Çarşamba, Kasım 24, 2010

ASOSYALLERİN KURDUĞU SOSYAL AĞ

Görülen o ki Facebook dijital dünyanın yerlileri olan Y-kuşağının yaşama bakış açılarına en uygun sosyalleşme ortamı. Evet yüzyüze gelseler iki kelime edemeyecek olanların karşı cinsle iletişim kurabilme fırsatı.

500 milyon nüfusu var. Piyasa değeri ise 25 milyar dolar düzeyinde. Facebook’tan bahsediyorum. Açıkçası böyle bir başarının kuruluş süreciyle ilgili film yapıldığını duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Facebook fikrinin nasıl doğduğunu, nasıl gelişip bugünkü haline geldiğini herkes öğrenmiş olacaktı. Hem de birinci elden kaynaklara dayanarak.

Ancak ortaya bambaşka bir tablo çıktı. Çalınan fikirler, kurucu ortaklar arasındaki kavgalar, ipiyle kuyuya inilmeyecek kişiler vb. Tüm bunlar bir yana Facebook fikrinin ötesinde yatan motivasyonun amiyane tabirle “kız tavlamak” olması.

Bir yanda Facebook’un kurumsal olarak, filmi ve filmin baz aldığı kitabı “kurgu” olarak nitelemesi ve gerçeği yansıtmadığını açıklaması. Öte yanda ise filmin takip edebildiğim kadarıyla ne ABD’de ne de Türkiye’de kamuoyunun ilgisini fazla çekmemesi.

500 milyon kişinin her gün internete girme nedeni olan, milyarlarca dolarlık müthiş bir fenomen ve filmin kamuoyunda ilgi görmemesi. Düşündürücü değil mi sizce de?

Filmin senaryosunun dayandırıldığı kitap, Facebook’un iki kurucu ortağından birisinin bilgilerini baz alıyor. O kişi ki yolun daha başındayken diğer ortak ve stratejik yatırımcılarla görüş ayrılığına düşüyor, hukuki bir süreç başlatıyor ve (filmin sonunda öğrendiğimiz kadarıyla) miktarı açıklanmayan bir parayı kabul ederek mahkemeye gitmekten vazgeçiyor.

Keza fikrin kendilerine ait olduğunu savunan, iyi aile çocuğu ikiz kardeşler de benzer şekilde yasal bir süreci başlatıyor ve 90 milyon doları kabul ederek dava açmaktan vazgeçiyor.

Tüm bu karmaşanın içinde ışıl ışıl parlayan bir figür var ortada. Sıradışı olan ve zaman zaman bunun cezasını da çeken Mark Zuckerberg. Tüm bu yasal süreçte davalı durumunda olan Facebook’un diğer kurucusu (halen de şirketin tepe yöneticisi). Zuckerberg gece gündüz Facebook’u geliştirmek üzere yaşıyor. Sonradan yolları ayrılan diğer ortak site biraz palazlandığında reklam bulma sevdasına kapılmışken, o buna şiddetle karşı çıkıyor ve siteyi daha da genişletmek, milyonlarca kişinin uğrak yeri olmasını sağlamak üzere harıl harıl çalışıyor.

İlk milyonuncu üye siteye dahil olduğunda yeni kurulmuş şirket çılgın ev partilerinde eğlenirken Zuckerberg ofiste bilgisayarının başında çalışmaya devam ediyor.

Görülen o ki Facebook dijital dünyanın yerlileri olan Y-kuşağının yaşama bakış açılarına en uygun sosyalleşme ortamı. Evet yüzyüze gelseler iki kelime edemeyecek olanların karşı cinsle iletişim kurabilme fırsatı. Evet birbirlerini “dürterek”, çıktıkları bir sevgileri olduğunu kendi Facebook sayfalarında yer alan statü bilgisinde açıklayarak sosyalleşiyorlar. Evet hayatlarında bir çiftliğe adım atmamış olmakla birlikte Facebook’taki oyun imkanlarını kullanarak sanal ortamda tarla ekmekten, sebze yetiştirmekten, hayvan beslemekten hoşlanıyorlar.

Burada ilginç bir ikilem var. Facebook bir sosyal ağ ama onu meydana getirenler sosyal insanlar değil. Bu husus bile bugün yaşı yirmibeşin üstünde olan dijital göçmenler ile yirmibeşin altında olan dijital yerliler arasındaki yorum farkını göstermesi açısından düşündürücü.

Onca dijital göçmen yatırımcının Facebook resminin içine girmesine rağmen, şirket yönetimindeki varlığını hala sürdüren dijital yerli Zuckerberg’in bu “inadı” ise ilginç sonuçlara gebe gibi görünüyor.

Cumhuriyet Bilim Teknoloji (1235) - Ooof Off Line Köşesi - 19 11 2010


Hiç yorum yok: