ihsan etmesini dilerim. Böylece bize özellikle de ilkokul çağındaki çocuklara, daha çok yardım edebilsinler, onların da birer tane laptopa sahip olmasını sağlasınlar”.
Bu dilek, Amerika’da bir grup öncünün başlattığı, “Her Çocuğa Bir Laptop” projesi kapsamında laptoplarını edinmeye başlayan çocuklardan bir tanesine ait.
Birkaç yıl önce 100 dolara laptop sloganı ile başlayan proje, “Her Çocuğa Bir Laptop” ismiyle ve son hızla çalışmalarını sürdürüyor. Aralık ayı içinde seri üretime başlanacak ve en hevesli olarak pilot ülke grubu içinde yer alan Peru, Uruguay, Etiyopya gibi ülkelerde dağıtıma başlanacak. Bu ülkeleri çok daha geniş bir grup izleyecek: Brezilya, Arjantin, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Rwanda, Haiti, Moğolistan bunların birkaçı.
İçlerinde Türkiye’nin de olduğu pek çok ülke ise konuya ilgili gösterdiğini resmi ağızdan (çoğunlukla Eğitim Bakanlığı) dile getirmiş durumda. Onlara sıra ne zaman gelecek bilinmez. Görüldüğü kadarıyla hangi ülke(ler) işi yakinen takip ediyorsa onlar listede yukarı doğru çıkıyor ve imkanı olmayan çocuklarına birer laptop kazandırma hedefine daha erken ulaşıyor.
Geçtiğimiz ay bu projeyi organize eden vakıf ABD ve Kanada’da geçerli olmak kaydıyla bir de kampanya başlattı. Buna göre Afganistan, Haiti, Moğolistan’a verilecek şekilde bir tane laptop ücreti kadar bir bağışta bulunan kişiye, kendi yaşadığı bölgede ihtiyaç sahibi bir çocuğa da verilmek üzere ikinci laptop ücretsiz olarak bağışçıya gönderiliyor. Böylece bir çift laptop ücreti 399 dolara geliyor.
Bu projeyi ilgi gösteren ülkelere bakarak nispeten çok fakir ülkeler için geliştirilen bir proje olarak değerlendirenler de var. Türkiye’de de başka yerlerde de. Ancak pilot kapsamındaki ülkeler listesinde ABD, Brezilya gibi gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin olduğunu da anımsatmak gerek.
Yani bu proje açlık sınırında yaşayan ülkelere yönelik bir çalışma değil. Eğer ABD bile kendi ülkesindeki “dijital uçurumu” kapatmak üzere federal devlet düzeyinde konuya ilgi gösteriyorsa Türkiye’nin de projenin içinde daha aktif olarak yer alması gerekir.
Bir yanda özellikle doğu güney doğu bölgelerimizdeki terörü bitirmenin sadece askeri bir sorun olarak düşünülmemesi gerektiği konusunda ahkam kesiyoruz. Diğer yanda ise tam da bu bakış açısını güçlendirecek, desteleyecek global anlamda ilgi duyulan bir projeye lütfenle yaklaşıyoruz.
İlk bakışta bu tablo çelişkili görülüyor. Oysa pek de çelişkili değil. Demek ki konuyu bu derinlikte inceleme, değerlendirme konusunda samimi değiliz. Rüzgar oradan estiğinde öyle rüzgar durduğunda herkes evine!
Gelişmiş ülke ya da refah düzeyinde olup da yaşı bugün yirminin altında olan insanlar dijital dünyanın yerlisi. Onlar bilgisayarsız, cep telefonsuz, MSN’siz, ipodsuz bir dünyayı hayal bile edemiyorlar. Öte yandan en gelişmişinden en gelişmemişine dek tüm dünya coğrafyasında yaşayan ve refah düzeyi yüksek olmayan bireyler yaşı ne olursa olsun bu “yerliler”e derin bir uçurumun dibinden bakıyor. En azından ilköğretim çağında olanları o uçurumun dibinden kurtaracak bir fırsat var.
Görünen o ki her ülke kendi yönetim stratejisine göre bu potansiyeli yönlendirme, yetiştirme konusunda elinden gelen en iyisini yapıyor. Fark ise bu yönetimlerin öncelik verdiği konularda. Bizim ülkemizde öncelik verilen konular, kızların saçlarını kapatması, bu kapatma işini belli bir örtme biçimine göre yapması, matematiğin namazda kılınan rekatları toplayarak öğrenilmesi vb.
Öteki pek çok açıdan burun bükeceğimiz kimi ülkeler ise çocuklarının kucağına birer tane bilgisayar verme işini öncelikli konu olarak ele almışlar.
Böylece yarının globalleşmiş, sınırların kalkmış olacağı dünyada Peru’dan, Haiti’den yetişmiş bir genç ile Türkiye’den yetişmiş bir gence ne gibi roller, işler, sorumluluklar, refah düzeyi vb düşeceğini de bu öncelikli konulara bakarak tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. O zaman anımsayalım Fikret’in şu dizelerini:
“Onlar niçin semada, niçin ben çukurdayım
Gülsün neden bana cihan, ben yalnız ağlayım”
Ağlayalım Fikret! Ağlayalım!
Cumhuriyet Bilim Teknoloji - Ooof Off Line Köşesi - 07 12 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder